Peygamber Efendimiz, Muhammed b. Mesleme Hazretlerini idârî işler için, Hz. Ali’yi de aile ve çocuklarıyla ilgilenmesi için görevlendirdi.[1] Sonra H. 9 Receb ayının bir perşembe günü Medine’den Tebük’e doğru hareket etti. Kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar ve Medine’de bırakılan görevliler, Seniyyetü’l-Veda (Ayrılık tepesi)’ya kadar geldiler, hayır dua ettiler, Allah Teâlâ’nın yardımını ve zafere kavuşturmasını niyaz ederek vedalaştılar, İslâm ordusunu uğurladılar.
Bu esnada Hz. Peygamber ile Hz. Ali arasında geçen bir konuşmayı kaynaklar naklederler. Hz. Ali, bu zamana kadar cereyan eden bütün gazalara katılmıştı. Bu yüzden Medine’de kalmaya taraftar değildi. Hz. Peygamber’le seferde bulunmak istiyordu. Hele hele böylesine güç şartlar altında hazırlanan İslâm ordusu, meşakkatlerle mücadele ederken, Medine’de oturup kalmaya gönlü razı olmuyordu. Münafıklar da Hz. Ali gibi bir kahramanın böylesine bir görevle bırakılışını, küçümsemeye vesile edindiler, Hz. Ali’nin faal vazifeden menedildiğini, pasifize edilerek şehirde kalmaya mahkûm edildiğini iddia ettiler. Bunun üzerine Hz. Ali, silâhlanarak İslâm ordusuna yetişti ve Resûl-i Ekrem’e: “Ya Resûlellâh! Beni çocuklar ve kadınlar arasında vekil mi bırakıyorsunuz?” diye sormaktan kendini alamadı. Yani aslında O: “Ne olur benim de gazaya katılmama müsaade ediniz!” demek istiyordu. Hz. Ali’nin maksadını bilen Sevgili Peygamberimiz, ona şöyle iltifat buyurdu:
“Ey Ali, bana nisbetle sen, Musa’ya nisbetle Harun derecesinde olmağa razı olmaz mısın? Şu kadar ki, benden sonra Peygamber yoktur.”[2] Böylece münafıkların tahrikleri sonuçsuz kaldı. Zira Hz. Ali’nin Medine’de kalışı, devletin bekası için büyük önem taşıyordu. Ordunun gerisinde kalan kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar ve hastaların korunması, dînî ve dünyevî işlerin tanzimi, münafık fesadının önlenmesi, dış saldırılara karşı şehrin savunulması ve benzeri hususları, diğer görevlilerle beraber Hz. Ali yürütecekti.
[1] İbn Hişâm, IV, 163. İbnü’l-Esîr’e göre idârî işler için Medine’de Siba’ b. Urfuta bırakılmıştır. Hz. Ali’nin de hem yönetim işleri hem de Ehl-i Beyt’e hizmet için görevlendirildiği söylenir. Ayrıca bunlar arasında İbn Ümmü Mektum da vardır. Bk. Halebî, NI, 131; Meâlimü’l-Yakîn, 147.
[2] İbn Hişâm, IV, 163; Halebî, NI, 133; İbnü’l-Esîr, II, 278; Tecrîd, X, 418. h. no: 1658.