Ey Aziz! Bu dünya hayatı, aldatıcı ve kandırıcı bir seraptan ibarettir.
Buna kanmak ve aldanmak saadet alameti sayılır mı? Elbette sayılmaz… Cenab-ı Hakk bizi ayıktırmak ve bu durumu anlatmak için şöyle buyurdu;
“Siz, ahiret hayatından geçip dünya hayatına razı mı oldunuz?” (9/38)
Bu ilahi kelamın anlatmak istediği manayı anlamak için, hiç kalp kulağını açmadın mı?
Neden açmazsın ki? Açmayı düşünmüyor musun?
Sonra bu âleme dalıp giderken ve kalbine, Hakk kelamına karşı perde gererken, şu ilahi kelamın tehdidi seni hiç mi korkutmuyor? Dinle, ne buyruluyor; anlamaya çalış: “Bu dünyada âma olan, ahirette dahi âma (kör) olur” (17/22)
Kalp gözünü aç… Hakk Tealanın bizi ayıktırmak için, gönderdiği ayet-i kerimelerin ışığı altında yolunu bulmaya bak…
“İnsanların hesap verme vakti yaklaştı: hâlbuki onlar gaflette.” (21/1)
Bu ayet-i kerimedeki sert tehdit seni sarsmıyor mu? Neden anlattığı manayı anlamaya yanaşmıyorsun?
Burası bir ekim yeridir. Burada ekilen, orada; yani öbür âlemde biçilecek. Dünyada olduğu gibi, önce ekim işi, biçilmesi sonraya… Ahiret işin için bundan örnek al… Allah saklasın; sonra öbür âlemde herkes sevap devşirirken. Sen eli boşlardan olursun… Sanırım ki, şu ayet-i kerime sana bu mevzuda bir şeyler anlatmak için yeter: “Ahiret ekimini isteyenin ekim işine bereket veririz… Artırırız… Dünya ekimini isteyene de veririz; ama ahirette bir şey beklemesin…
Orada artık nasibi yoktur.” (42/20)
Bu ayet-i kerimenin ihtarı sana bir şey hatırlatmıyor mu?
Düşün ki, buradan öbür âleme göndereceğin bir iyilik için, on kattan yedi yüz katına kadar sevap alacaksın.
Düşün ve ayıl… İyi düşünmesini biliyorsan şu ayet-i kerime seni ayıktırmaya yeter… Bak ne buyruluyor:
“O ki azdı dünya hayatım tercih etti… Şüphesiz böylesinin yeri cehennem oldu…” (79/38)
Bu zümreden olmak ister misin? Elbette:
“İstemem”
Diyeceksin… Bu deyişine karşılık sana
-O halde ne bu gaflet?
Diye çıkışılacağından neden korkmuyorsun?
Bu gaflet deryasında ne zamana kadar yüzeceksin? Ve şaşkın şaşkın kalacaksın? Bu yüzücülük sana uğur getirmez… Hemen kendine gel ve:
“Allah’a tövbe ediniz…” (24/31)
Emrinin mabedine çekil… Yaptıklarına nadim ol… O makamda huzuru bul; daha sonra da:
“Rabbinize ibadet ediniz..” (29/56)
Cümlesindeki derin mananın anlattığı cihete doğru yönel… Bundan sonra da, doğruluk dilini kullan ve şu duayı yap:
“Artık ben yüzümü, yerin ve semaların yaratıcısına çevirdim… Müşriklerden değilim… Pak ve temiz olarak O’na dönüyorum…” (6/79)
Belki bu sayede sana, bütün güzellikleri özünde toplayan sırlar âleminin kapısı açılır… Oraya daldıktan sonra anlarsın ki o sırlar:
“O öyle Allah’tır ki, kullarından gelen tövbeyi kabul eyler… Hatalardan geçer…” (42/25)
Mealine gelen ayet-i kerimede saklıdır… Biraz daha ilerleyince merkeze varır ve:
“Allah Gafur ve Rahim…” (73/20)
Cümle-i celilesi ile karşılaşırsın…
Tevbe et… Hakk’a dön… Sonrada duanı oku. İşte o zaman sırlar kapısının sana açıldığını görürüsün…. Ve çeşitli müjdeler almaya başlarsın…
Bundan sonra yapacağın ibadetlerde yardım almaya başlarsın… Ve O’nun sevgisine
kavuşursun…
Düşün ki O:
“Allah, tevbe edenleri sever… Pak ve temiz olanları dahi sever…” (2/222) buyurmuştur… Bu haline uygun müjdeyi aldıktan sonra:
“Sen dilediğini aziz kılarsın…” (3/26)
Ayetindeki manayı anlar; O’na her an biraz daha yaklaşmaya başlarsın… Ve senin de, O’nun aziz kıldığı kimselerden olduğunu sezersin… Hamd eder ve bu halden ayırmaması için O’na yalvarırsın.
Korkma, yürü artık… İstikbal sana açıktır. Çünkü sen o kimselerdensin ki, onlar:
“Önce Rabbimiz Allah dediler… Sonra istikamet sahibi oldular… Artık onlara ne korku vardır, ne hüzün…” (41/30)
Mealini taşıyan ayet-i kerime ile anlatılmıştır…
Artık sende o yüce müjdeyi alanlardan kullardan oldun… Yani bir veli… Yani Allah’ın sevgili bir kulu…
Bulduğun bu halin kıymetini bil…
Mübarek olsun…
Bizi sosyal medyada paylaşın: