Peygamberimiz (a.s), bir gün Hz. Ebu Bekir’le Hz. Ömer’in arasında yürüyüp gittiği sırada, kardeşinin veya kendisinin hasta olan oğluna şifa için Tevrat okuyan bir Yahudiye rastladı.
Peygamberimiz (a.s), ona:
“Ey Yahudi! Musa’ya Tevrat’ı indirmiş ve İsrail oğullarına denizi yarmış olan Allah aşkına doğru söyle! Sen Tevrat’ında benim natımı, sıfatımı ve zuhur edeceğim yeri yazılı bulmadın mı?” diye sordu.
Yahudi, başıyla işaret ederek:
‘Hayır!’ demek istedi.
Yahudinin yeğeni veya oğlu, bu inkâra dayanamadı:
“Musa’ya Tevrat’ı indiren, İsrail oğullarına denizi yaran Allah için şehadet ederim ki; o, senin natını, sıfatını, zamanını ve zuhur edeceğin yeri kitabında yazılı bulmuştur.
Ben şehadet ederim ki; Allah’tan başka ilah yoktur.
Sen de Allah’ın rasûlüsün!” dedi.
Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.):
“Yahudiyi, arkadaşınızın başucundan kaldırınız!” buyurdu.
O sırada, hasta gencin de ruhu kabzolundu.
Allah ondan razı olsun!
Peygamberimiz onun cenaze namazını kıldı.(1)