Muridan
Dualarımız Kabul Olmuyor mu? Doç. Dr. Durak PUSMAZ

Dualarımız Kabul Olmuyor mu? Doç. Dr. Durak PUSMAZ

Zaman zaman; Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de: “Bana dua ediniz, duanızı kabul edeyim” buyuruyor. Oysa biz yüzlerce dua ediyoruz, bunlardan çoğunun kabul edilmediğini görüyoruz. “Bunun hikmeti nedir.” diye soruluyor.

Dua, insanın Allah’a karşı yalvarışı, yakarışı, niyazda bulunuşudur. Peygamber Efendimizin (s.a.s) ifadesiyle, “Dua ibadetin özüdür.” (Tirmizî, Deavât, 1), “Dua müminin silahıdır, dinin direğidir, göklerin ve yerin nurudur.” (Tergîb, III, 485)
 
İnsan beden ve ruhtan müteşekkil değerli bir varlıktır. Bedeni yemeye, içmeye, uyumaya, dinlenmeye ihtiyaç duyduğu gibi, ruhu da ibadet ve duaya ihtiyaç duymaktadır. Onun için Yüce Rabbimiz kendisine ibadet etmemizi emrettiği gibi, dua etmemizi de emretmiştir. Rabbiniz şöyle buyurdu:
 
“Bana dua ediniz, duanızı kabul edeyim. Bana ibadet ve dua etmekten kibirlenenler, hor ve hakir olarak cehenneme gireceklerdir.”(Mü’min, 60),
 
“Rabbinize yalvara yakara ve için için dua ediniz.”(A’râf, 55),
 
“O’na azabından korkarak ve rahmetini umarak dua ediniz. Şüphesiz ki, Allah’ın rahmeti iyilik edenlere/ güzel fiil ve davranış sergileyenlere çok yakındır.”(A’râf, 56),
 
“Kullarım Beni senden sorduklarında, bilsinler ki, gerçekten Ben onlara çok yakınım, Bana dua edenin duasını kabul ederim.”(Bakara, 186)
 
Hakk’ın (c.c) rızasına uygun olan hususlarda ihlasla yapılan duanın kabulü, bazen uzasa da (bize göre) sonunda kabul olacağında şüphe yoktur. Çünkü Yüce Rabbimiz yapılan duaları geri çevirmeyeceğini, kabul edeceğini beyan etmiştir. Yeter ki biz dileklerimizi, isteklerimizi Cenâb-ı Hakk’a ihlasla, içtenlikle arz edelim. Hiç unutmayalım ki, Cenab-ı Hak mücîbü’d-deavât/ duaları kabul eden, kâdı-i hâcât/ istekleri yerine getirendir. Şair ne güzel söylemiş:
 
İlâhî sensin ol kâdı-i hâcât
 
Ki lazımdır sana arz-ı münâcât
 
 
 
Merhum Ali Ulvi Kurucu da bir beytinde şöyle der:
 
Dua makbul olur zira çıkar bir anda Allah’a
 
Melekler imrenir yandıkça ateşler saçan âhâ
 
 
 
Biz, Yüce Rabbimizden bazen öyle dileklerde, öyle isteklerde bulunuruz ki, bunların hakkımızda hayırlı olup olmadığını bilemeyiz. Biz hayırlı dileklerde, hayırlı isteklerde bulunduğumuzu zannederiz, oysa bu bazen şerli olabilir. Şerli zannettiğimiz şeyler de hayırlı olabilir. Nitekim yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bu hususa dikkat çekilerek: “Hoşunuza gitmeyen bir şey sizin için iyi olabilir, hoşunuza giden bir şey de sizin için kötü olabilir. Bunların gerçeğini Allah bilir, siz bilemezsiniz.” (Bakara, 216) buyrulur.
 
