Hz. Peygamber (s.a.v.), ne peygamberliği ve ne de devlet başkanlığı karşılığında herhangi bir ücret alıyordu.
Kur’ân-ı Kerim’de onun görevi karşılığında ücret istemediğine ve karşılık almadığına dair pek çok âyet-i kerime bulunmaktadır (Bk. Yûsuf Sûresi 104; Kalem Sûresi 146). Hz. Peygamber gerek mecburi vergilerden ve gerekse fakirlere verilmesi gereken nafile sadakalardan hiç bir şekilde faydalanmazdı. Vergilerin ve zekât gelirlerinin kendisi ve aile fertleri için helal olmadığını söylerdi.
Hz. Peygamber’in geçim kaynakları ana hatlarıyla şunlardır:
a. Enfal sûresinin 41. ayetinin hükmüne göre ganimetin beşte birinden aldığı hisse. Ayette geçen Allah ve Rasûlü’nün hissesi bir kalem kabul edilirse bu, “humusu’l-humus” yani beşte birin beşte biridir.
Hz. Peygamber yine Enfâl sûresinin 41. âyetine göre savaşa katılan gazi sıfatıyla, savaşa iştirak eden gazilere dağıtılan beşte dörtten de hissesine düşeni almıştır.
Bunların dışında, Hz. Peygamber, “safiyy” denilen ve ganimet taksim edilmeden önce başkomutanın seçip beğendiği bir şeyi (bazen bir kılıç, bazen bir at, bazen bir köle veya cariye veyahut da herhangi bir eşya) almıştır.
b. Hz. Peygamber hediye kabul ederdi. Dolayısıyla onun bir gelir kaynağını da kendisine hediye edilen ve bağışlanan mallar oluşturmaktadır. Mesela Benî Nadîr’den Muhayrık isminde bir şahıs Uhud gazvesinde vasiyet yoluyla yedi adet bahçesini kendisine bağışlamıştır.
c. Sulh yoluyla ele geçirilen gayr-i müslim topraklarından elde edilen arazi geliri. Mesela Fedek arazisi gibi.
Hz. Peygamber’in maddi mirasını menkul mallar ve gayr-i menkul mal¬lar şeklinde iki kısımda mütâlaa etmek mümkündür. Menkul olanlar, para, kişisel eşya, hayvan gibi mallardır. Hastalığı esnasında yanında bulunan yedi (altı veya dokuz) dirhemin fakirlere dağıtılmasını istedi. Bu bakımdan o, nakit miras bırakmamıştır. Daha önce kölelerini de azat ettiğinden, vefat ettiği esnada kölesi ve cariyesi de yoktu. Bazı kaynaklar ondan geriye develerinin, giyim eşyalarının, yüzüğünün, bazı aletlerin ve zırhının kaldığını kaydetmektedir. Şüphesiz hanımlarının kullandığı ev eşyaları bunların dışındadır. Onun hayvanları ile bazı ev aletleri ve ayakkabılarının Hz. Ali ailesine verildiği kaydedilir. Hırkası, kılıcı ve yüzüğü ise devlete kalmıştır.
Gayr-i menkul malları (arazileri): Vefatından sonra amcası Hz. Abbas ve kızı Hz. Fâtıma Hz. Ebû Bekir’den onun mallarını istediler.
Hz. Fâtıma Fedek arazisini, Hayber ve Benî Nadîr arazisindeki hissesini almak istedi. Ancak Halife Ebû Bekir “Ben Rasûlüllah’ın ‘Biz peygamberler miras bırakmayız, bıraktığımız sadakadır’ dediğini işittim. Bu sebeple terekesini taksim etmem. Ancak hayatta iken onun bakmakla mükellef olduklarına bakar ve onun sarf ettiği yerlere de aynen sarf ederim” demiştir.
Hz. Peygamber Fedek arazisinin gelirlerini ailesinin giderleri için harcar, amme işlerine, yolcu ve misafirlere sarf ederdi. Dolayısıyla Hz. Peygamber, arazileri intifa hakkı kendinde kalmak şartıyla kamunun istifadesine vakfetmiştir. Sahip olduğu arazileri, vefatından sonra devlete kaldı. Hz. Ebû Bekir (r.a.) buranın gelirlerini aynen Rasûlullah’ın harcadığı yerlere sarf ederdi.
Hz. Peygamber, hanımlarının oturmakta olduğu odaları vasiyet yoluyla onlara bırakmıştır. Buna göre onlar bu yerlerde oturacaklar, dünyadan ayrılınca da bu odalar, araziler gibi Rasûlullah’ın sadakaları arasına katılacaktır.
Hz. Peygamber’in manevi mirası Kur’ân ve Sünnet’tir. Hz. Peygamber’in ahirete irtihalinden sonra Kur’ân ve Sünnet’e müslümanlar ellerinden geldiğince sahip çıkmışlar ve bu uğurda büyük gayretler göstermişlerdir. Bu gayretin neticesinde müslümanlar hem Kur’ân ve Sünnet’teki prensipleri günlük hayatlarına uygulamışlar ve hem de sayıları milyonlarla ifade edilen Kur’ân nüshaları, tefsirler ve hadis eserleriyle Kur’ân ve Sünnet’i hayatlarının merkezine almışlardır.
Bizi sosyal medyada paylaşın: