Muridan
Rabıta ve Seyr-i Süluk

Rabıta ve Seyr-i Süluk

Müridin rabıtasını, Mürşid-i Kâmil hisseder mi? Zikirlerimden feyz alabiliyor muyum? Günlük tesbihatın önemi ve ahirette karşılığı nasıldır?

Mürşidime de bu (Müridin rabıtasını Mürşid hisseder mi?) sorulmuş zamanında. O şöyle cevap vermiş. ‘Evladım!’ demiş. -Aynen ben kulaklarımla duyduğum için birkaç defa söylüyorum.- ‘Böyle olduğu takdirde kimisinin ki hafif gelir, bir çarpma gibi hisseder. Kimisi biraz şiddetli, orta şiddetli… Kimisi daha şiddetli bir çarpma hisseder.’ diye buyurmuştur.  Ee dolayısıyla tabi, biz tabi o derecede olamayız ama mutlaka böyle bir çarpma, böyle bir haberdar edilme hususu tarikatta, tasavvufta vardır. Bu uyarılma hususu normal yani uyku hâlinden olmayanlar da olduğunu biliyoruz. Rüyalarda da bir Mürşidin, Meşayıhın uyarması da olur mesela rüya görür. Bir uyarma yapar müridine şöyle şöyle ol, şu şekilde, şeklinde. Olur veya olmaz. Şimdi onun için Tesbihimi çekiyorum, az önce de söyledim ya, ben feyz alamıyorum.’ Bazen öyle atıyor yarı yolda bırakıyor. Böyle olmamak lazım.

Mürşidime bir husus daha sorulmuş. Bunları birkaç defa dinledim ben. Bazı arkadaşlar zikir esnasında, ihvanlar zikir esnasında cezbeleniyorlar, bende olmuyor. Ben feyz alamıyorum. Bazıları şöyle oluyor. Bakıyorum kendime bende pek olmuyor. Ee ben feyz alamıyor muyum? Bende bir kusurum, hatam mı var?’ ‘Yok, evladım öyle değil.’ ‘Bazı mürid yâda mürideleri, öyle tabir etmiştir, trene korlar.’ Diyor. Gideceğimiz yer Bağdat, biliyor musun? Bağdat… ‘Bazılarına pencereyi açarlar. Etrafını seyrede seyrede, baka baka gider. Bazen de, bazı müritlere pençeleri kapatırlar. O şekilde Bağdat’a götürürler.’ Böyle cevap vermiş. Anlatabiliyor muyum?  Onun için sakın bende olmuyor, bende böyle bir şey yok, tesbihi fırlatıp atayım ve bırakayım şeklinde olmayın evladım! İkaz ediyorum sizi. Uyarıyorum! Hatta O şöyle demiştir: ‘Hiçbir Mürşid, kendisine inabe verilmiş olan bir mürid ve müridesini sahipsiz bırakmaz.’ Hatta ondan yola çıkarak ‘Evladım düşünün bir çoban gibi ki etrafında koyunları var. Sürüsü var. Bazı koyunlar yürüyemez, rahatsız olur, hastalanır. Ne yapar onu çoban? Çoban ne yapar? Orda ölüme mi terk eder? Kurda mı terk eder? Gelsin yesin. Yok, onu yapmaz. Ne yapar? Onu alır. Çantasından çıkartır ekmekle besler. Çünkü otlayamıyor. Hastalığını tedavi eder. Ondan sonra gene sürüye katar onu. Bakın! Aynen öyle işte. Nasıl böyle rahatsız olan ve yürüyemeyen, gidemeyen bir çoban sürüsündeki koyunu bırakmıyorsa, bizde sizi bırakmayız.’ Öyle demiştir. ‘Bırakmayız sizi.’ Ama illaki inat edersiniz, çekmezsiniz bir uyarı yaparız. Uyarı yapılır ya o halde ya bu halde.  Hani okşayıcı bir tokat vurmak… Hatırlatma yapılır. Ondan sonra dönmüyorsanız ha o zaman başka şeyler olur. Ama gene de bu durumda olanlara her bakımdan yardım etmek isteriz.