Mevlânâ şöyle der:
 
“Nice dualar vardır ki, dua edenin aleyhinedir. Onun ziyanına ve helâkine sebep olacak bu duaları pâk ve mukaddes olan Allah, kereminden, merhametinden dolayı kabul etmez.”(Şefik Can, Mesnevî Tercümesi, II, 269)
 
Bazen de insanın bir şeye canı sıkılır, hayır dua eder gibi başlar beddua etmeye. Oysa bu da hoş bir şey değildir. Daha sonra bundan pişman da olabilir. İnsan aceleci bir karaktere sahiptir. Kur’an-ı Kerim insanın bu özelliğini ne güzel tespit etmiştir: “Bazen insan hayra dua eder gibi, şerre dua eder/ kötülük gelmesi için bedduada bulunur. İnsan çok acelecidir.” (İsrâ, 11)
 
Duaların kabul edilmesi demek, hemen bu dünyada karşılığının verilmesi demek değildir. Bazen yüce Rabbimiz dualarımızın karşılığını bu dünyada verir, bazen ahirette verir, bazen de duamız sebebiyle başımıza gelecek bir kötülüğü ve musibeti def eder. Her şeyi O (c.c) bilir ve hikmeti neyi gerektiriyorsa öyle yapar.
 
Çok hadis rivayet eden yedi sahabiden biri olan Ebû Saîd el-Hudrî (r.a) Peygamber Efendimizden (s.a.s) şöyle rivayet etmiştir:
 
“Her hangi bir Müslüman bir dua eder de duasında bir günah veya akrabalık bağlarını kesme olmazsa, mutlaka Allah Teâlâ onun bu duasına mukabil şu üç şeyden birini verir:
 
1. Ya hemen duasını kabul edip karşılığını verir,
 
2. Yahut istediğini onun için ahirete bırakır,
 
3. Yahut da ondan bir kötülüğü defeder.” Bunun üzerine Ashab:
 
“Öyle ise duayı çok yaparız.”dediler. Hz. Peygamber de:
 
“Allah’ın kabul etmesi, sizin duanızdan daha çoktur”(Ahmed, Müsned, III, 18) buyurdu.
 
 
 
Bir de şunu unutmayalım: Dua, bizleri yaratan Yüce Allah’a sığınmak, O’nun yardım ve himayesini dilemektir. Biz, bizden güçlü Yüce Allah’a sığınıyoruz, O’nun rahmet ve yardımını diliyoruz ama bizden güçsüz biri bize sığınıp yardım dilediğinde, ona yardımcı olmaya çalışmıyoruz. Başkalarına yardımcı olmayana Allah (c.c) da yardım etmez. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde:
 
“Kim duasının kabul olmasını ve sıkıntılarının giderilmesini istiyorsa, sıkıntı içerisinde bulunan kimsenin sıkıntılarını gidersin, onu rahata kavuştursun”(Ahmed, Müsned, II, 23) buyurmuştur.
 
Efendimiz başka bir hadis-i şeriflerinde de:
 
“Allâhü fî avni’l-abdi mâ kâne’l-abdü fî avni ehîhi: Kul din kardeşine yardım etmeye devam ettiği müddetçe, Allah da ona yardım etmeye devam eder.” (Ahmed, Müsned, II, 252) buyurmuştur.
 
Evet, dualarımızın kabul edilmesini, sıkıntılarımızın giderilmesini, darda kaldığımızda imdadımıza yetişilmesini istiyorsak, yeri geldiğinde başkalarının yardımına koşup sıkıntılarını gidermeye, dertlerine deva olmaya çalışmalıyız.
 
 
 
Haramdan kaçınmak:
 
Dualarımızın kabul edilmesi için dikkat etmemiz gereken hususlardan biri de haramlardan sakınmamız, yediğimiz, içtiğimiz ve giydiğimiz şeylerin, kısaca kazancımızın helal olmasıdır. Nitekim Peygamber Efendimizden (s.a.s) en çok hadis rivayet etmekle meşhur olan Ebu Hüreyre (r.a) demiştir ki: Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu:
 
“Allah paktır, ancak pak olanı kabul eder. Allah müminlere de peygamberine emrettiği şeyi emretmiştir. Peygamberlere: ‘Ey peygamberler! Tertemiz ve helal olan şeylerden yiyin, güzel amellerde bulunun. Çünkü Ben ne yaparsanız hakkıyla bilenim’ (Mü’minûn, 51) buyurdu. Müminlere de: ‘Ey müminler size rızık olarak verdiğimiz şeylerin temiz olanlarından yiyin, Allah’a şükredin eğer ancak O’na kulluk ediyorsanız.’ (Bakara, 173) buyurdu.”
 
