Muridan
Peygamberimizin Eşleri

Peygamberimizin Eşleri

Günümüz Avrupa toplumu açısından geçersiz ve kınanan bir uygulamadır. Ancak tarihi olayları o dönemin şartlarına göre değerlendirmek gerekir.

  Peygamber Efendimiz (sav.)’in çok eşliliği konusunda ya gerçekler tahrif edilerek iftiralara varan yorumlar yapılmış, ya da başarılı olmayan birtakım izahlarda bulunulmuştur.

  Taaddüdü zevcât, o dönem için geçerliliği olan sosyal bir gerçektir. Çağımızın vicdanı bunu çirkin görse de, taaddüdü zevcât dönemin zor şartları dikkate alındığında dul kalan kadınlar ve yetimler için yerinde bir uygulamadır. Büyük düşünürler, kadını ya görmezlikten gelmişler yada gereken önemi vermemişlerdir. Oysa Hz. Peygamber (sav.) kadının kaderiyle ilgilenmiş, ona insani haysiyetini ve ekonomik bağımsızlığını kazandırmıştır. Mehr, emzirme, dini ve hukuki alanda eşitlik vb. Yüce dinimiz İslâmiyet ise, erkek ile kadın arasında ne eşitliğe ne de ayrıcalığa yer verir. Çünkü ayrıcalık insaniyete, eşitlik ise tabiata terstir. İslâm kadın ve erkeği doğal konumlarına oturtmaya çalışır. Zira bu iki cins birbirlerinin tamamlayıcısı olarak yaratılmıştır.

  Hz. Peygamber (sav.), tıpkı erkekler gibi kadınlardan da biat aldı ve onlara ashap arasında yer verdi. O, hanımlarına karşı son derece nazik davranırdı. Hatta onların kırıcı ve eziyet veren davranışları karşısında evi terk ederek bir müddet onlardan uzaklaştı. Yani onlara kötü konuşmadı, kırmadı ve huzurundan kovmadı. Bilindiği gibi o, 25 yaşında iken 40 yaşlarında bir hanımefendi olan Hz. Hatice ile evlenerek, vefatına kadar -yirmi sekiz yıl- onunla birlikte yaşamış ve bu zaman zarfında başka bir kadınla ilişki kurmamıştır. Bir başka deyişle o, gençlik ve orta yaş dönemlerini tek eşli evlilik dairesinde tamamlamıştır. En yobaz ve tutucu Hıristiyan misyonerler bile onun Mekke dönemini herhangi bir ahlaki suçlamadan uzak tutmaktadır. O halde nasıl olur da böyle birisi Medine’ye girer girmez 53 yaşında bir erkek olduğu, siyasi, askeri ve sosyal alanlarda ağır yükümlülükleri üstlendiği, ruhu, hayatı, yaşı ve özelliklede sosyal statüsü sebebiyle halka din, takva, paklık, çile çekme ve çalışmayı ilham ettiği bir zamanda aniden lezzet, zevk ve şehvet tutkunu birisi olabiliyor? Şarkiyatçılar, şehvet ve hevesin, kadının soyundan değil de güzelliğinden kabaracağını niçin göz ardı etmektedirler? O halde Hz. Peygamber (sav.)’in, -Aişe hariç- dul ve yaşlı olan kadınlarla sırf cinsi arzularını tatmin için evlendiğini ileri sürmek, ona karşı yapılabilecek en büyük insafsızlıktır. Çünkü o, gençlik ve kemal dönemini yaşlı bir kadınla, ihtiyarlık dönemini ise çocuklu ve yaşlı dul kadınlarla geçirmiştir. Hz. Peygamber (sav), Medine döneminde evlendiği kadınların –ki hepsi duldu- çocuklarını evlat edinmemiştir.

