Bir kimse, iki cihad vazifesinde de Allah'ın emrine uyarsa, ona dünya ve âhirette bol mükâfat vardır. Harp anında şehitler acı duymazlar. Ancak bir kimse kolundan alınan kandan ne kadar sızı duyarsa şehit de kılıç darbesinden o kadar sızı duyar...
Hâtemu’l-Asamm’ın şöyle dediği nakledilmiştir: “Bir gaza esnasında düşmandan bir şahıs beni yakaladı, boğazlamak için yere yatırdı. Böyle iken bile gönlüm onunla meşgul olmadı...
Büyük velilerden Şakik Belhi, bir kıtlık senesinde, herkesin kara kara düşündüğü bir ortamda, zengin bir adamın kölesinin neşe içerisinde oynadığına şahit olmuştu. Yanına yaklaştı ve sordu: ..
Bundan sonra kesin olarak şunu anladım: Sûfîler laf cambazları değil hal ehli kimselerdir...
Peygamberimiz (a.s) Kuba’ya geldiği zaman, Evs ile Hazrec kabileleri arasında düşmanlık vardı. Hazrecîler Evsîlerin evine, Evsîler de Hazrecîlerin evine girmekten korkarlardı. Peygamberimiz (a.s): ..
Bütün erdemlerin, güzelliklerin, sevginin ve saygının kaynağı olan yüce yaratıcının şanına yakışır bir güven ve duyarlılıkla ona saygı duymak bütün erdemleri yakalamanın ilk adımıdır. Her dem bu duygu ve düşünceyle hem dem olmak, “elinden ve dilinden insanları emin kılmanın” kulca tanımıdır. Gönü..
Sûfiler fenâ sözü ile insandaki kötü sıfatların yok olmasına işaret ettikleri gibi, bekâ sözü ile de insanın güzel vasıflar edinerek bunda devam etmesine işaret ederler...
Zamanında eşi bulunmayan yegâne bir velî idi. Recâ konusunda özel bir üslûb ile konuşmuştur. Marifet hakkında sözleri vardır. Belh’e gitmiş, bir müddet orada ikâmet ettikten sonra Nişabur’a dönmüş ve 258 (871) senesinde vefat etmiştir...
Ey evlat! Korku üzere ol. Emin olma. Bu hâlin Rabb’ine kavuşuncaya kadar devam etsin. Kalbin istikrar buluncaya kadar böyle ol...
“Pervane ateşe düşmeden önce, pervanenin içine ateş düşmüştür. Belki de içlerindeki ateşi söndürmek için kendilerini ateşe atmaktadırlar.” ‘Hubb-i Rasûl/Peygamber Sevgisi’ ashâb-ı kirâm efendilerimizin derinden hissettiği, Asr-ı Saâdeti unutulmaz kılan ve adeta ona rengini veren kutsal bir duygudu..
Zeyd b. Sabit der ki: “Ebu Eyyub’un evine indiği zaman Rasûlullâh’ın yanına ilk önce girip ona tereyağı ve sütle yapılmış bir çanak tirit takdim eden ben idim ve: ‘Bu çanağı annem gönderdi’ dedim...
Bir sûfî şu sıfatlara sahiptir: Fakirlik onun ziyneti, sabır süsü, ilâhî takdire rızâ bineği, tevekkül ahlâkıdır. Allahu Teâlâ, tek olarak ona yeter...
Gaybet: Duyguların kalbe gelen vârid (feyz, ilham) ile meşgul olması sebebiyle halkla ilgili hallere ait bilgilerin ve şuurun kalpten kaybolması hâlidir (manevî âlemle meşgul olan duyu organlarının maddî âleme ait duyarlılık ve şuuru kaybetmesi)...
O sırada, Peygamberimiz aleyhisselam gelip onun başucuna dikildi ve iki küreği arasına eliyle vurarak: “Allah o zaman da yine seni hor, hakir kılar!” buyurdu. ..
Bu aylarda ve özellikle Ramazan’da yetmiş bin tevhid okunarak sevapları ana-babaya bağışlamak. Bu davranış bir evlat için asil bir davranıştır...
Tasavvufta; bir velinin, yaşadığı zamanın dışına çıkarak daha önce meydana gelmiş hadiselerin yaşandığı döneme gitmesidir...