Peygamberimiz aleyhisselâm, Necranlılara(1), Necran uskufuna(2) (Hıristiyan din bilginleri lideri) bir yazı yazdırdı. Yazdırdığı yazıda şöyle buyurdu: “Bismillah! Allah’ın Resûlü Muhammed’den, Necran uskufuna. İbrahim’in(3), İsmail’in(4), İshak’ın ve Yakub’un İlahı olan Allah’ın ismiyle başlarım. İmdi: Ben sizi, kullara tapmaktan Allah’a ibadet etmeye, ben sizi kulların dostluğundan Allah’ın dostluğuna davet ediyorum. Bu davetimi kabul etmeye yanaşmazsanız, cizye (vergi) verirsiniz. Bundan da kaçınırsanız, size harb açacağımı bildiririm, vesselam…”(5)
Davet mektubu üzerine istişare eden Necranlı Hıristiyanlar, Medine’ye bir heyet göndermeye karar verdiler.
Peygamberimiz aleyhisselâm, kendisiyle konuşan Necran Hıristiyan bilginlerinden ikisini[6]; Seyyid (Eyhem)’le Akîb’i[7] İslâmiyet’e davet etti.[8]
Onlara:
“Müslüman olunuz!” buyurdu.
Onlar:
“Biz eskiden beri Müslümanız!” dediler.[9]
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Siz yalan söylüyorsunuz![10] İsterseniz, Müslüman olmanıza engel olan şeyleri size haber vereyim!” buyurdu.
Onlar:
“Haydi getir, bildir bakalım onları!” dediler.[11]
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Sizin Allah’a oğul isnat etmeniz, haça tapmanız, domuz eti yemeniz[12], içki içmeniz[13] sizi İslâmiyet’ten men etmiş ve ediyor!” buyurdu.[14]
Necranlı hıristiyan bilginleri sözü uzatıyorlar, çoğaltıyorlar ve İsa aleyhisselâm hakkındaki inançlarını savunmaya çalışıyorlardı:[15]
“O, Allah’tır!” diyorlar ve şöyle söylüyorlardı:
“Çünkü o ölüyü diriltirdi, hastaları iyileştirirdi, gaybdan haber verirdi, çamurdan yaptığı kuş heykelini üfleyip canlandırırdı.
O, Allah’ın oğludur. Çünkü onun bilinen bir babası olmamıştır.
O beşikte konuşmuştur! Bunu kendisinden önce hiç kimse yapamamıştır!
O, üçün üçüncüsüdür! Çünkü Allah, ‘Yaptık!’, ‘Emrettik!’, ‘Yarattık!’, ‘Hükmettik!’ diyor.
Eğer Allah Bir olsaydı; ‘Yaptım!’, ‘Hükmettim!’, Yarattım!’ derdi.
O halde, Allah üçtür Allah, İsa ve Meryem’den ibarettir!” diyorlardı.[16]
Ebû Harise:
“Ya Muhammed! İsa hakkında sen ne dersin?” diye sordu.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“O, Allah’ın kulu ve resûlüdür!” buyurdu.
Ebû Harise:
“Ey Ebu’l-Kâsım! Yüce Allah, senin dediğin gibi demiyor, şöyle şöyle diyor!” dedi.[17]
Temsilcilerin en üstünü olan kişi de:
“Sen ona ne için ‘kuldur’ diyerek hakaret ediyorsun!” dedi.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Evet! O, Allah’ın kuludur! Meryem’e ilkâ ettiği kelimesidir!” buyurdu.
Necran temsilcileri kızdılar:
“Biz senin dediğini kabul etmeyiz! O, Allah’tır! Öyle değilse, haydi söyle, onun babası kimdir?” dediler.[18]
Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:
“Siz, sıfatları babasının sıfatlarına benzemeyen bir oğul olamayacağını biliyorsunuz değil mi?” diye sordu.
“Evet!” dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm:
“Sizler, Rabbimizin hiç ölmeyen, diri, İsa’nın ise fani olduğunu biliyorsunuz değil mi?” diye sordu.
Hıristiyan temsilcileri:
“Evet!” dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:
“Sizler, Rabbimizin kendi Zâtıyla kâim olduğunu ve her şeyi koruduğunu, rızıklandırdığını biliyorsunuz değil mi?” diye sordu.
Hıristiyan temsilcileri:
“Evet!” dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:
“İsa bunlardan herhangi bir şeye malik bulunuyor mudur?” diye sordu.
Hıristiyan temsilcileri:
“Hayır!” dediler.
Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:
“Hiç şüphe yok ki, İsa’ya ana rahminde dilediği gibi sûret veren Rabbimiz Allah’tır.
Yemeyen, içmeyen Rabbimiz Allah’tır!
Sizler İsa’ya annesi (Meryem)’in herhangi bir kadının hamile kaldığı gibi hamile kaldığını, sonra onu herhangi bir kadının çocuğunu doğurduğu gibi doğurduğunu, sonra onun bir çocuğun emzirilmesi gibi emzirilip beslendiğini, sonra yiyip içtiğini biliyorsunuz değil mi?” diye sordu.
Hıristiyan temsilciler:
“Evet!” dediler.
Bunun üzerine, Peygamberimiz aleyhisselâm, onlara:
“Hal böyle olduğuna göre, iddia ettiğiniz gibi İsa nasıl Allah veya Allah’ın oğlu olabilir!” buyurunca, Necran hıristiyan temsilcileri susa kaldılar.[19]
Bu müzakereler yapıldığı anda şu ayetler nazil oldu:
“Ey ehl-i kitap! Bizimle aranızda müsavî (ve âdil) olan bir kelimeye gelin, (şöyle) diyerek:
‘Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım; Allah’ı bırakıp da birbirimizi Rabler edinmeyelim’ (Buna rağmen) eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: ‘Şahit olun biz muhakkak Müslümanlardanız.”[20]
Ebedî mutluluğa ulaştıracak Peygamber davetine olumlu cevap vermemeleri üzerine, Necranlılar, tarafların yalancılar üzerine lanetleşeceği heybetli toplantıya (mübâhale) çağrıldılar. Kadîm Kelâm, bu hususu şöyle aktarır:
“Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle ‘çekişip tartışmaya girerlerse’ de ki: ‘Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de, Allah’ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim.”[21]
Ancak Necrânlılar, bu teklifi kabul etme hususunda cesur davranamadılar ve onun yerine haraç ödemeyi kabul ettiler. Karşılığında Hz. Peygamber (sav) ibadet ve inanç hürriyetlerini, can, mal ve onurlarını yasal güvence altına alan bir mektup verdi.