  “Taaddüdü Zevcât”ın bir diğer sebebi ise, Hz. Peygamber (sav)’in ömrünün ikinci döneminde bir çocuk sahibi olmak istemiş olmasıdır. Hz. Peygamber (sav) ve eşlerinin yaşadıkları mekana “ev” demek yanlış olur. Bunlar duvarları balçıkla sıvalı, tavanı hurma dal ve yapraklarıyla örtülü sıradan odalardı. Mutfak düzeni ise oldukça zayıftı. Bu girişin ardından Rasûlullâh (sav.)’ın müsteşrikler ve fısk u fücûr sahibi kişilerce eleştirilen evliliklerini inceleyelim. Hz. Zeynep bint-i Cahş (r.anhâ) Hz. Peygamber (sav.)’in bu evliliği batılılarca çok tenkit edilmiştir. Çünkü Rasûlullâh (sav.), Hz. Zeynep’i evlatlığı Zeyd b. Hârise’nin ısrarı üzerine bizzat kendisi evlendirmiştir. Bu evlilik, hür insanlarla Zeyd gibi hür bırakılmış insanları her bakımdan eşit haklara sahip kılması bakımından önemlidir. Ancak bu evlilik uzun sürmemiş, aile içi huzursuzluk eşlerin boşanmalarıyla sonuçlanmıştır. Bu noktada hiçbir tarihi bilgi ve belgeye dayanmayan bazı iddia sahipleri, Zeynep bint-i Cahş’ın Hz. Peygamber (sav.)’e onunda kendisine daha Zeyd ile evli iken aşık olduğu yönünde ithamlarda bulunmuşlardır. En yüce sıfatlarla bezenmiş olan bir peygamber kalbi tabii ki böyle ithamlardan uzaktır. Özellikle de Hz. Peygamber (sav.)’in Zeynep’i güzel bulduğu ve bu sebeple Zeyd’in eşini boşadığı tezi ilmi olarak hiçbir temele dayanmaz. Hz. Peygamber (sav.), Zeynep bint-i Cahş ile evlenerek cahiliyyeden kalan “evlatlığın boşadığı kadın ile evlenilemez” adetini kaldırmıştır. Hatta bunu yaparken halkın kınamasından çekinerek bir süre evlilik kararını izhar edememiş, bu sebeple ilahi uyarıya maruz kalmıştır.

  Ahzâb Süresi’nin 37. âyeti konuya ışık tutar: “Resûlüm! Hani Allah’ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimse (Zeyd)ye: (Eşini yanında tut, Allah’tan kork!) diyordun. Allah’ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah’tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah’ın emri yerine getirilmiştir.” Hz. Peygamber (sav.) halasının kızı olan Zeynep’i çocukluktan tanırdı. Yine onu Zeyd’le evlenmeye de bizzat kendisi teşvik etmiştir. O halde –iddia edildiği gibi- neden aşık olduğu bir kadını kendi eliyle bir başkasıyla evlendirsin? Bu arada Hz. Peygamber (sav.)’i son derece kıskanan Aişe’nin böyle bir ilişkiyi sezmemiş olması mümkün değildir. Üstelik Hz. Peygamber (sav.) Zeynep bint-i Cahş’la evlendiği esnada 60 yaşlarındaydı.

  Özetle; Hz. Peygamber (sav.) ile Zeynep bint-i Cahş’ın evliliği, Allah Teâlâ emretti diye hakikat uğruna kendi haysiyetine yapılacak saldırıları göz ardı eden rehberlik ruhunun en hayret verici bir örneğidir.

 Hz. Aişe (r.anhâ) Hz. Peygamberin (sav)’in Hz. Aişe ile evliliği semboliktir ve bir maslahata uygundur. Çünkü o dönem için akraba olmak iki insan arasında kurulabilecek en sağlam bağ idi. Bu nedenle en samimi arkadaşı olan Hz. Ebûbekr (ra.) ile akraba olmayı uygun gördü. Hz. Aişe, güzelliği ve gençliğinden dolayı Hz. Peygamberin (sav) üzerinde etkili olan isimlerdendir. Hz. Peygamber (sav), nişanlı kaldığı iki sene süresince onun evine gitmemiştir. Bu sebeple aralarında teamül dışı bir aşk ve sevgiden söz etmek mümkün değildir. Hz. Peygamberin (sav), onu yakından tanıması ve sevmesi evlendikten sonra gerçekleşmiştir.

  Hz. Sevde (r.anhâ), kocasının Habeşistan dönüşü vefatının ardından Hz. Peygamber (sav) ile evlendi. Hz. Peygamber (sav) onunla Hz. Hatice’nin vefatını müteakip tavsiye üzere evlenmiştir. Himayeye muhtaç idi.

  Hz. Hind (Ümmü Seleme r.anhâ) Ümmü Seleme yaşlı bir kadındı. Kocası Ebû Seleme, Hz. Peygamber (sav)’in yakın arkadaşıdır. Uhud savaşı sonrası vefat etmişti. Ümmü Seleme, Hz. Peygamber (sav)’in evlilik teklifine başlangıçta olumsuz yanıt verdiyse de daha sonra kabul etti. O, mizaç ve ahlaken Hatice’ye yakın birisiydi.

