Muridan
Hz. Peygamber ve Genç Sahabiler

Hz. Peygamber ve Genç Sahabiler

وَالَّذِينَ آمَنُوا وَهَاجَرُوا وَجَاهَدُوا فِي سَبِيلِ اللهِ وَالَّذِينَ آوَوْا وَنَصَرُوا أُوْلَئِكَ هُمْ الْمُؤْمِنُونَ حَقًّا لَهُمْ مَغْفِرَةٌ وَرِزْقٌ كَرِيمٌ “İman edip de Allah yolunda hicret ve cihad edenler ve (bu Muhâcirleri) barındırıp onlara yardım edenler var ya, işte gerçek mü’minler onlardır. Onlar için mağfiret ve bol rızık vardır.” (el-Enfâl, 74)

 
 خير الناس قرني ، ثم الذين يلونهم ، ثم الذين يلونهم
 
İlk Müslümanlar incelendiğinde, toplumun her kesiminden gençlerin çoğunlukta olduğu görülür. Peygamber'imiz gençleri sever, onlara ayrı bir değer verirdi; onlar da Peygamber'imizi severlerdi. İslam hareketini asıl yönlendiren ve Arap toplumunun yeni kimliği haline gelmesinde canla başla destekleyerek Hz. Peygamber’e yardımcı olan, işte bu idealist gençlerdi.
 
Bu gençlerin çoğu, refah ve itibar sahibi olan ailelerini terk ederek, büyük çile ve fedakârlıklar pahasına Hz. Peygamber’in safında yer almayı tercih etmişlerdi.
 
Sonraki zamanlarda içlerinden önemli vazifeler ifa eden şahıslar yetişmiştir. Aralarından devlet başkanları, valiler, hâkimler, öğretmenler ve ülkeler fetheden komutanlar çıkmıştır.
 
İlk Müslümanlardan birkaç kişi 50 yaş civarında, birkaç kişi 35 yaşın üzerinde, geri kalan çoğunluk ise 30 yaşın altında bulunuyordu.
 
Mesela genç yaşta İslam'ı kabul edenlerden Hz. Ali 10,
 
Abdullah b. Ömer ve Ebû Ubeyde b. el-Cerrah 13, Ukbe b. Amir 14,
 
Cabir b. Abdullah ve Zeyd b. Harise 15,
 
Abdullah b. Mesud, Habbab b. Eret ve Zubeyr b. Avvam 16,
 
Talha b. Ubeydullah, Abdurrahman b. Avf, Erkam b. Ebi'l-Erkam, Sa'd b. Ebi Vakkas ve Esma bint Ebî Bekr 17,
 
Muaz b. Cebel ve Musab b. Umeyr 18, Ebû Musa el-Eşari 19, Cafer b. Ebî Talip 22,
 
Osman b. Huveyris, Osman b. Affan, Ebû Ubeyde, Ebû Hureyre ve Hz. Ömer 25-31 yaşlarında idiler.
 
Kurra
 
Medine’de de İslam davasını gençler omuzladılar.
 
Enes b. Malik'in anlattığına göre, Ensar'dan 70 genç vardı, kendilerine "Kurrâ" denilirdi. Akşamları Medine'nin çeşitli bölgelerine dağılırlar, ders halkaları oluştururlar, oralardaki halka namaz kıldırırlar, sabah olunca da Hz. Peygamber'in mescidine gelirlerdi. Hz. Peygamber (İslam'a davet için) onları Bir-i Maune'ye göndermişti. Ancak onlar tuzağa düşürüldü ve hepsi de şehid oldular. Bunun üzerine Hz. Peygamber tam 15 gün sabah namazlarında kunut duasını okuyup beddua etti.
 
Bununla birlikte O, gayri müslim gençleri de düşünmüştür.
 
Semure b. Cundeb'in naklettiğine göre, Hz. Peygamber ashabına, müşriklerin gençlerini öldürmemeleri talimatını vermişti. Abdullah, babası Ahmed b. Hanbel'e bunun ne anlama geldiğini sorunca O: "Yaşlı neredeyse İslam'a girmez! Genç ise İslam'a yaşlıdan daha yakındır." demiştir.
 
