Muheterem Hocamız sohbetinde, muhabbetullah, zikrullah, keramet gibi tasavvufi kavramlardan bahisle şeriate ve islami yaşayışa dikkat çekiyor. Muhtelif konulardan deyiniyor. Peygamber Efendimizin zühd hayatından ve Hacı Mustafa Hayri Öğüt Efendi Hazretlerinden, hatıralarından bahsediyor...
Daha fazla çalışmamız lazım. Bu tasavvuf, zikir yolunu maalesef karıştırıyorlar. Doğru yoldan batıla doğru… Hakkı tavsiye etmeden başka bir şeyimiz yok. Hakkı tavsiye edeceğiz. Sabrı tavsiye edeceğiz. Çalışacağız. Ben gücüm yettiği kadar İslam’ın hakikatlerini, doğrularını sizlere anlatmaya çalışıyorum. Bazen hatalar olur insan hatadan masum değildir. Bende de olur. Onda da olur. Onda da olur. Ama o hatada ısrar etmemek lazım.
Buradan ayrılıyorum. Memnun olarak ayrılıyorum. Benim Mürşidim Hacı Mustafa Hayri Baba’ya gelmiş bazı müridler. Artık iyi niyetli tabi. Gelmişler. Yolda konuşuyorlarmış kendi aralarında. Birkaç olay anlatayım size. Onların yâd edildiği meclisler inşallah daha da bereketli olur. Şaziye Anne o zamanlar hayattaydı. Sonra Rahmet-i Rahman’a kavuştu. Allah Mürşidimizin sırrını takdis eylesin. O’nun çok çeşitli şeyleri vardı.
‘Evladım ben elli seneden beridir kutbu’l aktablık (yolunu) yürütüyorum. İsteseydim beni dünya tanırdı. Ben biraz sırra büründüm.’ diyor.
Öyle mübarek bir insandı. Hani bir iki olay hatırıma geliyor. Onları anlatmak istiyorum size. İşte böyle yolda gelirken konuşuyorlarmış. ‘Bir keramet gösterse de bizde daha kuvvet(lensek), şöyle, böyle…’ Tabi geldiler, misafir oldular. Neyse ikram izzet, hoş beş… Bu olayı yolda konuşuyorlar. O da, mübarek, birkaç kelime söylemek icap etmiş. Orda mevzuyu bu keramet meselesine getirdi. Üstü kapalı olarak sormuş müritlere, o gelen arkadaşlara. ‘Tesbihatınızı yapıyor musunuz?’ ‘Yapıyoruz.’ Celallendi ‘Evladım!’ demiş. ‘Bu tesbihatınızı yapıyorsunuz. Bundan daha büyük keramet mi olur?’ diyince bizimkiler kendine geliyor. ‘Siz bilmiyor musunuz bizim Mürsidimiz kiremitim olsaydı köpeklere atardım dediğini bilmiyor musunuz? Keramet nedir? Bizim esas gayemiz Allah rızasını kazanmaktır. Şu tesbihatınızı yapıyorsunuz daha başka ne keramet istiyorsunuz?’ Ben şahsen istemediğim halde O’nunla bulunduğum zamanlarda birçok kerametlerini gördüm. Bunların en büyüğü benim O’nunla yaşamış olduğum bir olaydır. Onun için Meşayih-i Kiram Efendilerimiz böyle mübarek insanlardır. Bu böyle…
Yanlış anlamamak lazım. Doğru ne ise onu söylemek lazım. Onu yaşatmak lazım. Böyle yalan yanlış; tasavvuf ve tarikat namına çok bozulan şeyler var. Ben onlardan dolayı üzülüyorum. Çok insan vardır ki; alıyor, sonra ihanet ediyor. Bin pişman oluyor. Maddi menfaatine yapıyor. Ne bileyim bunlardan Allah bizi korusun.
وَالْعَاقِبَةُ لِلْمُتَّقٖينَ
‘Akıbet, sonuç Allah’tan korkanlara olacaktır.’ (Kasas suresi, 83) diye buyruluyor.
