...“Allah sana Kitab’ı ve hikmeti indirdi, sana bilmediğin şeyleri öğretti” (en-Nisâ 4/113)
II. Kur’an Dışı Vahiy
Peygamberlerin, metluv vahiy dışında da vahiy almaları, peygamberliğin bir gereğiydi. Din, sadece ilândan ibaret değildi. Dini getiren kimsenin onu uygulamaya koyması da meselenin tabiî bir icabı ve sonucudur.
Peygamberlere İndirilen Emirlerin Dışında da Vahyin Gelmesi
Kur’ân-ı Kerîm’de, kitap getirsin getirmesin peygamberlere tebliğine memur oldukları dinin ve kendilerine gönderilen kitapların dışında da vahiy geldiğine dair deliller vardır. “Allah Mûsâ’ya hitap ederek onunla sözleşti” (en- Nisâ 4/164) âyeti, peygamberlerin bilgilendirilmesinde farklı metotlar uygulandığını göstermektedir. Peygamberlere tebliğ ettikleri dinin emirleri dışında vahiy gelmekteydi. Hz. İbrâhim’e çocuğu olacağı müjdesi (el-Ankebût 29/31; el-Hicr 15/53–54), Hz. Lût’a kavminin helâk edileceği (el-Ankebût 29/33), Hz. Yûsuf’a seçileceğinin ve rüya yorumunun öğretilmesi (Yûsuf 12/6, 21, 101), Hz. Süleyman’a bir davanın çözümünün bildirilmesi (el-Enbiyâ 21/79), Hz. Îsâ’nın, Allah Teâlâ’nın izniyle mucizeler göstermesi (el-Mâide 5/110) konuyla ilgili örneklerden birkaçıdır. Hz. Peygamber’e de Kur’an’ın dışında da vahiy geldiğine delâlet eden âyetler bulunmaktadır. Meselâ, Hz. Peygamber’e, Zeyneb ile evleneceği Kur’an vahyi dışında daha önceden bildirilmişti.47
Peygamber olmayan bazı kimselere de ilâhî hitap gelmişti. Bu mânada Kur’ân’da en fazla zikredilen kimselerden biri Hz. Meryem’dir (Âl-i İmrân 3/42, 43, 45). Hz. Mûsâ’nın annesi de (el-Kasas 28/7) ilâhî yönlendirmeye muhatap olan kimselerdendi. Binaenaleyh peygamberlerin aldıkları vahyin tebliğ ettikleri din ile sınırlı olmadığı ortadadır.
B. Kitap ve Sünnet’te Kur’an Dışı Vahye Delâlet Eden İfadeler
Âyet ve hadislerde, Hz. Peygamber’e Kur’an’ın dışında başka şeylerin de farklı yollarla vahyedildiğine delil olabilecek çok sayıda ifade bulunmaktadır. Bunlar, aşağıda zikredeceklerimizden daha fazladır ve onları daha değişik şekilde sınıflandırmak da mümkündür.
1.Hikmet
Bizzat Kur’ân-ı Kerîm’de, Kur’an dışında vahyin bulunduğuna delâlet eden ifadelerin başında ‘hikmet’ kelimesi gelmektedir. “Allah sana Kitab’ı ve hikmeti indirdi, sana bilmediğin şeyleri öğretti” (en-Nisâ 4/113) âyetinde Hz. Peygamber’e Kur’an’ın yanında ‘hikmet’in indirildiğinden bahsedilmektedir. Buna göre hikmet, Kur’ân-ı Kerîm’den ayrı olarak nâzil olmuş başka bir şeydir. Diğer bir âyette de Allah Teâlâ, Kitab ile beraber ‘hikmet’i öğreten bir peygamber gönderdiğini zikretmektedir (Âl-i İmrân 3/164). Demek ki Hz. Peygamber’in vazifesi içinde, kendisine bildirilen hikmeti öğretmek de bulunmaktadır. “Evlerinizde okunan Allah’ın âyetlerini ve hikmeti hatırda tutun” (el-Ahzâb 33/34) âyetinde de yine Kur’an dışında başka bir şeyden daha bahsedilmektedir. İmam Şâfiî’nin de belirttiği üzere, söz konusu ‘hikmet’, ‘sünnet’ olmalıdır. Çünkü âyetlerde zaten Kur’an’dan bahsedilmektedir. “Haberiniz olsun, bana Kitap ve onunla birlikte misli verildi”48 hadisi de yukarıdaki âyetlerin açıklaması niteliğindedir. Nitekim Resûlullah’ın bu sözle Cebrâil’in sünnet olarak getirdiklerini kastettiği ifade edilmiştir.49
