Bir gece; Ebu Süfyan Sahr b. Harb, Ebu Cehil Amr b. Hişam, ve Ahnes b. Şerik, birbirlerine duyurmadan, Peygamberimizin (a.s) geceleyin evinde namaz kılarken okuduğu Kur’ân-ı Kerîm’i dinlemek için gidip, her biri bir yere sindi.
Hiçbirisi, arkadaşlarının orada sindikleri yerleri bilmiyordu.
Bunlar, Peygamberimizin (a.s) okuduğunu dinleyerek gecelediler.
Tan yeri ağarırken, yerlerinden ayrılıp dağıldılar.
Yolda birleştiler, birbirlerini kınadılar.
“Bir daha buraya dönüş yapmayınız!
Eğer sizi hafif akıllılarınızdan herhangi birisi görmüş olsa, muhakkak onun kalbine şüphe düşürmüş olursunuz!” dediler ve oradan ayrıldılar.
İkinci gece olunca, onlardan her biri, yine aynı yere, birbirlerinden habersiz olarak tekrar gidip sindiler.
Peygamberimizin (a.s) okuduğunu dinleyerek gecelediler.
Tan yeri ağarınca, yerlerinden ayrılıp dağıldılar ve yine, yolda birleştiler.
Önceki gece birbirlerine söyledikleri sözleri tekrarladıktan sonra oradan ayrıldılar.
Üçüncü gece olunca, yine, onlardan her biri eski yerlerini aldılar.
Peygamberimizin (a.s) okuduğunu dinleyerek gecelediler.
Tan yeri ağarınca dağıldılar.
Yine, yolda birleştiler. Birbirlerine:
“Bir daha buraya dönmeyeceğimize and içmedikçe buradan ayrılmayalım!” dediler. Andlaştıktan sonra, dağıldılar.
Ahnes b. Şerik, sabaha çıkınca, sopasını eline aldı.
Ebu Süfyan’ın evine kadar gidip, içeri daldı:
“Ey Hanzale’nin babası! Muhammed’den dinlemiş olduğun şey hakkındaki görüşünü bana bildir!” dedi. Ebu Süfyan:
“Ey Sa’lebe’nin babası! Vallahi, ben ondan mânâsını bildiğim ve anlatılmak istenileni anladığım şeyler de işittim; mânâsını bilmediğim ve anlatılmak istenileni anlayamadığım şeyler de işittim!” dedi.
Ahnes b. Şerik:
“Ben de öyle!” dedi. Ebu Süfyan’ın yanından ayrılıp Ebu Cehil’in evine vardı. Ona:
“Ey Hakem’in babası! Muhammed’den işitmiş olduğun şey hakkındaki görüşün nedir?” diye sordu.
Ebu Cehil:
“Ondan ne işitmişim de?!
Biz ve Abdi Menaf oğulları, şan ve şeref hususunda şimdiye kadar hep çekiştik durduk:
Onlar halka yemek yedirdiler, biz de yemek yedirdik.
Onlar arabuluculuk ederek diyet yüklendiler, biz de arabuluculuk ederek diyet yüklendik.
Onlar halka bağışta bulundular, biz de bağışta bulunduk.
Onlarla, kulak kulağa giden iki yarış atı durumuna gelince, onlar:
‘İşte, bizden, kendisine gökten vahiy gelen bir peygamber de var!’ dediler.
Biz bunun dengini nereden bulup onlara ulaşacağız?!
Vallahi, biz hiçbir zaman ona inanmayız ve onu tasdik etmeyiz!” dedi.
Bunun üzerine Ahnes ayağa kalktı ve Ebu Cehil’i kendi haline bıraktı.(1)