Giderayak bana bunu sorduğunuz için benimde bir iki hatırlatmada bulunmamda fayda var. Bu ziyaretimden memnun oldum. Bir şeyler de anlattım. Ben kendimden bahsetmeyi hiçbir zaman istemiyorum. Böyle bir şeyim yok. Allah riyadan, gösterişten, kibirden korusun. Orda bir konuşma yaptım, burada bir konuşma yaptım, şurada sohbet oldu, çayda konuştuk, yolda konuştuk, izde konuştuk. Yani biraz beni herhalde tanımaya çalıştınız, anladınız. Ölçüm şeriat, İslam, dinimiz. Tarikat ikincidir. Hakikat, marifet bundan sonra gelir. Ama esas gayemiz bu yollardan geçerek, bir iki üç merdiven kabul edin, Allah sevgidir. Ben o dünkü sünnet merasiminde anlatmak istediğim husus, aşkı muhabbeti iki şeye ayırmak lazım. Bir hani normal bildiğimiz evlilikte olan kadının erkeğe, erkeğin kadına olan muhabbetidir. Bunlar geçicidir. Çok doğru bir sözdür o. Ama orada geçici olmayan, tekrarı her zaman istenilen Allah muhabbetidir, Allah sevgisidir. Sözü görünce yani bu şekilde bir açıklama yapmak durumundayım. O kısmını üstü kapalı olarak söyledim ama belki anlaşılmadı. Bizim işte dediğimiz gibi Allah rızasıdır. Biz bu dünyada hepimiz misafiriz. Aleyhisselatu vesselam Efendimiz bir gün yoruldu. O da bir insan, beşer. İstirahat buyurdular. Yani bir hasır üzerinde istirahat buyurdular. Bunu anlatırken biz rahat yaşamayalım manasında katiyen söylemiyorum. Hz. Ömer yanına geldi. Dost, can arkadaşı… Selam verdi. Baktı ki mübarek sırtları hasırdan iz etmiş. Gözleri yaşardı, gözlerinden yaşlar damladı.
‘Ya Resulullâh! …………’
Bak bu hadistir. Ben bunları hep size söylüyorum. ‘Ne olurdu ya Resulullâh, bizde Sana rahat bir döşek verseydik.’ Hazreti Peygamberin sözü nedir, biliyor musunuz? ‘Sana ne oluyor ya Ömer? Ben bu dünyada bir misafir gibiyim. Misafir yolculuk esnasında gide giderr, yorulur. Bir ağaç gölgesi bulur. Onun altında istirahat eder. Sonra yoluna devam eder.’ Hadisin tamamını özetleyerek söyledim. ‘Ben bir misafir gibiyim.’ Hepimiz misafir gibiyiz. Burada Hazreti Ömer’e söylemiş. Hazreti Ömer bize nakletmiş, gelmiştir. Bizde öyleyiz, misafiriz.
Dinimiz için çalışacağız. Huzur, refahımız için çalışacağız. Çoluk çocuğumuzun rızkı için çalışacağız. Yani yerimiz, yurdumuz, makamımız, paramız, pulumuz, apartmanımız olacak. Arabamız da olsun. Bugün bir ihtiyaç haline geldi. En iyisinden olsun. Yani kazan, çalış ama dini meselelere gelince nasıl dünyanı imar ediyorsan, ondan daha fazla ahireti imar et. İmar etmek lazım gelmektedir. Onun için ben bu hakikatleri söylemeye çalışıyorum. Herhangi bir şeyde bir yamukluk yanlışlık gördüğüm zaman içim yanıyor. Ya bunlar bunu kurtuluşa götürmez dalalete götürür. Onun için bunları söylüyorum.
Dün akşam oradayken bazı şeyleri sordular efendim sigaradan artık cevap vermeye çalıştık. Yani oradaki toplanmamız güzelce oldu. O kimya öğretmenimiz konuştu orada. Su hakkında güzel şeyler anlattı. Şu parmak kadar bir suda diyor trilyonlarca molekül var. Molekül en küçük parçacıklar. Bunu bir kimse saymaya kalksa dedesi, atası, ab-ı ecdadı varıncaya kadar saymakla baş edemez. Kimdir işte bu kudret? Allah’tır. Biz böyle bir varlığa inanıyoruz. Şirk koşmuyoruz. Ortak koşmuyoruz. İbadet edelim. Ona göre edelim. Yaa! Su olmasa hayat olmaz. Onun için benim gayem odur. O şekildedir.
Kerametten, Mürşidimden bahsettim. Bir grup insanda zamanında gelmiş O’na. Onlarda artık aslında geldiğinde keramet olarak görüyorlar da, onu değerlendirme hususunda biraz şey kalıyor. Düşünüyorlar yolda. Nasılsa yedi yirmi dört, gece sabahlara kadar ibadet eder. Bu tabi malum oluyor taraf-ı ilahiden. Yanlış bir düşünce. Ondan sonra gene bir kısa sohbet… Hatırlatmada bulunur. Yanlış olan bir şey varsa onları telafi ederdi. Özellikle başka tariklere böyle meyleden kimseler olurdu. Onlar çok, şu kadar bu kadar. Onları malum olurdu. Öyle derdi.