Sonra Rasûlullah (s.a.s) sözüne şöyle devam etti:
 
“Bir kimse saçı başı dağınık olarak Allah’a itaat yolunda uzun müddet yolculuk yapar. Sonra ellerini göğe doğru uzatıp: ‘Ya Rabbi, ya Rabbi’ diye dua eder. Hâlbuki yediği haramdır, içtiği haramdır, giydiği haramdır, haram ile gıdalanmıştır. Bunun duası nasıl kabul olur?”(Müslim, Zekât, 65)
 
 
 
Amel-i sâlih:
 
Dualarımızı Yüce Rabbimizin huzuruna yükselten ve kabulüne mazhar kılan hususlardan biri de güzel amellerimiz, yararlı işlerimizdir. Nitekim Fâtır sûresinin 10’uncu ayetinde şöyle buyrulur:
 
“Kim izzet ve şeref istiyorsa bilsin ki, izzet ve şerefin hepsi Allah’ındır. O’na ancak güzel sözler yükselir/ ulaşır. Onları da Allah’a amel-i sâlih yükseltir.”
 
Ayette zikredilen “el-kelimü’t-tayyib: güzel sözler", kelime-i tevhid, veya -sübhânellahi velhamdü lillâhi ve lâ ilâhe illallâhü vellâhü ekber sözleri, ya da Fahrüddin er-Râzî’nin de tercih ettiği gibi Allah’ı zikretmek, insanlara öğüt verip doğru yolu göstermek ve ilimle meşgul olmak gibi her türlü yararlı sözlerdir. Bunları Allah’a (c.c) yükselten, dolayısıyla dualarımızın kabulüne vesile olan şeyler salih amellerimiz, her türlü yararlı işlerimizdir. Bakara sûresinin 45’inci ayetinde de şöyle buyrulur:
 
“Sabretmek ve namaz kılmak suretiyle Allah’tan yardım dileyiniz.”
 
 
 
Her zaman dua etmeliyiz:
 
Allah (c.c) dertli kulunun içten, gönülden yapmış olduğu duasını kabul eder, dertlerini sıkıntılarını giderir. Nitekim Mevlânâ Hazretleri Mesnevi’sinde şöyle der:
 
“O dudak altından sesi çıkarman, o gizli niyâzın, o geldiğin ve gideceğin ezel âlemi, ruh âlemini düşünmen yok mu? İşte samimi, saf ve hüzünlü bir sesle; ‘Ey feryadıma erişen Allah’ım, ey tek yardımcım olan Allah’ım’ demen gerçek duadır.”(Şefik Can, age., III, 26)
 
Genellikle sıkıntılı ve kederli anlarımızda dua ederiz, Yüce Rabbimizden sıkıntı ve kederlerimizi gidermesini isteriz. Oysa mümin sadece sıkıntılı ve kederli anlarında değil, her zaman Yüce Allah’a (c.c) dua etmeli, niyazda bulunmalıdır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s) bir hadis-i şeriflerinde:
 
“Kim sıkıntılı ve kederli anlarında Allah’ın, duasını kabul etmesini istiyorsa, genişlik anında çok dua etsin.” (Tirmizî, Deavât, 9) buyurmuştur.
 
Unutmayalım ki, bütün dileklerimizin, isteklerimizin, arzularımızın karşılanacağı, gerçekleşeceği, dilediğimiz her şeyin verileceği yer dünya değil, ahiret yurdudur, cennettir. Nitekim Kur’an-ı Kerimde cennetten bahsedilirken:
 
“Cennette sizin için canınızın çektiği ve istediğiniz her şey vardır. Bunlar çok bağışlayıcı ve çok merhametli olan Allah (c.c) tarafından bir ziyafettir.” (Fussılet, 31-32) buyrulur.

Top