“Kurb”da ilk derece (Allah’ın) taatına yakın olmak ve bütün zaman boyunca ona ibadet vasfı ile muttasıf olmaktır. Bu‘d ise Allah’ın emirlerine muhalefet etmekle kirlenmek ve ona karşı itaatli olma hâlinden uzaklaşmaktır.
Bu‘dun (Allah’tan uzak olma) ilk şekli onun tevfikinden (yardım ve ihsanından) uzak kalmaktır. Bundan sonra (tahkik ve) hakikatten uzak kalmak manasındaki bu‘d gelir.
Kendisi, Rabbi ve diğer şeyler hakkında şuuru bulunmayan mahv sahibine mustakin (meczûb) denir, en yüksek hâl bu değildir.
Kurb, Allah’a yakın olma, bu‘d O’ndan uzak kalma hâli. Tevfik, Hakk’ın kulunu başarıya, tahkik ise hakikata ulaştırması, demektir.
“Kulum, ibadet ve itaatle bana yaklaşır. Hem o kadar çok yaklaşır ki, en nihayet ben onu severim. Onu sevdim mi, kulağı ve gözü olurum. Artık o benimle görür, benimle işitir.” (Buharî, Rekâik/38; İbn Mâce, Fiten/38) buyurmuştur Efendimiz (s.a.s).
Şu halde kulun Allah’a yakınlığı, evvelâ O’na iman etmek O’nu tasdik etmekle, sonra ihsanına ve tahkikine yakın olmakla olur.
Hakk Sübhanehu ve Teâlâ’nın kuluna yakınlığı ise bu dünyada özel surette ona ilim ve irfan vermesi, âhirette ise kendisine müşahede ve temaşa imkânını ihsan eylemesi ve bu meyanda çeşitli lütuf ve ikramda bulunması suretiyle olur.
Kul halktan uzaklaşmadıkça Hakk’a yakın olamaz. Madde ve görünüşler âlemine âit olan hükümler değil, kalplere mahsus sıfatlarda durum budur.
Hakk Sübhanehu ve Teâlâ ilmi ve kudreti ile her şeye ve herkese; lutfu ve yardımı ile sadece müminlere yakındır, (Allah) üns hâli ile hususi olarak evliyaya yakındır. Allah Teâlâ: “Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Vâkı‘a, 56/85) buyurmuştur. Başka âyetlerde: “Nerede olursanız olun, O sizinledir” (Hadid, 57/4), “Üç kişi arasında bir fısıldaşma olmaz ki, dördüncüsü O olmasın” (Mücadele, 58/7) buyrulmuştur.
Hakikaten Hakk Sübhanehu ve Teâlâ’ya yakın olanın en aşağı hâli daimi surette Hakk’ı murakabe (ve O’nun hukukuna riayet) etmektir. Çünkü bu durumda bulunan kul üzerinde bir takva murakıbı, (denetleyicisi) bir hıfz ve vefa murakıbı, bir de hayâ murakıbı vardır. (Takva, vefa ve hayâ onu gözetler, günahtan korur).
Şu şiir bu hususta okunur:
“Biri kalbimi ve içimi; diğeri gözümü, dilimi ve dışımı kollayan iki murakıbı başıma dikmiş gibisin (yani diktin).
“Gözlerim senden (yani seni temaşadan) sonra seni üzecek bir manzaraya bakar bakmaz: Başımda bekleyen iki murakıb beni gözetliyor, dedim. (Razı olmadığım bir şeye bakmadım.) Ağzımdan, senden başkası ile ilgili olan ve senin hoşuna gitmeyen bir kelime çıkar çıkmaz: Başımda bekleyen iki murakıb söylediklerimi dinliyor, dedim. (Rızâna uymayan bir şey söylemedim. Hep seni zikrettim) .
“Sadık dostlarımın sohbetinden bile bıktım ve artık gözüm ila onlara bakmaz, dilimle onları yad etmez hâle geldim. Dostlarımı terk etmemin sebebi zühdüm değildir. (Yani ihtiyaç hissetmediğim için dostlardan yüz çevirmiş değilim). Ancak nerede olursam olayım her yerde seni gördüm (de onun için dostları terk ettim, seninle, olduğum için onlarla olmaya vakit bulamadım)”.
