Muridan
 Allah’ın Adı Anıldığında Kalpleri Titreyenler

Allah’ın Adı Anıldığında Kalpleri Titreyenler

Müminler o kimselerdir ki, Allah’ın adı anıldığında yürekleri titrer, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda bu onların imanlarını arttırır. Onlar yalnızca rablerine güvenirler. (Enfâl Suresi, 2. ayet-i kerime)

Böyle isteksiz olarak değil, içten gelerek böyle bir neşeyle zevkle, hani öyle tembel tembel değil tabi, sadece dilimizle değil, bütün azalarımızla hatta vücudumuzun dibindeki kıllara varıncaya kadar Allah dediğimiz zaman ürpermelidir. Uyuşuk uyuşuk olmaz. Artık biz acemi değiliz. Yani bu yolda epey zamandan beri hatm-i hâce çeken, zikrullah yapan, günlük evradımızı yapan, cemaat halindeki zikirlere iştirak eden artık usta erler gibiyiz, askerler gibiyiz. Öyle yeni iptidai askerler gibi değil, canlı canlı istekli olarak Cenâb-ı Allah’ı zikretmeye çalışalım. Cenâb-ı Allah buyuruyor:

اِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ الَّذ۪ينَ اِذَا ذُكِرَ اللّٰهُ وَجِلَتْ قُلُوبُهُمْ

“Mü’minler o kimselerdir ki yanlarında Allah ismi anıldığı zaman onların kalpleri ürperir.” (Enfal suresi, 2)

Kalpleri ürperir, kalpleri titrer, tir tir titrer Allah korkusu karşısında. Huzur-u kalp ile. Zikrullaha başladığımız zaman öyle tembel tembel, kimisi bir şey söylüyor, kimisi bir şey söylüyor. Değil! Hep beraber düzenli askerler gibi disiplinli, tam talim görmüş askerler gibi, erler gibi. Rap rap nasıl gidiyorsa asker, zikrullah da öyle gürül gürül olmalı. “Lâ ilâhe illallah” derken, “Lâ” bak nehyediyorsun. Yani “Lâ ilâhe” hiçbir ilâh yok, “illallah” onu da ispat ediyorsun “ancak Allah var!”. Bunun ruhuna uygun olarak yapacaksın. “Lâ” dediğin zaman, “ilâhe illallah” dediğin zaman bir atom bombası gibi onu patlatacaksın tam nefsin üzerine, kalbin üzerine atacaksın… Yani burada zikrullah, lâ ilahe illallah tevhidi biz söylerken ondan başka hiçbir şey düşünmeyeceksin. Artık Cenâb-ı Allah var, biz ve bütün kainat, bütün mevcudat yok. Bunu böyle düşüneceğiz. Sadece dilimizle değil, bütün kalbimizle, ruhumuzla. İşte o zaman zikrullahın tadına doyum olmaz. Neşeyle, istek ile olacak. İsteksiz isteksiz olmaz, canlı canlı olacak. Tabi çok fazla bağırmak da değil, huzur-u kalp ile Cenâb-ı Allah’ı zikretmek lazım. Cenâb-ı Allah buyuruyor ki, yani âyet-i kerimeyi mealen söyleyeyim tam belki değil ama. Bedbaht olanların en büyükleri de Cenâb-ı Allah onları unutur, yani o kimselerdir ki onlar Cenâb-ı Allah onları unutmuştur. Onlar da Cenâb-ı Allah’ın zikrini unutmuşlardır, O’nu anmayı unutmuşlardır, Allah da onları unutmuştur, diyor. Yani bir kimse Cenâb-ı Allah’ı unutursa, Allah da onu unutur. Yani unutmaz da, artık onun ismini zikretmez yanında demektir. Yoksa hâşâ Hz. Allah bizim gibi unutmaz. Nasıl ki Cenâb-ı Allah zikreden bir mümini, bir cemaati, bir topluluğu kendi yanındaki meleklere: “Bakın işte ey meleklerim! Şu kullarıma bakın! Bunların hiçbir dünyevi gâyeleri yok, uhrevi ondan sonra ahirete müteallik aşkları, muhabbetleri var, sevgileri var. Dünyaya ait her şeyi bitirmişler Benim aşkım, sevdam, Benim korkum için, Benim rızam için bir araya gelmişler Beni zikrediyorlar.” diye Hz. Allah zikreden cemaati böyle gökyüzünde meleklere söylüyor, hatırlatıyor. Onlarla meleklere iftihar ediyor. İşte cennet bahçesi budur! Niye kopuyoruz, niye gidiyoruz? Yani zayıf mürit hep gönlü dışarda olan mürittir. Değil mi? Zayıf olan mürit hep gönlü dışarıda, o yakınları hiç görmez, uzaklardadır, onda göz hastalığı var, uzaklara hep bakar, uzakları görür çünkü onun tedaviye ihtiyacı vardır. O bakımdan, aziz Müslüman kardeşlerim, böyle zayıf müritlerden olmayalım. Batmayan güneş Pir Abdulkadir Geylani Hz.lerinin güneşidir. Bu tasavvuf mektebi devam edecektir ilâ yevmil kıyâme. Bu dergah, Allah zikri ilâ yevmil kıyâme devam edecektir. O buyuruyor, O öyle söylemiştir. “Benim güneşim batmayacaktır.” O batmayan güneştir. Onun için bu yolun mensupları olmaya çalışalım. Cennet bahçelerinden istifade edelim. Buralar hep cennet bahçeleri. “rıyadül cenne”, cennet bahçeleri. Böyle Cenâb-ı Allah’ı zikretmek için bir araya gelen cemaatlerin hepsinin affedilmiş olduğunu yeminle söylüyor Hz. Allah. “Sizleri ey meleklerim şahit tutarak söylüyorum ki, yani büyüklüğüme, azametime, Rab oluşuma, Allah oluşuma ant içiyorum ki, yemin ediyorum ki o toplumdaki insanların, müminlerin hepsini affettim.” diyor. Mağfirete eriyoruz elhamdülillah. Bak otuz Ramazan her gece mağfiret, mağfiret. Otuz tane mağfiret, beratını alarak gireceğiz inşallah. Her Ramazanda böyle yapıyoruz. “Ya Rabbi! Filanca kişi de o aslında o niyetle gelmedi, seni zikretmek için oraya gelmedi, belki dünyevi bir maksat için, belki ayağı onu sürüklemiştir, belki bir arkadaşı alıp götürmüştür. Onu da mı affettin?” Evet, Cenâb-ı Allah diyor ki: “Onu da affettim.” “O Beni zikreden toplum, zâkirler, erenler topluluğu öyle bir topluluktur ki onlarla bir an oturup kalkanlar bile şaki olmazlar, cehennemlik olmazlar.” diye buyrulmuştur. Çünkü bu topluluğun celîsi Hz. Allah’tır. “Ene celîsun men zekeranî” Peygamber diliyle Hadis-i Kutsi’de öyle buyrulmuştur. “Ben Beni zikredenin celîsiyim, yanı başındayım.” Allah’a mekan yok, yer yok, zaman yok. O her yerdedir. Ama Cenâb-ı Allah’ı zikreden kişinin tam yanındadır, celîsidir. Yani arkadaşımızla nasıl diz dize oturuyor isek Cenâb-ı Allah o zikir esnasında -hâşâ- bizim arkadaşımız gibi diz dize oturmuş değil! Bize o kadar yakındır! Şah damarımızdan daha yakındır! Vallahi bunu Allah’ın resulü haber veriyor. Vallahi bunu Allah’ın resulü haber veriyor. Vallahi bunu Allah’ın resulü, kainatın efendisi haber veriyor.

وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوٰىۜ

اِنْ هُوَ اِلَّا وَحْيٌ يُوحٰىۙ

“O hevadan konuşmaz, kendi arzusuna göre konuşmaz. O ne söylemişse vahye müstenittir, dayalıdır.” (Necm suresi, 3-4) hitabına, Cenâb-ı Allah’ın lütfuna, medhine, övgüsüne nail olmuş olan Allah rasulu buyuruyor.

“Ene celîsun men zekerani”, “Ben, Beni zikredenin celîsiyim.”  Cenâb-ı Allah cümlemize anlayışlar nasip eylesin, vakti zamanında cümlemize tedarikler nasip eylesin. Peygamber aleyhissalatu vesselam efendimizin mübarek duasıyla:

اللَّهُمَّ أَعِنِّي عَلَى ذِكْرِكَ، وَشُكْرِكَ، وَحُسْنِ عِبَادَتِكَ

“Ya Rabbi! Bana Seni zikretmek hususunda yardımcı ol.” (Ebû Dâvûd, Vitir, 26) Diye dua ettiği peygamber aleyhissalatu vesselam efendimizin duasını da bizler için de müstecâb olsun. Hz. Allah O’nun duası hürmetine bizlerin de duasını kabul eylesin. Hiç Peygamber Allah’ı zikretmeseydi “Ya Rabbi, beni Seni zikretmek hususunda yardım et” der miydi, aziz Müslümanlar? Ne oluyor o halde gaflet içerisinde yaşıyoruz? Herkes bir tarafa çekiyor. Yok diyorlar, olmaz diyorlar, zamanı yok diyorlar. Artık zikir devri değildir, iman devridir, şudur budur. Elhamdulillah bunları söyleyenlerin çokları, yüzde doksanı hizaya geldi. Birkaç taneleri de kaldı. Onlar da hizaya yavaş yavaş geliyorlar da fakat hizalarını, istikametlerini başka yöne çekiyorlar, başka yöne yönlendiriyorlar. Cenâb-ı Allah onları da bizleri de affı mağfiret eylesin. Cenâb-ı Allah hakkı hak bilip hakka uyanlardan eylesin, batılı batıl bilip batıldan içtinap eden, kaçanlardan eylesin. Cenâb-ı Allah cümlemize iki cihan saadeti nasip eylesin. Allah razı olsun. Cenâb-ı Allah Ramazanlarımızı kabul eylesin. Tuttuğumuz oruçları, kıldığımız namazları, kıldığımız teravihleri kabul eylesin. Hz. Allah Cennet Cemaliyle cümlemize ikram eylesin ve nice nice Ramazanlara sağlık sıhhat afiyet içerisinde hepimizi eriştirsin, kavuştursun.

سُبْحَانَ رَبِّكَ رَبِّ الْعِزَّةِ عَمَّا يَصِفُونَۚ

وَسَلَامٌ عَلَى الْمُرْسَل۪ينَۚ

وَالْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَم۪ينَ

 

El Fatiha…

 

 

Abdullah Demircioğlu 

Top