**************
 
Peygamberimiz'in gençlerle ilgili bütün ilişkilerine baktığımızda O'nun bütün gayret ve hedefinin, inançlı, dindar, ahlaklı ve iffetli bir gençlik oluşturabilmek olduğunu görürüz.
 
Musab b. Umeyr
 
Zengin bir aile çocuğu idi. Mekke’de en güzel, lüks ve gösterişli giyinen, kokular sürünen bir gençti. Mekke’de Kureyş gençleri arasında onun kadar müreffeh bir hayat süren bir başka genç yoktu. Müslüman olduğunu öğrenen ailesi onu yakalayıp hapsetti. Annesi son derece itibarlı bir kadındı ve oğlunun Hz. Muhammed’in (sas) yanında olmasına asla rıza göstermiyordu. Mus’âb (ra) bir yolunu bularak evden kaçtı ve Habeşistan’a hicret ederek annesinin elinden kurtuldu.
 
Hz. Peygamber, 1. Akabe beyatından sonra onu Medine’ye gönderdi. Üseyd b. Hudayr (ra) ve Sa’d b. Muâz (ra) gibi iki nüfuzlu kabile reisinin İslâm’a girişini sağladı.
 
Uhud Savaşı’nda şehit olduğu zaman, naaşının üzerine örtülecek kısa bir gömleğinden başka bir şeyi bulunamadı. Onunla başı örtülünce ayakları açılmış, ayakları örtülünce de başı açık kalmıştır (Buhârî, Cenâiz 25, 26).
 
Ebû Huzeyfe
 
Kureyşli bir başka genç olan Ebû Huzeyfe (ra), Kureyş liderlerinden ve Bedir savaşında kâfir olarak ölen Utbe b. Rebia’ın oğlu idi. Ebû Huzeyfe (ra) zengin, asil, bolluk içinde yaşayan birisiydi. Babasından sonra Kureyş liderliği kendisini bekliyordu. O, bütün bu servet, itibar ve rahatlığı terk ederek İslâm’la birlikte çileyi ve fakirliği seçti.
 
 
Erkam b. Ebu’l-Erkam
 
Hz. Peygamber’e (sas) evini tahsis eden ve 17 yaşında İslâm’ı kabul etmiş olan Erkam b. Ebu’l-Erkam’ın (ra) İslâm’ın ilk yıllarında üstlenmiş olduğu role burada özellikle temas etmek gerekir. Tebliğin ilk yıllarında Hz. Peygamber’in (sas) Erkam’ın (ra) evindeki faaliyetlerinin önemli bir adım teşkil ettiği görülmektedir. Bu ev davet faaliyeti için son derece elverişli idi. Üstelik Kâbe haremi dâhilinde Safâ tepesinin eteğinde bulunuyordu.
 
Hz. Peygamber (sas) burada bir yandan ashâbına dinî bilgiler öğretiyor; diğer yandan İslâm’a davet görevini yerine getiriyordu. Buradaki faaliyetler sonucunda pek çok kişinin İslâm’a girdiği bilinmektedir. Hz. Ömer (ra) Dâru’l-Erkam’da Müslüman olanların sonuncusu kabul edilir. Buranın bir merkez olarak kullanılması, ilk Müslümanların İslâm’ı kabul tarihlerine bir esas teşkil etmiştir. Nitekim ilk sahâbîlerin Müslüman oluşları, “Rasûlullah’ın Dâru’l-Erkam’a girmesinden önce-sonra”, “Dâru’l-Erkam’da iken” şeklinde tarihlendirilmiştir.
 
Hz. Ali
 
İslâm’ın ilk yıllarında büyük hizmeti geçen gençlerin başında Hz. Ali (ra) gelir. O, Müslümanlar arasında ün kazandığı kahramanlıklarını gençliğinde, 20 ilâ 30 yaşları arasında gerçekleştirmiştir.
 
Cafer b. Ebi Tâlib
 
Gençlerin Mekke döneminde İslâm’ın Arap Yarımadası dışında tanınmasında da önemli katkıları olmuştur. 25 yaşlarında iken Habeşistan’a hicret eden Hz. Ali’nin (ra) ağabeyi Câfer b. Ebû Tâlib’in (ra), İslâm’ı savunmak üzere Habeşistan hükümdarının, Hıristiyan din adamlarının ve saray erkânının huzurunda yaptığı konuşma, edebî yönden ve muhtevâ açısından tarih kitaplarımızı süslemektedir.
 