2.Resul’ün Lisanı
Allah Teâlâ’nın, dini “Resulünün diliyle / عَلَى لِسَانِ نَبِيهِ مُحَمَّدٍ” bildirmiş olduğuna dair rivayetler, Kur’an dışı vahyin varlığının delillerindendir. Dinin tebliğ yollarından biri de Allah Teâlâ’nın, Resûlullah’ın lisanını vasıta kılması, peygamberinin dili ile hükümler, sünnetler koymasıdır.50 “Siz sevap kazanmak için aracı olunuz; ancak Allah, peygamberinin dilinden dilediği hükmü verecektir”51 hadisinde bu durum açıkça belirtilmiştir. “عَلَى لِسَانِ نَبِيهِ مُحَمَّدٍ” ifadesinin kullanıldığı hükümler, Hz. Peygamber’in koyduğu hükümlerin varlığını gösterdiği gibi, AllahTeâlâ’nın emir ve yasaklarını açıklaması anlamınada gelir. Resûlullah “Allah Teâlâ, nebisinin diliyle ‘سَمِعَ اللهُ لِمَنْ حَمِدَهُ’ buyurmuştur” dedikten sonra müslümanların namazda yapması gerekenleri bildirmiştir.52 Burada Allah Teâlâ’nın nebisinin dili ile dini öğretmesi mânası vardır. Sahâbîlerin ifadelerinde de AllahTeâlâ’nın peygamberi vasıtasıyla koyduğu hükümler mânası bulunmaktadır. Kādî Şüreyh (ö. 80/699[?]), mükâtebe konusunda bir kimseye “Allah’ın şartı, senin şartından daha geçerlidir. Allah, elli sene önce nebîsi Muhammed’in lisanı ile onu şart kılmıştı” demiştir.53
3.Hz. Peygamber’in ‘Allah’ın Resulüyüm’ İfadesini Kullanması
Hz. Peygamber, mucizelerden sonra “Allah’ın elçisi olduğuma şahâdet ederim” buyurarak54 kendi kendisine şahâdette bulunmuştur. Sözlerinin doğru çıkması halinde de aynı sözleri kullanmıştır.55 Bu ifadeden, yaptıklarında ve söylediklerinde şaşılacak bir şey olmadığı, peygamberliğinin tabiî bir gereği olduğu anlamını çıkarmak mümkündür. Hz. Peygamber, Hudeybiye’de Allah’ın resulü olduğunu kabul etmedikleri için imza kısmına Resûlullah yazılmasını istemeyen müşriklerin bu isteğini yerine getirmiştir. “Sana şahit olarak Allah yeter” (en-Nisâ 4/79) buyrulduğu için başkasının şahâdetine ihtiyaç duymamıştır. Sahâbîler de Hz. Peygamber’in söyledikleri doğru çıktığında “Gerçekten senin Allah’ın resulü olduğuna şahâdet ederim” diye aynı ifadeyi kullanmışlardır.56 Ebû Hüreyre’nin hadis rivayet ederken söylediği, “Ben size doğru söyleyen, kendisine de (vahiyle) doğru söylenilen kimsenin sözünü haber veriyorum”57 ifadesi de Hz. Peygamber’in sözlerinin kesin olarak doğruluğunu göstermektedir. Aynı şekilde Enes b. Mâlik’in Sâbit el-Bünânî’ye söylediği “Yâ Sâbit, benden al. Benden daha sağlam bir kimseden alamazsın. Çünkü ben onu, Resûlullah’tan aldım. Resûlullah onu, Cebrâil’den, o da Allah’tan aldı”58 ifadesi, sünnetin kaynağına işaret etmektedir.
Hz. Peygamber’in beşer oluşu, sözlerinin gerçekliğine mâni değildir. Nitekim Abdullah b. Amr’a “Resûlullah’tan işittiğin her şeyi yazıyorsun. Halbuki o da bir beşerdir; kızgınken de neşeliyken de konuşur” denilince Abdullah b. Amr, bunu Resûl-i Ekrem’e anlatmış, o da ağzını işaret ederek şöyle buyurmuştur: “Yaz, Allah’a yemin olsun ki buradan başkası değil ancak hak çıkar.”59 Bu hadiste Hz. Peygamber aralarında ayırım yapmaksızın bütün sözlerinin gerçek olduğunu belirtmiştir.
