Birisi, Şiblî’ye (r.a): “Seni mahzun bir halde görmemin sebebi nedir? Hakk seninle, sen de Hakk'la değil misin?” dedi. Şiblî dedi ki:
Mahv alışılan sıfatları (ve huyları) ortadan kaldırmak, isbât ise ibadetin hükümlerini (icaplarını) ifa etmektir.
Bir kimse kendi hâl ve hareketlerinden, zemmedilen huyları uzaklaştırır, onun yerine övülen hâl ve fiilleri koyarsa, o kimse mahv ve isbât sahibidir.
Üstad Ebu Ali Dekkak’in (r.a) şöyle dediğini işitmiştim:
“Şeyhlerden biri bir zata dedi ki: Mahvettiğin şey nedir? İsbât ettiğin şey nedir? Adam cevap veremedi, sükût etti. Şeyh dedi ki: Vaktin (ve zamanın) mahv ve İsbât olduğunu bilmiyor musun? Bir kimsenin mahv ve İsbât hâli olmazsa, o kimse âtıl, tembel ve ihmalkârdır.” (o halde hiç durma, içinde yaşadığın vakit içinde kötü huylardan uzaklaş ve güzel huylar edin)
Mahv, zahirden ve bedenden, hataları mahvetme (izâle etme, silme) kalpten gafleti mahvetme, ruhtan illeti (Allah'tan başka bir şey görme hâli) mahvetme gibi kısımlara ayrılır. Hata ve günahın (bedenden izâle ve) mahvedilmesi, yerine (İsbât, taat ve) muamelelerin konulması, manasına gelir. (îsbat hâli). Gafletin mahvında, makamlarla ilgili çeşitli menzillere ulaşma hâlini İsbât vardır. (Allah'la meşgul olmaya engel olan) illetin mahvında O'na vuslat vardır. Ubudiyet şartına ve kula göre mahv ve İsbâtın manası budur.
Fakat aslında mahv ve isbâtın hakikati ilâhi kudretten sudur eder. Buna göre mahv Hakk'ın örttüğü ve sildiği, isbât Hakk'ın açıkladığı ve meydana çıkardığı şeydir. Mahv ve isbât Allah'ın irâdesine inhisar eder. Hakk Teâlâ:
“Allah dilediğini mahv, dilediğini isbât eder” (Ra'd, 13/39) buyurmuştur.
Derler ki: Hakk Teâlâ ariflerin kalbinden Allah Teâlâ'dan başka şeylerin hatırasını ve düşüncesini mahv eder. Mürit ve mübtedilerin dilinde Allah'ın zikrini isbât eder, var eder, Allah'ın her bir insanla ilgili mahvı ve isbâtı, o kimsenin hâline lâyık şekilde olur.
Birisi, Şiblî’ye (r.a):
“Seni mahzun bir halde görmemin sebebi nedir? Hakk seninle, sen de Hakk'la değil misin?” dedi. Şiblî dedi ki:
“Ben, O'nunla birlikte olsaydım; ben, ben olurdum. Fakat ben O'nda mahv (ve fâni olmuş bir) haldeyim.” (Bende tasarruf eden O'dur, benim irâde ve ihtiyarım yoktur. Ben yok, O vardır, ben bende değilim...)
Mahv hâlinin üstündeki hale mahk denir. Mahv hâli bir takım izler ve eserler bıraktığı hâlde “mahk” hâli iz ve eser bile bırakmaz. Sûfîler zümresinin nihaî gayesi Hakk Teâlâ'nın onları, kendilerini görme halinden yok etmesi (mahk), sonra onları kendilerini görme hâlinden de yok ettikten sonra bir daha bu hale iade etmemesidir.
Kuşeyrî Risâlesi