Peygamber (s.a.s) Efendimiz, bir kudsî hadîsi şöyle anlatır:
“Kullara farz kıldığım ibadet yapıldıktan sonra, kullarım bana ne ile en çok yaklaşır, bilir misiniz? Evet, kulum daima bana yaklaşır. Bu yaklaşma, farzla başlar, nafile ile de gelişir. Bana yaklaşınca, onu severim. Her kuvvetini ben veririm. Benimle işitir, benimle tutar ve benimle görür.”
Son kısmın şöyle bir tefsiri vardır: “Beni işitir, beni tutar, beni görür.”
O kulun bütün işleri Hakk için ve Hakk ile olur. Kul, yaptığı ibadetlerle gücünü ve kuvvetini harcar. Nefsini görmez ve bilmez. Öyle zaman olur ki, zerre miktarı kuvveti kalmaz. Ve kendisini halka karşı kuvvet sahibi bilir. Nefsini bir yana atar, kendisini Yaradan'ın tâatına harcar. Şüphesiz bu ibadet, kendisini Hakk'a yakın kılar. Ve Allah sevgisini getirir, iman sahibi uysallıkla kendisini sevdirir. Günah ve hata ile kendisini buğza uğratır. Ve Hakk yakınlığından kovulur.
Ülfet ibadetle olur. Vahşeti masiyet doğurur. İnsan, kötülüğe dalınca iyi işleri yapmaktan kaçar. Çünkü iyi işler güzellik doğurur. Kötülüğü arzulayan, hayrı neylesin? Bir kimse ki, İslâm dinine kendini vermez, o helak olan kimselerle yıkılır gider.