Kureyş müşrikleri; Yüce Allah’a karşı azgınlaştıkları, O’nun kendileri için dilediği nimetleri red ve Resûlünü tekzib ettikleri; Allah’ın tevhid ve ibadet ehli olan ve Resûlünü doğrulayan, dinine sarılan kullarını da işkenceden işkenceye uğrattıkları ve yurtlarında yuvalarında tedirgin ettikleri zaman, Yüce Allah Peygamberimize (a.s) onlarla savaşma izni verdi.
Peygamberimiz (a.s.); Akabe bey’atından önce, müşriklerle savaşmakla emir olunmamıştı.
Ancak müşrikleri Yüce Allah’ın birliğini kabule davet etmek, karşılaşılacak işkencelere katlanmak, cahillerin uygunsuz davranışlarına aldırış etmemek, göz yummakla memurdu.
Kureyş müşrikleri ise; Peygamberimize (a.s.) tâbi olanları, dinlerinden döndürmek için, işkenceden işkenceye uğratmakta idiler. Müslümanlardan kimi işkenceler altında dinlerinden döndürülmüş, kimi yurtlarını yuvalarını bırakarak Habeşistan’a, kimisi de Medine’ye hicret etmiş, dağılmışlardı.
Kureyş müşrikleri; Yüce Allah’a karşı azgınlaştıkları, O’nun kendileri için dilediği nimetleri red ve Resûlünü tekzib ettikleri; Allah’ın tevhid ve ibadet ehli olan ve Resûlünü doğrulayan, dinine sarılan kullarını da işkenceden işkenceye uğrattıkları ve yurtlarında yuvalarında tedirgin ettikleri zaman, Yüce Allah Peygamberimize (a.s) onlarla savaşma izni verdi.
O zalimlere ve azgınlara karşı kendisine yardım edeceğini de va’d buyurdu. Müşriklerle savaşmaya ilk defa izin veren ve kan dökmeyi, Peygamberimize (a.s.) mubah kılan âyetlerde(1) şöyle buyruldu:
“Kendileriyle çarpışılanlara (Müslümanlara), zulme uğradıklarından dolayı, çarpışmaya izin verildi.
Şüphe yok ki, Allah onlara yardım etmeye her yerde, her zaman kâdirdir. Onlar (Müslümanlar), ‘Rabbimiz Allah’tır’ demelerinden başka bir sebep olmaksızın, haksız yere yurtlarından çıkarıldılar.
Eğer Allah insanların bazısının şerrini bazısıyla def etmemiş olsaydı, manastırlar, kiliseler, havralar ve içlerinde Allah’ın ismi çok anılan mescidler, muhakkak yıkılır giderdi.
Elbette ki, Allah kendisine yardım edenlere yardım eder.
Hiç şüphesiz, Allah Kavî’dir. Kudretiyle her şeye üstün gelendir.
Onlara (Müslümanlara) yeryüzünde bir iktidar mevkii verirsek, namazı gereği gibi kılarlar, zekatı verirler. İyiliği buyururlar, kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar.
İşlerin sonucu döne dolaşa, Allah’a varır.”(2)
“Fitne kalmayıncaya kadar onlarla (müşriklerle) savaşın!
Vazgeçerlerse, artık, zalimlerden başkasına hiçbir husumet yoktur.”(3)
Peygamberimiz (a.s.) müşrikler tarafından Mekke’den çıkarıldığı, çıkmak zorunda bırakıldığı zaman Hz. Ebu Bekir:
“Onlar peygamberlerini Mekke’den çıkardılar.
İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn / Biz Allah’ın kullarıyız ve hep O’na dönücüleriz.
Onlar (müşrikler), muhakkak ki helak olacaklar!” demişti.
Yüce Allah, “Kendilerine zulüm ve haksızlık yapılmış, harb açılmış olanlara, savaş için izin verildi. Şüphe yok ki, Allah onlara (Müslümanlara) yardıma elbette kadirdir” (Hacc: 39) ayetini indirdiği zaman da:
“Anladım ki, yakında bir çarpışma olacak!” demiştir.(4)
(4) Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 216; Tirmizî, Sünen, V, 325; Nesâî, Sünen, VI, 2; Taberî, Tefsîr, XVII, 172, Târih, II, 242, Vâhidî, Esbâbu’n-Nüzûl, s.208.