Adı Mehmed, lakâbı Muhyiddin, mahlâsı Üftâde olan Mehmed Muhyiddin Üftâde, 895/1490 yılında Bursa’da dünyaya gelmiştir. Babası çocuk yaşlarında iken Bursa’ya gelip Araplar Mahallesi’nde yerleşmiştir. Üftâde buradaki evlerinde dünyaya gelmiştir. “Üftâde daha ufak bir çocukken Muslihiddin Efendi adında ermiş bir zatın yanında ilk tahsilini görmüş ve bu arada onun birçok kerametini müşahede etmiştir. Irgandı Köprüsü yanındaki Selçuk Hatun Mescidi’nin müezzinliğini yapan bu zat, Üftâde’ye yakın alaka ve şefkat göstermiş; onun veliler kervanına katılmasında ilk zemini hazırlayanlardan biri olmuştur. Hatta bir defasında Üftâde, hocası Muslihiddin Efendi’ye: “Lutfedin, beni dahi teveccüh ü tahkik eylediğiniz tarika hemrah u refik edin” diye rica etmişti. Fakat hocası, henüz böylesine küçük bir çocuğu tarikata sokmak istememiş, ancak birgün gelip onun da kâbe-i maksuda (ulaşılmak istenen hedef) vasıl olacağını işaret etmekle yetinmişti.”
Üftâde, çocukluğunda babasının yönlendirmesi ile sevmediği halde bir müddet kazzâzlık (ipekçilik) mesleği ile meşgul olmuştur. “Babam beni kazzâza vermişti. Kazzâzın yanında teneffür-i kerahât ile işlerdim.”15 Bu mesleğin sebeb-i hulkiyeti olmadığını ve meşrebine uymadığını düşünen Üftâde’nin kazzâzlığı sevmeme nedenini Mustafa Kara şöyle açıklamaktadır: “Üftâde’yi kazzâzlıktan soğutan asıl önemli sebep, bu mesleğe ilk başladığı sıralarda tanıyıp intisap ettiği Hızır Dede olmalıdır.”
Mehmed Muhyiddin’in hayatındaki ilk ve tek şeyhi Hızır Dede’dir. Üftâde’nin Hızır Dede’ye sekiz yıl hizmet ettiğini ve on sekiz yaşında onu kaybettiğini göz önüne aldığımız zaman Hızır Dede’ye intisabının on yaşında olduğu ortaya çıkmaktadır. Hızır Dede’nin Üftâde’nin şeyhi olduğu konusunda tüm kaynaklar hemfikirdirler. Üftâde’nin çok küçük yaşlarda intisap ettiği Hızır Dede, hakkında çok fazla bilgi sahibi olunmayan bir zattır.
Üftâde, Hızır Dede’ye intisabı esnasında da kazzâzlık yapmaya devam etmektedir. Bu esnada kazzâzlık ustasının ölmesi ve aynı hafta içinde babasının da hayatını kaybetmesi Üftâde’yi, annesi, erkek kardeşi ve kız kardeşinden sorumlu bir tür aile reisi konumuna getirmiştir. Bu esnada ailenin yaşadığı maddi sıkıntılar; Üftâde kazzâzlığa devam ederken, annesini de geceleri ip bükerek çalışmak zorunda bırakmıştır: “Ol gece üstâdım öldü, hatta o hafta babam da öldü. Ve karındaşım ve kız karındaşım ve anam kaldık. Anam gece üzerlerinde iş işlerdi. Harîr bükerdi. Ben dahî sanatım işlerdim. Bir zaman böyle geçindik.”
“Andan karındaşım vefât eyledi. Ve kız karındaşım ere vardı. Anam onunla oldu. Ben yalnız kaldım. Müsterîh oldum. Şeyhimin katında şügûl ederdim.”
On yaşından on sekiz yaşına kadar olan bu dönemde Üftâde kazzâzlığı bırakmış, şeyhine hizmet etmeye ve sülûk mertebelerini kat etmeye devam etmiştir. Üftâde’nin şeyhi Hızır Dede, şöhret sahibi bir mürşit değildir. Hızır Dede; Karacabey kazasında koyun güderken ayakları soğuktan donunca, Bursa’ya gelerek Ulu Cami’de eski minare yanında münzevî bir hayat geçirmeye başlamıştır.
Hızır Dede’nin kimin halifesi olduğu konusunda değişik rivayetler bulunmaktadır. “Bu değişik rivayetleri sıralayan Haririzâde Hızır Dede’nin Hacı Bayram-ı Veli’nin halifesi Akbıyık’tan inâbe almış olmasının tarihen daha uygun olduğunu kaydetmektedir. Nitekim bu görüş Akbıyık ve Hızır Dede’nin Bursa’da ikamet etmiş olmaları bakımından uygun görülmektedir.” Dolayısıyla Hızır Dede, Bayramiyye tarikatinin bir halifesidir.
“Hızır Dede’nin kuvvetli bir medrese tahsiline sahip olmamakla birlikte rüya tabiri ve bazı hastalıkların tedavisi gibi o devirde pek bilinmeyen bazı bilgilere sahip olduğunu söyleyebiliriz.” Üftâde, şeyhi Hızır Dede sayesinde tasavvuf yolunun sırlarına, seyr ü sülûkün temel esaslarına vakıf olmanın yanı sıra rüya tabiri ilmine de aşina olmuştu.
Hızır Dede’nin hastalığı dolayısıyla ihtiyacı olan şifalı sulara, henüz onbeş-onaltı yaşlarında olan Üftâde tarafından, bizzat sırtında taşınarak götürüldüğünü de görmekteyiz. Bu olay Üftâde’nin şeyhine olan bağlılığının bir göstergesi ve seyr ü sülûk mertebelerini kısa zamanda ve küçük yaşta hızlıca kat etmesinin bir nedeni olarak, kayda değerdir.
Vefatı hakkında da kesin bir bilgiye sahip olmadığımız Hızır Dede’nin vefat tarihini, Üftâde’nin ifadelerinden yola çıkarak 1511-1512 olarak tespit edebiliriz. Zira Üftâde: “Onsekiz yaşında iken, şeyhim âhrete rihlet eyledi.” demektedir.
Üftâde genç yaşına rağmen büyük bir teslimiyetle bağlandığı şeyhi Hızır Dede’nin nezdinde kemale ermiş, şeyhinin vefatından sonra büyük meşakkate düşmüştür. “Araştırmacıların büyük bir kısmı Üftâde’nin şeyhinin sağlığında kendisinden hilafet aldığını söylerken, bir kısmı da vefatından sonra Üveysi tarikle hilafet aldığını belirtmektedir.”
Üftâde kendisi de şeyhinin vefatından sonra keşfinin açıldığını belirtmektedir: “Bu yolda Allahü Teâlâ bir kapı açmadı. Bir gün gördüm ki vücûduma âlem-i ma’nâda birkaç katre vâkı’ oldu, ondan sonra açıldı. Her ne gördüm ise ondan sonra gördüm. Ondan sonra âlem-i istiğrâka düşüp, altı yedi günde seyr eyledim. Ne nefsim kaldı, ne sivây kaldı. Bu fetih bana her gün kaplıca dağı yolundan iki günde varmak gelmek olurdu. Öyle açılmıştır.”
Şeyhinden aldığı hilafetin yanı sıra üveysi tarikle İbn Arabî Hazretleri’nden de istifade eden Üftâde, on altı yaşında Ulu Cami’de fahri olarak müezzinlik yapmaya başlamış ve bu vazifeyi tam on sekiz sene sürdürmüştür.28 Üftâde adını alışı da bu döneme rastlar: “Gayet güzel sesli olduğu için muhtelif camilerde ezan okurmuş. Onun ezanı adeta halkı büyüler, cemaat onu dinlemek için toplanırmış. Sonra ona bu işi devamlı yapması için birkaç akçelik maaş tayin edilmiş. Gece rüyasında ‘Mertebenden üftâde oldun (düştün)’ denilmiş. O da bundan sonra bu maaşı kabul etmeyip “Üftâde” kelimesini mahlas edinmiştir.”
