Ey nefse ve şeytana tapan, dünyaya kul olan, senin kullar yanında kıymetin yok; Hak katında da önemin kalmadı. Salih kullar yüzüne bakmaz oldular. O salih kişiler âhiretin nimetine tapanı bile sevmezler; sen dünyaya tapar oldun; bakarlar mı yüzüne?
Yazık, hâline acı; işin dil kalabalığı ile geçiyor. Onunla eline geçen şeyi alma. Sözü bırak, işe bak. Sen başkalarına göre yalancısın; ama doğruluktan dem vuruyorsun. Şirk ettiğin bilindiği hâlde, tasdik ettiğini vehmediyorsun.
Doğruluk, karışık işler arasında olmaz. İşlerin çürük; ama her işini cevherli sanmaktasın.
Şu anda seninleyim; senin iyiliğin için meşgul olmaktayım. Yalan söylemeni yasak ediyorum. Doğru söylemeni emrediyorum. Elimde üç âlet var. Her şeyi bunlarla ölçmekteyim. O ölçüler; Kitap, Sünnet ve kalbimdir. Bunlarla bütün iyiyi, kötüyü bilirim, anlarım. Kalbimle, kalıpların durumunu sezerim. Yaptıkları işe bakarım. Bir kalbin her şeyi olduğu gibi bilmesi için, Kitap ve Sünnetle amel etmesi icap eder. İnsan, kâmil olabilmesi için, Peygamber (s.a.v) Efendimiz’e tam uymalı; Kur'an yolunu tutmalıdır. Başka kurtuluş yolu yoktur.
Bilgi ile amel etmek, ilmin süsüdür. Bilgi ile amel kalbi sağlam kılar ve temizler. Kalp sağlam olursa, bütün duygular sağlam olur. Kalp temiz olunca da bütün duygular ona uyar. Kalbe süsler açılınca, dış duygulara da verilir. O öyle bir et parçasıdır ki, sağlam olursa bünye de sağlam olur.
Kalbin sıhhati, Yaratan'la kul arasındaki muamelenin dürüstlüğüne bağlıdır. O muamele bir sırdır. Bazen bir kuş gibi uçar gider. Kalp bir kafestir, sağlam olursa kuşu tutar. Kalp de bir kuştur; onun kafesi ise bünyedir; sağlam olursa kalp orada durur. Bünye de bir kuştur; kafesi ise kabirdir. O öyle bir kafestir ki, ondan kaçıp kurtulmak imkânsızdır. Herkes oraya girer. Oranın darlığından kurtulanlar ise, iman sahipleridir.