Zeyd b. Sâbit
 
Medine döneminde de gençlerin etkinlikleri dikkat çekmektedir. Bunlar arasında Zeyd b. Sâbit (ra), Hz. Peygamber (sas) tarafından komşu hükümdar, emîr ve Arap kabilelerine gönderilen mektupların pek çoğunu yazmıştır.
 
Bazı gençleri de, Süryanice ve İbranice gibi, o gün için çok ihtiyaç duyulan yabancı dilleri öğrenmeye teşvik etmiştir. Bu konuda, kendisiyle Yahudiler arasında elçilik yapmak üzere Zeyd b. Sabit'i görevlendirmiştir.
 
Aynı zamanda vahiy kâtipleri arasında yer alan Zeyd (ra), Hz. Peygamber (sas) vefat ettiğinde 21 yaş civarındaydı. İlk halîfe Hz. Ebû Bekir (ra) döneminde Kur’ân-ı Kerîm’i toplamakla Zeyd (ra) görevlendirilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’i cem eden bu sahâbînin, böylesine ciddi ve önemli bir faaliyeti gerçekleştirdiği sıralarda 22 yaş dolaylarında olması, İslâm’ın ilk döneminde gençlerin ne derece büyük rol oynadığını ortaya koyması bakımından ilgi çekicidir. (Buhârî, Menâkıb 16; Tirmizî, Menâkıb 33).
 
Abdullah b. Amr b. el-Âs
 
Allah Rasûlü (sas) Kur’ân âyetleriyle karıştırılabileceği endişesiyle hadislerin yazılmasını yasakladığı bir dönemde, ilk Müslüman gençlerden Abdullah b. Amr b. el-Âs’a (ra) bu konuda özel izin vermiştir. Nitekim Abdullah b. Amr, Allah Rasûlü’nden (sas) aldığı izinle es-Sahîfetü’s-Sâdıka adını verdiği bir hadis risâlesi kaleme almıştır.
 
* Hz. Peygamber (sas) vahiy kâtiplerini genellikle gençler arasından seçmiş;
 
* İslâm'a davet mektuplarını da gençlere yazdırmış,
 
* Fetva vermesine müsaade etmiş,
 
Fetva vermelerine izin verdiği gençler arasında Hz. Ali, Abdurrahman b. Avf, Abdullah b. Mesud, Zeyd b. Sabit, Muaz b. Cebel gibi isimler bulunuyordu.
 
Hz. Peygamber, 26-27 yaşlarında olan Muaz b. Cebel'i, Cened'e kadı ve öğretmen olarak gönderirken, kendisine bir dava getirildiği zaman neye göre hüküm vereceğini sorar. Muaz:
 
"Allah'ın kitabına göre hüküm veririm." der. Hz. Peygamber:
 
"Onda bir hüküm olmazsa neye göre verirsin?" diye sorar. Muaz:
 
"Rasûlüllah'ın sünnetine göre hüküm veririm." der. Hz. Peygamber:
 
"Eğer Rasûlüllah'ın sünnetinde de hüküm bulamazsan ne yaparsın?" deyince, Muaz:
 
"Kendi görüşüme göre hüküm veririm!.." der. Hz. Peygamber onun cevabından son derece memnun olur.(l)
 
Hz. Peygamber, onun hakkında: "Ümmetim içinde helal ve haramı en iyi bilen Muaz'dır."
 
* Onlardan öğretmenler tayin etmiş,
 
* Valiler atamış, (20 yaşlarındaki Attâb b. Esîd'i Mekke'ye vali tayin etmişti.)
 
* Bazen onları çoğu yaşlı sahâbîlerden oluşan ordulara komutan tayin etmiş,
 
* Yine pek çok gazvede sancağı bizzat gençlere vermiştir.
 
Örnek vermek gerekirse sancağı Bedir’de Hz. Ali’ye, Tebük Seferi’nde Zeyd b. Sâbit’e vermiştir.
 