Ulu Cami yapıldığı günden itibaren her dönemde ilgi gören ve önemsenen görkemli bir cami olup halen ayakta duran tarihi bir abidedir. Üftâde’nin Ulu Cami’de müezzinlik yapması; henüz genç yaşlarda Bursa’da bilinen ve sevilen bir kimse olduğunun bir işareti olup, ilerleyen yaşlarda kendisine ve tekkesine, tarikatine gösterilen yüksek ilginin de bir sebebi olsa gerektir. Üftâde, Ulu Cami’yi genç yaşlarından itibaren hep önemsemiştir. Halen “Ulu Cami, Yıldırım Bâyezid’in ölmez eserleri arasında yerini alır. Niğbolu Meydan Muharebesi’nde galip gelen Yıldırım, 180 milyon lira ganimet elde etmişti. Bu para ile Bursa’da bir cami yapılmasını emretti. Zamanın ünlü mimarı Ali Neccar bu caminin yapımını üzerine aldı. Yirmi kubbesi, iki büyük minaresi ve ortasında büyük bir şadırvanı bulunan Ulu Cami, on iki büyük ayak taşımaktadır. Boyu 68, eni 56 metre olan caminin siyah boyanmış ceviz ağacından yapılmış minberinin dünyada eşi yoktur. Kapı üzerindeki kitabenin tarihi 1398’dir.
Ulu Cami’nin açılış töreninde Molla Fenarî ile Emir Sultan hazır bulunmuş, ilk imamlığı Somuncu Baba ismiyle anılan Şeyh Hâmid yapmıştır. Yapılmasından iki sene sonra Timur’un ordusu tarafından harabe haline getirilen ve askerlerin atlarının ahırı olarak kullanılan Ulu Cami, aynı zamanda Timur’un ordusu ve askerleri şehri terk ederken yakılmıştır. Nihayet 1854 depreminden sonra iyice hasar gören Ulu Cami yaptırılmış, 1889 tarihinden sonra bugünkü şekle sokulmuştur.
Ulu Cami’nin batı kapısına yakın ayakların birinin üzerini nesih bir hatla süsleyen31 şu beyti, bugün dahi buna şahittir:
يا جامع الكبير ويا مجمع الكبار
طوبى لمن يزورك فى الليل والنھار
Manası şöyledir:
“Ey Ulu Cami! Ey uluların toplandığı yer
Gece-gündüz seni ziyaret edene müjdeler”
Şeyhi Hızır Dede’nin vefat edip, Bursa Üç Kuzular altında defnedilmesinden sonra Ulu Cami’nin yanı sıra bazı cami ve mescitlerde de imamlık ve müezzinlik yaptığı bildirilen Üftâde, öyle anlaşılıyor ki irşad faaliyetleri için daha ziyade camileri tercih ediyordu.
Perşembe günleri Doğanbey Mescidi’nde, Cuma günleri de Namazgâh Mescidi’nde ve diğer bazı camilerde hitabette bulunan Üftâde’nin vaazlarını halk büyük bir ilgiyle takip etmiştir.
“Daha sonraları Kaygan Camii’nde vaaz ettiği anlaşılan Üftâde’yi, Aziz Mahmud Hüdâyî burada tanıyarak intisap etmiştir.” Hayatının tamamını vaaz ve irşat faaliyetlerine vakfeden Üftâde, kendi adını taşıyan tekkesinde hizmetlerine devam etmiştir.
