Allah Rasûlü (s.a.s), yüce bir ahlak üzereydi.
Hz. Hüseyin der ki:
"Peygamber aleyhisselamın ev içindeki meşgalesini babam (Ali b. Ebî Tâlib)'dan sordum. Babam:
'Peygamber aleyhisselam, evine girişinden itibaren vaktini:
Allah'a ibadete, ev halkının işlerine ve kendi işlerine ait olmak üzere üçe ayırmıştı.
Şahsına ayırdığı vakti de, kendisiyle insanlar arasında buluşturmuştu.
O vakitte yanına, gelen insanlardan ancak seçkin sahabileri girerdi.
Halka, dinî meseleleri onlar aracılığıyla tebliğ eder, halkı ilgilendiren hiçbir şeyi yanında tutmaz, biriktirmezdi.
Ümmetine ait vakti, fazilet sahiplerine, dindeki üstünlük derecelerine göre bölüştürüp, kendilerini ona göre huzuruna çağırmak, Peygamber aleyhisselamın âdeti idi.
Onlardan kimisi bir hâcetli, kimisi iki hâcetli, kimisi de daha çok hâcetli idi.
Peygamber aleyhisselam, onların dinî hâcetleriyle meşgul olur, sorularına gereken cevapları verir, sonra da:
'Bunları burada bulunan, burada bulunmayanlara tebliğ etsin! Bana kendisi gelemeyip hacetini arz edemeyen kimsenin hacetini siz bana arz ediniz! Muhakkak ki, sultana hacetini arz edemeyenin hacetini arz eden kimsenin ayaklarını, Kıyamet gününde Allah, Sırat üzerinde sabit kılar!' buyururdu.
Peygamberimiz aleyhisselamın yanında bundan başka bir şey anılmaz, dile getirilmezdi. Zaten kendisi de hiç kimseden bundan başkasını kabul etmezdi.
Peygamber aleyhisselamın huzuruna girenler, talip olarak girerler, en büyük ilim zevkini tatmış ve onlara delâlet edici oldukları halde çıkarlardı' dedi.[1]
Resûlullah aleyhisselamın herhangi bir şey için ‘Hayır!’ dediği olmazdı. Yapmak istediği bir şey kendisinden istenildiği zaman ‘Olur!’ buyurur; yapmak istemediği bir şey kendisinden istenilince susar, onu yapmak istemediği susmasından anlaşılırdı.[2]