Gül ki, yanaklarında varlığın tazeliği al aldır; sanki yokluktan varlığa geçişiyle hâlâ heyecanlıdır, sanki ummadığı bir hayatı kazandığına utanmaktadır.
Gül ki, inceliği ve zerafetiyle, tazeliği ve yeniliğiyle, her an yoktan var edilme titrekliğine tanıktır.
Gül ki, sanki varlığına her dem sevinmekte, sanki karşılıksız gördüğü iyilikle mahcup olmakta, iste(ye)meden edindiği güzelliğe teşekkür için telaştadır.
Gül ki, görene her an yenidir, ilk defa var edilmiş gibi sürprizdir.
Gül ki, ilk defa görünüyormuş gibi gelir göze, şaşırtır, sevindirir, sevdirir.
Gül ki, alıştığımız varlığımıza alışılmadık bir sevinç ekler, kanıksadığımız yaşayışımıza beklenmedik bir coşku katar, olağan sandığımız insanlığımıza olağanüstü bir övgü sunar.
Gül ki, var olma alışkanlığımızı yıkan bir oyun-bozan, yaşama sükûnetimizi dağıtan yağmur-boran, insan olma bıkkınlığımızı bozan sürpriz-armağandır.
Varlığımız, o nazenin gül kadar titrektir; her an yenilenir.
Hayatımız, o incecik gül yanağı gibi tazeciktir; her dem yeniden yeniye verilir.
İnsanlığımız, o latif gül kokusu gibi biriciktir; her an tenimizde misafirdir.
Öyleyse, bizi her an Var edene sonsuz minnettarlık içinde olmamız, her nefeste O'na teşekkürler sunmamız gerekir.
O (sav) gül tazeliğindeki ihyayı, gül titrekliğindeki varlığı her an farkedendir.
O (sav) gül yanağındaki kızıllık gibi, kendisine lâyık görülenler nedeniyle her an haya içindedir.
O (sav) işte bu yüzden "Muhammed"dir; içimizde en çok hamd edendir; kendisine verilene en çok teşekkür edendir.
O (sav) işte bu yüzden "Muhammed" ismini en çok hak edendir; hayreti ve minnettarlığı en heyecanlı, övgü ve senası en coşkulu olandır.
Öyle ki O (sav) varlığıyla baştan ayağa hayrettir, şükrandır.
Öyle ki O (sav) haliyle ve kavliyle ete kemiğe bürünmüş övgüdür, hamddir.
"Yaratıcısını en çok öven ve bu övgüsüyle de en çok övülen" Muhammed"(sav)dir.