Kûfe şehrinde bir adam, üçüncü halife Hz. Osman için “Yahudi imiş” şeklinde yakışıksız bir söz uydurmuştu. ..
Hazreti Ali (r.a) hurma bahçesinde akşama kadar çalışmış, akşam da devesinin üzerine bir çuval hurma yükleyerek evinin yolunu tutmuştu...
Rasûlullâh (s.a.s), hicretin sekizinci yılı safer ayında Galip b. Abdullah’ı, Benî Mülevvahlar üzerine sefere gönderdi. Bu askeri birliğin içinde Üsâme b. Zeyd (r.a) de vardı. Üsâme (r.a), hadiseyi şöyle anlatır:..
Silsile-i Sâdât-ı Kâdiriyye-i Hâlisiyye Meşâyıh-ı Kirâmından Eş-Şeyh Es-Seyyid Dede Osman Avni Baba Urfavi (k.s) Hz.leri insanlık âleminin gördüğü nâdir güzelliklere sâhip mânâ büyüklerindendir...
Ben öyle bir kuşum ki her akşam ve sabah Benim ıslığımla ( ötüşüme karşı ) arş dile gelir..
Peygamber Efendimiz’in Hz. Ali’ye öğütlerini kapsayan bu çalışma, genellikle “Vasiyyet” olarak anılan ve derleyenleri içinde İbnü’l-Arabî gibi ünlü mütefekkirlerin de yer aldığı geleneksel literatüre dayanmaktadır...
Bil Ey Oğul, insan sıradan yahut rasgele yaratılmış bir şey değildir, mükemmel bir sanatla yaratılmış ve bir büyük gayeye doğru yürütülmektedir; kendisi ebedi değildir ama ebediyen yaşatılacaktır; ve bu beden süfli ve arızidir, ancak ruh ulvi ve semâvidir...
Ammar b. Yâsir der ki: “Zü’l-Uşeyre gazasında Ali b. Ebi Talib’le iki yoldaştık. Resûlullah (a.s.) Zü’l-Uşeyre’de konaklayınca, Müdlic oğullarından bazılarının su ve hurma üzerindeki çalışmalarına baktık...
"Cahil, bilmediğini sormaktan utanmasın. Âlim, içinden çıkamayacağı bir meselede 'en iyisini Allahu Teâlâ bilir’ demekten sakınmasın."..
Eğer basiret gözüyle baksalardı, ilmin ikiye ayrıldığını görürlerdi: Muamele ilmi ve Allah’ı ve sıfatlarını bilme yani Mükâşefe ilmi. ..
Allah’ın korudukları hariç, gurur bu zamanın tasavvuf erbabına ne kadar galiptir!..
Mehmed Akif, Birinci Dünya Harbi'nde Asım'ın neslinin kıt'a kapma oyunu oynadıklarından söz eder. Bu gençlerin kimi Galiçya'da, kimi Sina çölünde, kimi Kafkaslarda, kimi de Çanakkale'de emperyalizme karşı çağları alt üst eden bir mücadele veriyorlardı...
“Hz. Peygamber’e ‘Sana nasıl salât-ı şerife getirelim?’ diye sorulunca şu cevabı verdi: Deyiniz ki; ey Allah’ım! Kulun Muhammed’e, âline, zevcelerine ve zürriyetine, İbrahim’e, onun âline salâvat ettiğin gibi, salâvat et. İbrahim ve âline bereket yağdırdığın gibi, Muhammed’e, pâk zevcelerine ve zür..
Devamlı hasret olan vecd ile, niha-î vuslat hali yaşatan huzur, acaba birbirinin zıddı haller midir? Görünüşte öyle olmakla beraber, hakikatte vecd ile huzur, birbirine zıt ve aykırı davranışlar değildir. Tasavvufun gayesi olan huzura, vecd yolu ile ulaşmak zarûridir...