Hz. Peygamber’in sözlerinin gerçek oluşu, sünnetin doğruluğunu ortaya koymaktadır. Sözlerinin gerçek olduğunun delili, Resûlullah’ın Allah Teâlâ tarafından teyit veya tashih edilmesidir. Kısas olarak müsle cezası vermesinin ardından, “Allah ve resulüne karşı savaşanların ve yeryüzünde hak düzeni bozmaya çalışanların cezası ancak ya öldürülmeleri, ya asılmaları yahut el ve ayaklarının çaprazlama kesilmesidir” (el-Mâide 5/33) âyetinin nâzil olması60, Hz. Peygamber’in teyit edilmesi mânası taşımaktadır. Resûlullah’ın bal şerbeti içmemeye yemin etmesi üzerine Tahrîm Sûresi’nin ilk beş âyetinin inişi61 de verdiği kararın tashih edilmesi anlamına gelmektedir. Bu sebeple Hz. Peygamber’in bazan tevakkuf ettiği de oluyordu. Ganimet malları arasında bulunan bir kılıcın kendisine verilmesi için ısrar eden Sa‘d b. Ebû Vakkâs’ı her seferinde geri çevirmiş, bu konuda bir tasarrufta bulunmaktan kaçınmış ve ardından da “Sana enfâlin hükmünü soruyorlar! De ki: enfâl, Allah ve resulüne aittir” âyeti nâzil olmuştur.62
C. Hadislerde Bildirilen Kur’an Dışı Vahiy Örnekleri
Hadislerde, Hz. Peygamber’e Kur’ân-ı Kerîm dışında başka vahiylerin geldiğini bildiren pek çok ifade ve örneğin bulunması, dinin Resûlullah’a ne kadar farklı yollarla tebliğ edildiğini, onun öğretim ve eğitimi için değişik usullerin kullanıldığını göstermektedir.
1.Hz. Peygamber’in Allah Teâlâ’dan Vahiy Geldiğini Bildirmesi
“Ben ancak bana vahyolunana uyuyorum” (el-En‘âm 6/50) ve benzeri âyetler (el-Ahkāf 46/9), Hz. Peygamber’in bilgisinin kaynağını açıklamak olarak anlaşılabileceği gibi sünnetinin vahiy kaynaklı olduğu veya sünnetinin vahyî bir esasa dayandığı şeklinde de anlaşılabilir. Nitekim Resûlullah bazan, Kur’an dışı vahiy aldığını söylemiştir. Meselâ, Resûl-i Ekrem âhiret âlemiyle,63 gelecekle,64 imanla,65 ibadetlerle66 ilgili konularda verdiği bazı bilgiler konusunda ‘vahiy aldığını’ açıkçabelirtmiştir.
Bunların dışında da vahiy aldığını gösteren işler veya bilgiler vardı. Baki‘ Mezarlığı’nı ziyaretinin ve orada dua etmesinin Allah’ın emri ile olduğunu belirtmiştir.67 Bir başka hadiste ise, “Bu gece at konusunda dikkatim çekildi” buyurmuştur.68 Daha pek çok farklı konuda, meselâ, geçmiş kavimler,69 kılık- kıyafet hakkında70 Kur’an’da olmayan bilgiler alıyor ve bunları duyuruyordu.
2.Kudsî Hadisler
Kur’ân-ı Kerîm’de yer almadığı halde Hz. Peygamber’in Allah Teâlâ’ya izâfe ederek naklettiği sözleri ve hükümleri, Kur’an dışı vahyin varlığını göstermektedir. Kudsî hadisler bunun örneğidir.
Hz. Peygamber’e gelen bu tür vahyin bir belirtisi de Allah Teâlâ ile irtibatını gösteren ifadeleridir. Resûlullah’ın, “Allah’ım tebliğ ettim mi?”71 şeklindeki sözleri, daha önce bildirileni, Allah Teâlâ’dan naklettiğini göstermektedir ki tebliğ görevini yerine getirip getirmediğini sormaktadır. Hz. Peygamber’in, Allah Teâlâ’nın memnun olduğu şeyleri haber verdiğine dair O’ndan yaptığı nakiller72 de aynı çerçevede değerlendirilebilir. “Anneme istiğfar etmek için Rabbimden izin istedim, vermedi. Kabrini ziyaret etmek için izin istedim, verdi”73 hadisi ise Hz. Peygamber’in Allah Teâlâ ile vahiy ilgisini gösterdiği gibi onun fiillerinin, ilâhî irâdeye uygun olduğunun açık bir örneğidir.