  Hz. Remle (Ümmü Habibe r.anhâ) Ebû Süfyan’ın kızıdır. Kocasıyla birlikte Habeşistan’a hicret etti. Ancak kocası orada Hıristiyan oldu ve kısa süre sonra da öldü. Ümmü Seleme yabancı bir ülkede tek başına kaldı. Babasına da dinini değiştirmedikçe dönemeyeceğini biliyordu. İşte Hz. Peygamber (sav), zor durumda kalan bu kadını nikahına almayı uygun gördü. Necaşi, gıyabında nikahlarını kıydı ve Hz. Peygamberin (sav) mehrini ödedi.

  Hz. Cüveyriye (r.anhâ) O, Beni Mustalik kabilesinin reisinin kızıdır. Hz. Peygamber (sav), Hz. Cüveyriye ile kabilesinin gönlünü kazanmak gayesiyle evlenmiş ve istediği sonucu da elde etmiştir. Beni Mustalik kabilesi kısa sürede İslâmiyet’le müşerref oldu.

  Hz. Safiye (r.anhâ) Hz. Peygamber (sav), Beni Kureyza liderinin kızına özgürlük ya da kendisiyle evlilik arasında bir seçim yapmasını istedi, o da Hz. Peygamber (sav) ile evlenmeyi tercih etti. Bu vesileyle bir kişi daha Müslüman oldu.

  Hz. Meymune (r.anhâ) O, Halid b. Velid’in teyzesi, Hz. Abbas’ın ise baldızıdır. İslâm’a meyyal birisiydi. Mekke’nin nüfuzlu bir ailesine mensup olması akrabalık bağı vesilesiyle bu aileden olanları İslâm’a yaklaştırabilirdi. Ayrıca o, çevresinde güzel ahlaklı bir kadın olarak tanınıyordu. Hz. Peygamber (sav), Hz. Abbas’ın kendisine tavsiye ettiği Hz. Meymune’yi Umretü’l-Kazâ'da nikahına aldı. O, Mekke’de bir düğün yemeği vermeyi ve müşrikleri de bu düğüne davet ederek aralarındaki kin ve düşmanlığı bir nebze olsun hafifletmeyi istiyordu. Ancak buna razı olmadılar. Hz. Peygamber (sav) belki bu arzusuna ulaşamamıştı, fakat kısa süre sonra yeni eşinin akrabalarından Halid b. Velid, Amr b. el-As ve Osman b. Talha gibi Mekke’nin ileri gelenleri Müslüman oldular.

  Hz. Hafsa (r.anhâ) Hz. Hafsa’nın kocası öldükten sonra kimse kendisine talip olmadı. Babası Ömer, önce Hz. Ebûbekr’e sonra da Hz. Osman’a giderek kızını nikahlamalarını istedi. Ancak ikisinden de olumsuz yanıt aldı. Bunun üzerine Ömer Hz. Peygamber (sav)’e giderek hadiseyi anlattı. Dostunu üzgün gören Hz. Peygamber (sav) kızını kendisine nikahlamasını istedi. Böylece yakın arkadaşlarıyla kurduğu akrabalık bağına Hz. Ömer’i de eklemiş oldu. Hafsa validemiz güzel bir kadın değildi.

  Hz. Zeynep bint-i Hazime (r.anhâ) Hz. Peygamber (sav), kocası Ubeyde b. Hâris Bedir’de şehit düşünce, yalnız kalan bu yaşlı kadını nikahına aldı. Zeynep, iki sene kadar yaşadı. Lakabı “Ümmü’l-Mesâkîn”dir.

  Kurân-ı Kerim’de “Tahdid-i Zevcât/Tek Eşlilik” çok eşliliğe tercih edilmiş, çok evlilik önemli şartlara (ferdi ve sosyal bir ihtiyaç yada ahlaki bir gereklilik durumlarında) bağlanmıştır. Almanya, Avusturya ve Polonya’da II. Dünya savaşı sonrası yaşanan sosyal bunalımlar, kadınların çok evliliği yasaklayan Katolik kilisesine karşı yürüyüşleri hayatın gerçekleri karşısında İslâm’ın ne kadar yapıcı olduğunu gösterir. Böyle durumlar, çok evliliği ilkellik olarak kabul eden entellektüelleri de düşündürmelidir.

Top