Ey evlat! Elimde tevbe ettin. Benimle sohbet ettin. Bu arada sana birçok öğütler verdim; fakat faydalanmadın. Bunda benim ne suçum var?
Sohbetin ve tevbenin sana ne zararı olur? Daima işin dış cephesini kolladın; iç âlemine bir türlü geçemedin. Benim tam sohbetimi dileyen, sözlerimi iyi dinler ve gereği ile amel eder.
Benim gibi devredeceksin. Aksi hâlde benimle yaptığın sohbetin faydası bulunmaz. Dediğimi yapmayanın zararı, kârından çok olur.
Ben herkesin göz diktiği sofrayım, lâkin kimseye benden yemek nasip olmaz. Kapım herkese açıktır; ama kimse giremez... Siz de oraya giremezsiniz, ne yapayım size! Size o kadar söz ettim ki, hiç birini dinlemediniz. Sizi kötü hâlden almak için davet ederim; bundan bana yorulmak kalır. Esas kârımı Hak verir. Bu öğüdü sizden çekindiğim için yapmıyorum, bir şeyler de beklemiyorum. Benim için harabe yerler ile mamur şehirler eşittir, ölü ile diriyi ayırt etmem. Zenginle fakiri ayırt etmek istemem. Mülkle o mülke sahip olan kişinin benimle hiç bir ilişiği yoktur. Bu işler bir başka elden döner. Sizin elinizde mühim bir şey olduğunu sanmayınız. Bu hâli anlamak için dünyayı kalbimden çıkardım.