“Üftâde, muhtemelen 41-48 yaşlarında iken, resmen Emir Sultan Camii hatipliğine tayin edilmiştir.” “Hayatının sonuna kadar bu vazifeyi sürdüren Üftâde, son zamanlarda dağın eteğinde yaptırdığı tekke ve bitişiğindeki camide daha ziyade irşatla meşgul olmuş; burada tarikatini yaymıştır.”
Üftâde, doksan üç yaşında iken 12 Cemâziye’l-Evvel 988/26 Temmuz 1580 tarihinde Bursa’da vefat ederek Üftâde Camii’nin yanındaki türbeye defnedilmiştir. Vefatına:
“Göçtü Üftâde, Bursa’nın kutbu” cümlesinin yanı sıra, نورلله مزجعا terkibi tarih düşülmüştür.
Üftâde’nin halifelerinin tamamı tespit edilememiştir. Üftâde’nin tanınan halifeleri şunlardır:
1. Üftâdezâde Şeyh Mehmed Efendi (v. 994/1586)
2. Muabbir Veli Dede (v. 1010/1601)
3. Üftâdezâde Şeyh Mustafa Efendi (v. 1017/1608)
4. Aziz Mahmud Hüdâyî (v. 1038/1623)
Üftâde’nin halifesi olarak ismi zikredilen oğullarından Mehmed Efendi’nin, Üftâde tarafından diğer kardeşinden yaşı küçük olmasına rağmen tekkedeki makamına vasiyet edildiği kaydedilmektedir.
Kurucusu Üftâde olan ve kendisiyle aynı ismi taşıyan Üftâde Tekkesi, “Pınarbaşı semtinde aynı adlı cami ile birlikte 2507 m2’lik bir alan üzerinde inşa edilmiştir. Kuzgunluk Mahallesi’ndeki bu külliyenin tamamı, Üftâde vakfından olup Üftâde tarafından yaptırılmıştır. Kendi parasıyla yaptırdığı cami ve tekkenin inşasında bizzat çalışan Üftâde, ervâh-ı aliyyenin orada hazır olup namaz kıldıklarını keşfetmesi sebebiyle bu yeri seçtiğini söylemektedir.”
Halen yurtiçi ve yurtdışından birçok ziyaretçiyi ağırlayan Üftâde Camii ve Tekkesi, tekkelerin kapanışına kadar hizmet vermeye devam etmiştir. Üftâde’nin vefatından tekkelerin kapanışına kadar geçen üç buçuk asırlık süre içerisinde burada on üç postnişin görev yapmıştır. Bu postnişinler şunlardır:
1. Üftâdezâde Şeyh Mehmed Efendi (v. 994/1586)
2. Üftâdezâde Şeyh Mustafa Efendi (v. 1017/1608)
3. Kutup Halil İbrahim Sadık (v. 1089/1678)
4. Şeyh Mehmed Efendi (v. 1109/1697)
5. Şeyh Mustafa Efendi (v. 1134/1721)
6. Şeyh Hayreddin Çelebi (v. 1172/1758)
7. Şeyh Mustafa Efendi (v. 1217/1802)
8. Ahmed Hasib Efendi (v. 1223/1808)
9. Şeyh Burhaneddin Efendi (v. 1262/1845)
10. Mehmed Üftâde Efendi (v. 1331/1912)
11. Mehmed Efendi (v. 1332/1913)
12. Hakkı Efendi (v. ?)
13. Muhtar Efendi
Muhtar Efendi’nin meşihatı sırasında tekkeler kapatılmış olup, Üftâde Tekkesi’nde postnişinlik yapan şeyhlerin tamamı Üftâde Türbesi’nde medfundur. Türbe ve cami Üftâde’nin vefatının üzerinden geçen dört asra rağmen halen çok sayıda ziyaretçi almaktadır. Canlı bir tekke/dergâh havasını korumaya devam eden külliye, Bursa’nın manevî hayatının can damarlarındandır.