Benî Kudâa üzerine gönderdiği birliğin sancağını da Üsâme b. Zeyd’e (ra) vermiştir. Bu birlik, aralarında Hz. Ebû Bekir (ra), Hz. Ömer (ra) ve Ebû Ubeyde (ra) gibi muhâcirlerin de yer aldığı birlerce askerden oluşuyordu. Sahâbîlerden bazıları Üsâme’nin (ra) kumandan tayin edilmesini hoş karşılamayınca Hz. Peygamber (sas) onları uyararak Üsâme’yi (ra) övmüş ve desteklemiştir. Rivayete göre Üsâme’nin (ra) yaşı henüz 18 idi.
 
18 yaşında olan Üsâme b. Zeyd’i (ra) Suriye’ye gönderdiği orduya komutan tayin etmiştir.
 
*************************
 
Onun bazen Dinî duyarlılıkları son derece güçlü olan gençleri uyardığı görülür.
 
Aşırı zühd eğilimi taşıyan gençlerden Abdullah b. Amr b. As, Osman b. Maz'un, Ebu'd-Derda, Hz. Ali’yi uyarmıştır.
 
Kendilerini ibadete daha çok verebilmek için geceleri namaz kılıp, gündüzleri oruç tutmaya ve kadınlarını terketmeye azmeden bu gençlerin davranışlarını tasvip etmeyen Hz. Peygamber, onları kendi sünnetine uygun tarzda bir orta yolda yürümeleri konusunda uyarmıştır.
 
Gençlerle ilgili Hadisler
 
Hz. Peygamber (sas) pek çok hadislerinde faziletli gençleri methetmiştir.
 
“Yedi sınıf insan vardır ki, Yüce Allah kendi gölgesinden başka hiçbir gölge bulunmayan kıyamet gününde bunları kendi arşının gölgesinde muhafaza edecektir. Bunlar; adaletli devlet başkanı, Allah’a ibadet ederek temiz bir hayat içinde serpilip büyüyen genç, gönlü mescitlere sevgiyle bağlanmış olan namazlı kimse, Allah için seven ve bu sevgi ile birleşip bu sevgi ile ayrılan kişi, sosyal mevki sahibi ve güzelliği olan bir kadın tarafından çağrılıp da kadınlığını kendisine sunduğunda ‘ben Allah’tan korkarım’ cevabıyla onu terk eden erkek kişi, sağ elinin verdiği sadakayı sol eli bilmeyecek derecede gizli sadaka veren kişi, tenha yerlerde Allah’ı anıp gözleri yaş döken takvalı kişi.” (Buhârî, Zekât 16; Müslim,Zekât 91).
 
"Allah, gençliğini Allah'a itaatle geçiren genci sever."
 
"Allah tevbe eden genci sever." buyurulmaktadır.
 
"Kıyamet günü Adem oğlu şu beş şeyden sorgulanmadıkça Rabbinin huzurunda (sorgudan) kurtulamayacaktır: Ömrünü nerede tükettiğinden, gençliğini nerede ve nasıl geçirdiğinden, malını nereden kazanıp nereye harcadığından, bildiğiyle ne denli amel ettiğinden."
 
"Yaşından dolayı bir ihtiyara ikramda bulunan genç için, Allah Teâlâ ona ikram edecek kimseler hazırlar."
 
Çocuk ve genç, bir toplumun geleceğidir. Her toplum, kendi geleceğini garanti altına alacak, kendi değerlerini yükseltip, geliştirecek fertler yetiştirmeyi hedef edinir.
 
Peygamberimizin çocuk ve gençlere yaklaşımını, onlarla olan ilişkilerini doğru bir şekilde öğrenip, bunların gerisinde yatan davranış prensiplerini kavradığımız ölçüde, kendi çocuk ve gençlerimize bunları yansıtma imkânı buluruz.
 
Hz. Peygamber (as), İslâm toplumunun şekillenmesinde, İslâmî değerlerin yaşanmasında ve yayılmasında gençlere büyük görevler vermiştir.
 
Peygamberimiz, sorumluluk gerektiren en yüksek görevlere hazırlanmalarını, gençliğin tabii hakkı ve toplum yararının bir gereği olarak görüyordu.
 
Gençliğin önemini kavrayarak, sahip olduğu enerji ve dinamizmi, Hz. Peygamber (as)'in, yukarıda zikredilen, gençlere verdiği önemi ve yaklaşım metodunu da dikkate almak suretiyle, iyi bir eğitimle yönlendirmeli, onlara hedefler göstermeliyiz.
 