Şeyhlerden biri müritlerinden birine özel bir alâka ve ihtimam gösteriyordu, sohbetinde bulunanlar (gayretlerine dokunan) bu hususu bahis konusu edince şeyh müritlerinden her birine bir kuş verdi ve:
“Bu kuşları kimsenin görmeyeceği bir yerde boğazlayın.” dedi. Her mürit kuşunu aldı. Kimsenin bulunmadığı yerde boğazladı ve şeyhin huzuruna döndü. Şeyhin hususi teveccühüne mazhar olan mürit kuşu kesmeden geri getirdi. Şeyh, kuşu neden kesmediğini sorunca mürit dedi ki:
‘Siz bu kuşu kimsenin görmeyeceği bir yerde boğazlamamı emir buyurmuştunuz. Hakk Sübhanehu ve Teâlâ’nın görmediği hiç bir yer bulamadım.’
Bunun üzerine şeyh meclisteki müritlerine döndü ve:
“İşte bunun için bunu size takdim ediyorum, sizde galip olan hâl halk ile ilgili olan düşünce ve söz iken bu, Hakk’tan bir an bile gafil olmamaktadır.” dedi.
Kurbu görmek kurba hicaptır (kendini Allah’a yakın görmek gerçekten Allah’a yakın olmaya manidir, hicaptır). Nefsi için bir makam veya nefes (tesir, rahatlık) gören, bu hatalı görüşü ile aldatılmış ve oyuna getirilmiş olur. Onun için sûfîler şöyle dua ederler: Allah seni O’na yakın olduğun için sıkıntıya soksun. Yani O’na yakın olma hâlini görmekten seni alıkoysun, (seni daha iyi şeylerle meşgul etsin de kurb hâlini göremeyesin). Çünkü kulun Allah’ın kurbu ile ünsiyet etmesi, kendisini aziz bilmenin (ve netice itibariyle Allah’tan uzak kalmanın) alâmetlerindendir. Zira Hakk Teâlâ her nevi üns hâlinin ötesindedir ve hakikat (vuslat) makamları (ünsü değil), dehşete düşme ve mahvolma hâllerini icap ettirmektedir.
Bu manaya yakın olmak üzere sûfiler derler ki: Senin için sıkıntı çekiyorum ama benim bu sıkıntıya aldırdığım yok, yakın olma haliniz uzak olma hâlinize (vuslatınız hicranınıza) benziyor. O halde ben ne zaman rahata kavuşacağım?
Üstad Ebu Ali Dekkak (r.a) sık sık şu beyti okurdu:
“Dostluğunuz ayrılık, sevginiz dargınlık, yakın olma hâliniz uzaklıktır.”
Denildi ki: “Sen kurba işaret eden (Allah’a yakınlık iddia eden) Ebu Hamza’nın müritlerindensin. Şeyhinle görüştüğün zaman ona de ki: Ebu Hüseyn Nuri’nin sana selâmı var, diyor ki: İçinde bulunduğumuz şu halde yakının yakını, uzağın uzağıdır.” (iddia ile kendisini Allah’a yakın olanlardan daha yakın sanan, Allah’tan uzak olanlardan daha uzaktır).
Zat ile yakın olmaya gelince, Meliku’l-Hakk (hakiki padişah) olan Allah, bu nevi yakınlıktan müteâl ve münezzehtir. Çünkü O hududu, bölgeleri, sonu ve miktarı olmaktan mukaddestir. Hiç bir mahlûk O’nunla (zatı ile) birleşemez, sonradan olan hiç bir hadis ondan (zatından) ayrılmış ve kopmuş değildir. Samediyyeti, vaslı ve faslı, bitişme ve ayrılmayı kabul etmekten çok yücedir.
Şu halde “zatların yakınlığı” manasında kurbun Allah’ın vasfı olması imkânsızdır/Fakat ilim ve görme suretiyle yakın olma, Allah hakkında vacib ve zaruri bir vasıftır. Bir de Allah’ın vasfı olması caiz olan bir kurb vardır. Lütuf ile muamele etme yakınlığı, adını alan bu kurbu, Allah kullarından dilediğine tahsis eder.
Kuşeyrî Risâlesi