Muridan
Hz. Ömer'i Ağlatan Çocuk

Hz. Ömer'i Ağlatan Çocuk

Sıcak bir yaz günüydü. Güneş, Arabistan çöllerine bütün sıcaklığıyla vuruyor, adetâ insanın beynini kaynatıyordu.

  Herkesin köşesine çekildiği, etrafın sessizliğe büründüğü bir anda, ezan vaktinin yaklaştığını gören halife abdestini almış, ağır ağır camiye gidiyordu.

  Kendisini geçmek istercesine bir çocuğun süratli adımlarla gittiğini gördü. Küçücük çocuğun bu telâşı neydi? Acele edişinde muhakkak bir sebep olmalıydı. Acaba bir derdi mi vardı? Derdi varsa derdine çare bulmak halifenin vazifesiydi. Nihayet, halkın her derdini kendine dert edinen halife sordu:

  "Yavrucuğum, nedir bu telaşın? Bir derdin mi var? Niçin bu kadar hızlı gidiyorsun?"

  Çocuk halifeyi tanıyamamıştı:

  "Camiye gidiyorum, amcacığım," diye cevap verdi. Halife şaşırdı. Çocuk henüz çok küçüktü. Ama sözleri büyük adam sözleriydi. Biraz daha konuşturmaya karar verdi:

  "Yavrucuğum, senin daha yaşın küçük! Sana namaz farz değil. Niçin bu kadar telaşlanıyorsun?"

  Çocuk kınar gibi halifeye baktı:

  "Amca amca! Bu isin küçüğü büyüğü olur mu? Daha dün mahallemizde bir çocuk öldü. Üstelik benden de küçüktü. Ölüm denen gerçeğin küçük büyük ayırdığı yok. En iyisi her yasta buna hazır bulunmalı. Hem bu yaşta namaza alışmazsam, büyüyünce kılmak zor gelebilir."

  Halifeyi bir düşüncedir aldı. Gözünden yaşlar boşalırken, ağzından şu kelimeler döküldü:

  "Ey Rabbim! Ne akıllı, ne iyi bir çocuktur bu çocuk! Büyüklerde bulunması gereken ruhu taşıyor!"

Top