*********
 
Ayrıca vahyin canlı şahidi olan, Kur’an ve Sünnet’i daha sonraki nesillere ulaştırmada köprü vazifesi gören bu nesil Kur’ân-ı Kerîm’de övgüyle anılmış; mutedil bir ümmet oldukları (el-Bakara, 2/143), Allah ve Resulü’ne iman edip tam teslimiyet gösterdikleri ve büyük ecir kazandıkları (Âl-i İmrân, 3/172, 173), Allah’ın kendilerinden, kendilerinin de Allah’tan râzı oldukları ve ebedî kalacakları cennetin onlar için hazırlandığı (et-Tevbe, 9/100) bildirilmiştir.
 
Kâfirlere karşı sert, birbirlerine karşı merhametli olan, Allah’ın rızâsını kazanmak için ibadet eden, kendilerine af ve mağfiretle büyük mükâfat vaad edilen (el-Feth, 48/29) bu insanların Allah ve Resulü’ne yardım eden sâdık müminler (el-Haşr 59/8) ve seçkin kişiler oldukları (en-Neml 27/59; İbn Kesîr, Tefsîr, V, 245), ihtiyaçlarına rağmen başkalarını kendilerine tercih ettikleri ve kurtuluşa erdikleri (el-Haşr, 59/9),affedildikleri (et-Tevbe, 9/111), gerçek müminler olarak bağışlanacakları ve âhirette cömertçe rızıklandırılacakları (el-Enfâl 8/74) belirtilmiş, faziletlerine ve ayrıcalıklarına işaret edilmiştir.
 
Hz. Peygamber (as) ashabın mallarını ve evlerini müslüman kardeşleriyle paylaşacak kadar fedakâr, Resülullah’a zarar gelmemesi için ölümü göze alacak kadar ona bağlı, din uğrunda baba, evlât ve akrabalarıyla savaşacak kadar samimi olduklarını gördüğü için kendilerini “insanlık tarihinin en hayırlı nesli” (Buhârî, “Fezailis’-sahabe”, 1), “ümmetin en hayırlıları” (Müsned, V, 350), “cehennem ateşinin yakmayacağı kimseler” (Tirmizî, “Menâķıb”, 57) ve “cennetlikler” (Muttakī el-Hindî, XI, 539) gibi ifadelerle övmüştür. Ayrıca ümmetin onlara ikramda bulunmasını (Tayâlisî, s. 7), iyilik etmesini (Müsned, I, 26), onları çekiştirmemesini (Buhârî, “Fezailis’-sahabe”, 4) emretmiş, onların yaptığı bir müdlük yardımın başkalarının Uhud dağı kadar yardımına bedel olduğunu (Buhârî, “Fezailis’-sahabe”, 4) söylemiş, diğer insanların fazilet itibariyle onların derecesine erişemeyeceğini bildirmiştir.
 
Ashapla ilgili bu umumi mahiyetteki âyet ve hadisler yanında muhacirler, ensar, Bedir ehli, Uhud ehli, Hudeybiye ehli, aşere-i mübeşşere gibi grupların ve ayrıca bazı şahsiyetlerin cennet ehli olduğuna işaret eden çeşitli rivayetler de vardır.
 
Fazilet Konuları
 
Ashapta fazilet konusu kabul edilen hususların başında aşere-i mübeşşereden, muhacirîn, ensar, Ehl-i beyt ve Ehl-i Bedir’den olmak, Uhud ve Hendek gazveleriyle Bey‘atürrıdvân’da bulunmak, ümmehâtü’l-mü’minînden olmak gelmektedir. Bunlardan başka fert olarak Hz. Peygamber tarafından cennetle müjdelenmek, ilk müslümanlar arasında yer almak, imanı uğruna işkence görmek, büyük malî yardımlarda bulunmak, savaşlardan birinde veya birkaçında kahramanlık göstermek, savaşta veya başka bir yerde ağır işkenceler altında öldürülmek, zor bir durumda Hz. Peygamberi (as) büyük fedakârlıklarla korumak gibi hususlar da fezâile konu olmaktadır.
 
**
muridan

Top