3.Emrolunması-Nehyolunması
Pek çok hadiste geçen “Allah Teâlâ, şunu emretti, şunu yasakladı” gibi Allah’a nisbet edilen bilgiler, açıkça bu tür sünnetlerin vahiy kaynaklı olduğunu gösterir. Meselâ, Resûlullah’ın “Dikkat edin, rabbim bana, bugün öğrettiklerinden bilmediklerinizi size öğretmemi emretti”74 ifadeleri, müslümanların hangi konuda bilgilendirileceğinin de vahiyle belirlendiğini göstermektedir. Emirler, farklı birçok konuda idi. Hz. Peygamber’e bildirilen konular ibadet,75 kılık kıyafet,76 sahâbîlerin fazileti,77 mescidlerin yapılış biçimi78 gibi farklı konularla ilgiliydi. Sonuç itibariyle bunlar, dini tebliğ etmenin uzantısı niteliğindeydi. Resûlullah’ın, Übey b. Kâ‘b’a söylediği “Allah, sana Kur’an okumamı bana emretti” hadisi79 de bu vahiylerin bir hikmete binaen geldiğini göstermektedir. Nitekim Übey, kıraat konusunda sahâbenin önde gelenlerinden olmuştur.
Öte yandan, Hz. Peygamber’in, bazı hadislerde geçen ‘nehyolundum’ şeklindeki ifadesi de sünnetin vahiy kaynaklı olduğunun delillerindendir. Hz. Peygamber’e bildirilen nehiyler, ibadetlerin ifasından80 hediyelerin kabulüne81 kadar pek çok konuyla alâkalı idi. Sahâbîlerden de Hz. Peygamber’in emir veya nehiy aldığını ifade eden rivayetler bulunmaktadır.82 Onlar, Resûlullah’ın ancak ve ancak kendine emredileni yaptığını ifade etmişlerdir.83 İbn Abbas’ın, “Resûlullah, kendisine gönderileni tebliğle memur idi”84 sözü de aynı çerçevededir. Resûlullah’ın, “Ben size ne bir şeyi verebilirim nede onu menedebilirim. Ben (sadece) bir koruyucuyum (bekçiyim), emrolunduğum şekilde yerleştiririm,85 "إِنْ أَنَا إِلَّا خَازِنٌ أَضَعُ حَيْثُ أُمِرْتُ" hadisi konuyu özetlemektedir.
D.Kur’an Dışı Vahyin Varlığını Gösteren Nebevî Uygulamalar
Hz. Peygamber’in bazı uygulamaları, açıkça Kur’an dışında vahiy aldığını gösteren örneklik anlamı taşımaktadır. İlk verilecek misâllerden biri Kur’an’la ilgili faaliyetleridir. Kur’an âyetlerinin tertibi, onların açıklanması ve sûrelerin sırası gibi hususların bilinmesi ancak vahiyle mümkündür. Bir kişinin, öğretilmeksizin âyetleri izah etmesi mümkün değildir. “Şüphesiz onu, toplamak ve okumak bize aittir” (el-Kıyâme 75/17) âyetinden sonra “Onu açıklamak bize aittir” (el-Kıyâme 75/19) ifadesindeki ‘açıklama’, Kur’an’ın müşkil mânalarını ve ahkâmını, hadleri, helâl ve haramları açıklamak başta olmak üzere her mânayı içermektedir. Ancak böylece âyetler uygulanabilir. Bu, Kur’an’ı Hz. Peygamber’in lisanıyla açıklamaktır. Hadis kitaplarındaki tefsire dair pek çok hadis bu tesbitleri doğrulamaktadır. Sahâbîler de Kur’an’ı en iyi anlayanın Hz. Peygamber olduğunda şüphe edilmemesi konusunda uyarılarda bulunurlardı. Abdullah b. Ömer’e, Allah Teâlâ “Korkarsanız, namazı kısaltmanızda günah yoktur” (en-Nisâ 4/101) buyurduğu halde korkulacak bir şey yokken de seferde hâlâ namazı nasıl kısaltıyorsunuz? Deyince o, “Resûlullah geldiğinde biz sapmıştık. O bize her şeyi öğretti. Allah’ın seferde namazı iki rekât kılmamızı emrettiği de bu öğrettikleri arasında idi” diye cevapvermiştir.86