Bir şeyi daha anlatayım. Bizzat Mürşidimden duydum bunu sorduğunuz için. Biliyorsunuz benim Mürşidim Evlâd-ı Resul. Malatyalıdır. Ama gençliğinde nasıl söylesem çeşitli vazifelerde bulundu resmi memur olarak. Malatya’da şöyle bir hadise olmuş. Tahrirat kâtibi, bilmem bilir misiniz mahkemelerde çalışıyor. Yani orada mahkeme işlerini onların yazışmalarını tabi Osmanlıcayı da çok iyi bildiği için. O zaman daktiloda yok. Elle yazılıyordu. O işleri yapıyorum diyor. Diğer taraftan da tabiki Ümmet-i Muhammed’e Mürşidim Hacı Muhammed Hazretleri’nin (k.s.) beni vazifelendirdikten sonra herkesi zikir tarif ediyorum. Gel zaman git zaman ihvanlar çoğalıyor. Müridler artıyor. Hanım müridelerimizden bir tanesi, kendisi inabe almış. Yani tesbih almış. Manevi hazzı, zevki tattığı için eşi de, kocası da bu yolda bu zevki tatsın. Fakat söylediği halde pek tutmamış. Veyahut artık tembellik mi ne yapmışsa gel zaman hanımı buna çok üzülmüş, üzülüyor. Gel zaman git zaman kocası rahatsız olmuş. Artık son demleri, onu yaşıyor. Bu olmuş bir olay. Hiçbir zaman Mürşidim bize yalan söyleyecek bir hali yok. Gene de hanımı rica etmiş. Hacı Mustafa Hayri Baba Hazretlerine. Eşim rahatsız, son demlerini yaşıyor. Yani gelir tevbe istiğfar gibi, bir Kur’an okur musunuz? Gitmiş bakmış aklı başında ama henüz sekerat yok. ‘Evladım!’ demiş. ‘Bugün olur, yarın olur. Ölüm hepimizin başında. Sana her hâlükârda şifana da olur inşallah diye sana kısa bir tasavvuf zikir yolunu tarif edeyim.’ demiş. Orda yatak ucunda tarif etti. Bakınız! Yatağın başında tarif etmiş. İşte artık aradan ne kadar zaman geçti onu tabi bilemiyorum da bir müddet sonra ölmüş. Ama zikri tesbihatını ne kadar yapmışsa, yapabilmişse tabi hasta döşeğinde biliyorsunuz sıkıntılı oluyor. Vefat ettikten sonra hanımı çok özlemiş. Yani kocası acaba ne durumda? Bir gece rüyasında görüyor ki, kocasını görüyor. Hanımına hitaben diyor ki: ‘Hanım hanım! Yani diğer amellerimin de faydası oldu ama bu Mürşidimiz Hacı Mustafa Baba’nın o son anda bana tarif ettiği şey hepsini bastırdı.’ diyor. ‘Hepsinden daha ağır geldi.’ diyor. ‘Elhamdülillah, iyiyim.’ diye hanımı gördüğü rüyayı Hacı Mustafa Hayri Baba’ya anlattı. Bunu da birçok defa duydum kendisinden. Anlatabildim mi? ‘Onun için evladım biz böyle ihvanımıza sahip çıkarız. Katiyen bırakmayız.’ diyor. Demiştir. Siz bilmez misiniz ki Pir Abdülkadir Geylani Hazretleri’nin müridleriyiz.

Madem sordunuz başka şeyde anlatayım size. Oda ne? Pir Abdülkadir Geylani’nin devrinde olmuş bir olay. Duydunuz mu? Ara ara çok anlatırım da. Biliyorsunuz Pir Abdülkadir Geylani Hazretleri Bağdat’ta. Orada, o zaman dergâhın yakınlarında çeşitli evler oluyor komşular. Bir Yahudi mi Hristiyan mı artık gayri Müslim alay edermiş Müslümanlar Allah Allah dediği zaman orada. Dalga geçermiş ne diyor bunlar şeklinde. Bak bildiren Cenâb-ı Allah’tır celle ve ala. Bir gece böyle alay, eğlencede. Ama geçiyormuş dergâhın önünden. Ne oluyor bakıyım diyor. Pencereden içeri başını biraz sokmuş bakmış oraya. Kerih görmüş, hoşlanmamış. Oradan gitmiş. O gece rüyasında görüyor ki kıyamet kopmuş. Müthiş bir korku insanlıkta. Bunu da Azap Melekleri aldı götürüyor. Ondan sonra götürüyor. Hemen Pir Abdülkadir Geylani Hazretleri yetişmiş rüyasında. Rüyasında böyle görüyor. ‘Nereye götürüyorsunuz?’ diyor meleklere. ‘Cehenneme! Bu inkâr etti.’ ‘Cehenneme götürüyorsunuz ama o zaman bir defacık benim dergâhımın önünden geçen, kafasını içeri sokan, alın vücudunu götürün ama kafasını bana verin.’ deyince melekler kafasını koparmaya çalışırken ürpererek, bağırarak uyanır. ‘Kafası bendendi. Benim dergâhımın içine baktı.’ diyor. Anlatabildim mi? Belki bunlar bazı böyle Allaha inanmayanlara zor gelebilir ama evliyanın tasarrufu vardır. Ben onu katiyen söylüyorum. Tabi ne oldu ondan sonra.  Dehşet içinde sabahı beklemeden Pir Abdülkadir Geylani Hazretleri ‘Ben ettim sen etme. Ben senden inabe aldım. Müslüman oldum.’ Bu ne demek? ‘Bir defacık bizim dersimizi çekeni biz yalnız bırakmayız.’ manasındadır. Çünkü o ders Peygamberimize kadar ulaşan bir ehemmiyeti vardır. Ve Pir Abdülkadir Geylani Hazretleri bütün pirlerin, meşayihlerin şeyhidir. Anlatabildim mi? Bu çekememezlik meselesi veya tarafgirlikten değildir. Nakşiliğinde, diğer hep onlar teşaub etmişlerdir. Nakşilerin kitabında ben çok şeyler okudum. Kitaplarında var. Bu keramet olarak Pir Abdülkadir Geylani Hazretleri anlatılmıştır.

 

 

Abdullah DEMİRCİOĞLU Hocaefendi / 18.07.2022 Erzurum

Top