Zeyd b. Hârise (r.a.), annesiyle, akrabasını ziyarete giderken Benû Kays’tan bir süvari tarafından esir alınıp Mekke’ye getirilerek Ukaz Panayırı’nda satılmıştı.
Yani aslen hür olduğu halde câhiliye devrindeki eşkıya saldırılarından birine maruz kalarak, zorla köleleştirilmiştir. Bu sırada henüz 7-8 yaşında idi.[1]
Hz. Hatice’nin kardeşioğlu Hakim b. Hizam, Zeyd’i satın alarak Hz. Hatice’ye hediye etmiş, o da Hz. Muhammed (s.a.v.)’in hizmetine vermişti.
Babası da Zeyd’i aramaya koyulmuştu; Mekke’ye, Medine’ye, Şam’a ve daha başka şehirlere kim gidiyorsa araştırıp soruşturmalarını rica ediyordu. Nihayet Benû Kelb’ten biri, Mekke seyahati sırasında Kâbe avlusunda Zeyd’i görüp tanımış, döner dönmez babasına haber vermişti.
Zeyd’in babası -yanında oğluna bedel verilmek üzere bir genç olduğu halde- yola koyulmuş ve Mekke’ye ulaşmıştı. Zeyd’in babası, Peygamberimizden Zeyd’i istedi, karşılığında O’nun hizmetlerini devam ettirecek bir genci de orada bırakacaktı. Hz. Peygamber (s.a.v.), bir babasına bir de Zeyd’e baktı ve “Ey Zeyd! İşte baban karşında duruyor. Onunla evine dönmekte veya burada kalmakta serbestsin, karar senin!” dedi.
Orada bulunanlar tabii olarak Zeyd’in, baba ocağına dönmeyi isteyeceğini sanıyorlardı. Zahiren bakıldığında böyle sanmakta haklı idiler. Ne var ki, Zeyd, doğumuna sebep olan bir babanın ocağına dönmekle, güzel ahlâk ve faziletin müşahhas örneği olan Hz. Muhammed (s.a.v.)’in çevresinde yer almak arasında bir tercih yapacaktı. Zeyd’in babası, bu tercihte O’nun neye ağırlık vereceğini farkedecek durumda değildi. Nitekim Zeyd Hazretleri, Resûl-i Ekrem’in yanında kalacağını, O’nun çevresinde bulunmaktan mutluluk duyacağını, O’na hizmetle şeref kazanacağını söylüyordu.
Babası buna bir hayli şaşırdı, kafasını çelebilmek için “Mirastan mahrum edeceğini; hürriyeti değil köleliği, yakınlarını değil başkasını tercih etmenin doğru olmadığını...” hatırlattı. Ama bu da sonucu değiştirmedi. Bunun üzerine Resûlullâh, Zeyd’i bir taş üstüne -yüksekçe bir yere- çıkararak: “Ey burada bulunanlar! Şahit olunuz ki, Zeyd, benim oğlumdur. O, bana varis olacaktır, ben de ona!” demiş, Zeyd’in babası ve amcası, bundan çok hoşnut olmuşlar ve memleketlerine dönmüşlerdir.[2]