Hz. Peygamber’in dini tebliği vahye dayanmaktaydı. “De ki: Ben, sadece vahiy ile sizi ikaz ediyorum” (el-Enbiyâ 21/45) ve “Ben size kendiliğimden bir şey iddia edenlerden değilim” (Sâd 38/86) âyetleri bunun delilidir. Nitekim Hz. Peygamber’in başta ibadetlerin uygulanış şekli olmak üzere pek çok konuda vahiy aldığı aşikârdır. Beytülmakdis’in müslümanların ilk kıblesi oluşu,87 vahiy ile tesbit edilmişti. Resûlullah’a âşûrâ orucunun emrolunması88 da ibadetlerle ilgili başka bir vahiy örneğidir. Hac yaptığı esnasında, bu ibadetin yapılışı ile ilgili olarak Hz. Peygamber’e sürekli vahiy geliyordu.89
Hz. Peygamber’in koyduğu cezalar vahye dayanıyordu.90 “Allah ve resulü, zinaya üç, iki ve bir kişinin şehâdetini kabul etmez”91 hadisinde, cezanın gerçekleşmesiyle ilgili konunun Allah Teâlâ’dan alınan bilgiye dayandığı açıkça görülmektedir.
Resûlullah’ın devlet yönetimi ve takip ettiği siyasette de vahyin yönlendirmesi bulunuyordu. Meselâ, Hz. Peygamber ile ashâbı, Allah’ın kendilerine emrettiği gibi müşriklerin ve Ehl-i kitab’ın kusurlarını affedip sabrediyorlardı (el-Bakara 2/27, 109; Âl-i İmrân 3/186). Nihayet Allah, onlarla harbe izin verdi.92 Buna göre Resûlullah’ın, takip ettiği siyaset Allah’ın emri ile idi. Nadîroğulları ile yapılan savaşta, İslâm ordusu, gerek düşmanı teslim olmaya zorlamak, gerekse hücum esnasında kendilerine kolaylık sağlamak için Resûlullah’ın emriyle çevredeki hurma ağaçlarını tahrip etmişti. “Hurma ağaçlarından herhangi birini kesmeniz veya olduğu gibi bırakmanız hep Allah’ın izniyledir” (el-Haşr 59/5) âyetinde savaştaki bir hareketin Allah Teâlâ’nın yönlendirmesi ile olduğu belirtilir. Âyetteki ‘Allah’ın izniyle’ ifadesinden, Kur’an’da zikredilmeyen bir iznin bulunduğu Resûlullah’ın da bu izinle hareket ettiği anlaşılmaktadır.
Akaid veya ibadet ile ilgili olmayan, muâmelâtla alâkalı konularda da vahiy geliyordu. Borçlunun borcu ödenmeden cennete giremeyeceği93 hadisindeki bu bilgi şüphesiz vahiyle bilinebilecek şeylerden idi. Aynı çerçevede Resûlullah’a misvakın fazileti ve büyüklere öncelik tanınması hakkında dahi vahiy gelmiştir.94 Hz. Âişe’nin “O’nun ahlâkı Kur’an’dan ibaretti”95 sözü Resûlullah’ın ahlâkının Kur’an’a uygunluğunu göstermektedir.
Sonuç itibariyle “Onların yüz çevirmeleri sana ağır geliyorsa yeri delerek veya göğe merdiven dayayarak bir mucize getirmeye gücün yeterse (yap). Allah dileseydi hepsini hidayet üzere toplardı” (el-En‘âm 6/35) âyetinden de anlaşıldığı gibi Hz. Peygamber’in fiilleri, ilâhî iradenin dışına taşmamaktadır. “De ki: Benim namazım, kurbanım (ibadetim), hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin rabbi Allah içindir”(el-En‘âm6/162) âyeti ise Resûlullah’ın, uygulamada doğruya iletildiğine delâlet etmektedir. Yaptığı işlerin Allah’ın emri ile olduğunu belirtmesi96 Hz. Peygamber’in fiillerinde ilâhî yönlendirme olduğunu göstermektedir. Öyleki Zeyneb bint Cahş’la evlenmesi bile Allah Teâlâ’nın emri ile olmuştur (el-Ahzâb33/37).
