Muridan
Peygamber Efendimiz'in (s.a) Cenâb-ı Allah’a Tevbe Edişi

Peygamber Efendimiz'in (s.a) Cenâb-ı Allah’a Tevbe Edişi

Kur’ân-ı Kerîm de, birçok peygamberin ve mü’minlerin duası yer almaktadır.

Peygamber Efendimiz (s.a) ümmetini duaya ve tevbe istiğfara teşvik etmiş ve şöyle buyurmuştur:
“Ey insanlar! Cenâb-ı Allah’a tevbe ediniz. Muhakkak ki ben günde yüz defa tevbe ediyorum.”(Müslim, Zikir, 2702.) 
Başka bir rivayette ise:
“Vallahi ben günde yetmişten fazla Allah’a tevbe istiğfar ediyorum.” (Buhârî, Da‘âvât, 3.) buyurmuştur. Peygamberler hariç insanlar günah işleyebilir. Ne derler, zaman ilerledikçe kıyamet yaklaşınca günahlar adeta insanı kuşatmış gibidir. Tevbeye çok ihtiyacımız var. Ama tevbeler, tevbeye muhtaç olmasın. Onun için tesbih elde dilde tevbe ama kalp günahlarla meşgul olduktan sonra o tevbenin hiçbir faydası yoktur. Tevbenin de tevbeye muhtaç olması dediğimiz şey de budur. Bir hadis-i kudside Peygamber (s.a): “Bir millet/kavim hiç günah işlememiş olursa Hz. Allah onları giderir, onların yerine günah işleyen ve günahlarından pişmanlık içerisinde el açıp yalvaran bir millet getirir.” (Müslim, Tevbe, 2748.) buyuruyor. Belki biraz akla ters bir durummuş gibi görebiliriz. Ama öyle değildir. Çünkü Rabbü’l-Âlemîn kendisine gözyaşı ve pişmanlık içerisinde dönüp tevbe edenleri ister. Misal; hacca gidip dönenler için Peygamberimizin şu hadisindeki müjdesi söylenir. Annesinden doğmuş olduğu günkü gibi tertemiz olur.” Ancak hadisin öncesinde:
“Kim Allah rızası için hac ederse ama hac esnasında kötü söz konuşmaz, dövüşmez böyle münakaşalarda bulunmazsa (adeta yeryüzünde dolaşan bir melek gibi hareket ederse) işte o zaman annesinden doğmuş gibi döner.” (Buhârî, Hac, 4.) şeklinde buyrulmaktadır. Hele Arafat’ta hacılar tevbe ettiklerinde üzerlerinde hiçbir günahları kalmaz. Orası Hz. Âdem (a.s) ile Hz. Havva’nın cennetten çıktıktan uzun zaman sonra ilk defa bir araya geldikleri yerdir. Mü’minler orada bunu hissederler. Vakfede yapılan duada ise üzerlerinden bir yük kalkmış gibi hafiflik hissederler.
Tabi haccın da dereceleri vardır. Hadiste anlattığımız gibi bir insan hac esnasında sabırlı olacak, o erkânı yerine getirecek, kavga gürültü etmeyecek, çekişmeyecek. Orada insan kendini başka bir ortamda buluyor. Kalabalık var, yolculuk var, organizasyonda hatalar var. Bunların hepsi meşakkat. İşte bunlara sabredildiği takdirde birinci derece kalitede bir hac vazifesi görmüş olursun. Peygamberimizin (s.a), annesinden doğmuş olduğu günkü gibi tabirinden kastı budur.
Her ne olursa olsun insan samimi ve ihlaslı olduktan sonra Allah tevbesini kabul eder. Dersin başında söylediğimiz gibi tevbe etmek için başka dualar da vardır. Mesela; “Kendisinden başka ilah bulunmayan, ebedî hayatla daima diri olan, her şeyin varlığı kendisine bağlı olup kâinatı yöneten Allah’tan beni bağışlamasını diler ve günahlarıma tevbe ederim.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26; İbn-i Mâce, Edeb, 57.)
“Ey Allah’ım! Bana mağfiret et, bana merhamet et, bana hidayet ver, beni affet, bana rızık ver.” (Ebû Dâvûd, Salât, 140-141.)
Bunlar hep Peygamber Efendimizin öğrettiği dualardır. Ama o kadar çok ki hocalardan bilen olur bilmeyen olur veya aciz olan olur. Çünkü çok dua var. İslâm ucu bucağı olmayan bir deniz bir okyanus bunları herkesin bilmesi mümkün değildir. Bizim Anadolu’da yaşayan vatandaşımız, kardeşimiz, ninelerimiz, büyük annelerimiz, büyük babalarımız, amcalarımız mektep medrese görmemişler. Ne yapsınlar bunlar? O bakımdan bu size verdiğim bir imkândır. Onların öğrenmesi de zordur. Çünkü ağaç yaşken eğilir, derler. Bir de imkân meselesidir. Çünkü İslâm’ı öğrenmeye, öğretmeye, yaşamaya, yaşatmaya fırsat vermeyen ceberut zâlim kimseler geldi geçti, halen de geçiyor. Misal Afrika’yı veya dünyanın öbür ucunu düşünün. Öyle kimseler var ki İslâm ile tanışmamış, bilmiyor.
Kâinatın Efendisi bize;
“Siz benim bildiğimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız.” (Tirmizî, Zühd, 9; İbn-i Mâce, Zühd, 19.) buyurmuştur. Yani dağlara çıkar feryad ü figan ederdiniz. Feryad ü figan ne demek? Yani bağırırdınız, ağlardınız, sızlardınız, yumuşak yataklarda yatamazdınız. Yumuşak yataklar size diken olurdu. Peygamber (s.a), “Keşke sorumlu olmasaydım!” diyor. Aslında kendisi için değil de bizim konumumuza işaret ediyor. Kul olmak zor bir iş. Onun için duaya mecburuz. Zaten duada ne diyor? “Ya Rab! Ben senin kulunum, Sen beni yarattın. Kaçsam kaçamam, gitsem gidemem. Ben senin eserinim ve günahımla sana dönüyorum.” Bu şekilde dua ettiği takdirde duası kabul edilir.

Top