Kaynakça:
48 Ahmed b. Hanbel, IV 131; İbn Mâce, “Mukaddime”, 2; Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 5.
49 İbn Kuteybe, Te’vilü muhtelifi’l-hadîs, Kahire 1336, s. 314.
50 İbn Teymiyye, Mecmûu fetâvâ, I-XXXVII, Kahire 1404, III, 367.
51 Tirmizî, “İlim”, 14.
52 Müslim, “Salât”, 62.
53 Abdürrezzâk, Musannef, VIII, 378.
54 Buhârî, “Et‘ime”, 41, “Sulh”, 13; Müslim, “Îmân”, 44, 45.
55 Konuya şu hadisi örnek göstermek mümkündür: “Bir kimse Hz. Peygamber’e, ‘Bir câriyem var, azil yapıyorum’ dedi. Bunun üzerine Resûlullah: ‘Şüphesiz ki, bu yaptığın Allah’ın irade ettiği bir şeye mâni olmaz’ buyurdu. Bir zaman sonra o kimse ‘Yâ Resûlellah! Sana anlattığım câriye hamile kaldı’ dedi. O zaman Resûlullah, ‘Ben Allah’ın kulu ve resulüyüm” buyurdu.” Müslim, “Nikâh”, 135.
56 el-Muvatta’, “Vukūtü’s-salât”, 26.
57 Buhârî, “Cizye”, 17.
58 Tirmizî, “Menâkıb”, 45.
59 Ahmed b. Hanbel, II, 162, 192; Dârimî, “Mukaddime”, 43.
60 Abdürrezzâk, Musannef, X, 106–107
61 Buhârî, “Eymân ve’n-nüzûr”, 25, “Tefsîr”, 66/1.
62 Müslim, “Cihâd”, 34; Tirmizî, “Tefsîr”, 8/1.
63 Nesâî, “Cenâiz”, 115.
64 Nesâî, “Hayl”, 1.
65 Buhârî, “Ezân”, 156, “İstiskā”, 28.
66 Abdürrezzâk, Musannef, III, 7; Ahmed b. Hanbel, IV, 244; Dârimî, “Salât”, 24.
67 el-Muvatta’, “Cenâiz”, 55.
68 el-Muvatta’, “Cihâd”, 47.
69 Müslim, “Sayd”, 50.
70 Buhârî, “Salât”, 16, “Libâs”, 12; Müslim, “Libâs”, 23.
71 Ebû Dâvûd, “Harâc”, 10, 16.
72 Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 74.
73 Müslim, “Cenâiz”, 105.
74 Abdürrezzâk, Musannef, XI, 120; Ahmed b. Hanbel, IV, 266; Müslim, “Cennet”, 63.
75 Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 57, 60.
76 İbn Mâce, “İkāme”, 19, 67; Ebû Dâvûd, “Salât”, 150.
77 Buhârî, “Tefsîr”, 98/1.
78 Ebû Dâvûd, “Salât”, 12.
79 Müslim, “Fezâilü’s-sahâbe”, 121.
80 Nesâî, “Tatbîk”, 8.
81 Tirmizî, “Siyer”, 24.
82 Abdürrezzâk, Musannef, III, 459; Müslim, “İmâre”, 30.
83 Abdürrezzâk, Musannef, II, 429.
84 Ebû Dâvûd, “Salât”, 126.
85 Hemmâm b. Münebbih, es-Sahîfe, Beyrut 1407/1987, s. 38; Ebû Dâvûd, “Harâc”, 12.
86 Nesâî, “Salât”, 3.
87 Buhârî, “Ahbârü’l-âhâd”, 1; Tirmizî, “Mevâkīt”, 138, “Tefsîr”, 2/9.
88 Müslim, “Sıyâm”, 116.
89 Nesâî, “Menâsik”, 51.
90 Abdürrezzâk, Musannef, VII, 380–381.
91 Abdürrezzâk, Musannef, VII, 387.
92 Buhârî, “Edeb”, 115
YAZININ 1. BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYINIZ
KAYNAK
Bizi sosyal medyada paylaşın: