Yukarıdaki ifade Kur’ân-ı Kerim’de birkaç defa geçmektedir. İlk soru şu: Bu ifade hangi konulardan söz edilirken geçmektedir? Cevap çok zor değildir.
1. Savaş Hukuku
2. Aile Hukuku
Demek ki haddi aşan, sınırı ihlal eden, dengesiz davranan, saldırgan tutum sergileyen insanlar genellikle bu alanlarda görülmektedir.
“Size savaş açanlara karşı Allah yolunda savaşın ama amacınızı aşıp saldırganlık yapmayın! Allah saldırganları sevmez.” (Bakara, 2/190)
İnsanlar arasındaki en büyük gerilim savaştır. Gerilim psikolojisinin hâkim olduğu bir ortamdan “hak-hukuk” beklemek de boşuna çabadır. Savaş alanı “mazlaka-yı akdam”dır, kaygan zemindir. Bu zeminde insanoğlunun dengesi bozulur, beyni döner, düşer, kalkar, etrafına saldırır. “Eşref-i Mahlûkât” öldürmek için, sudan sebepler, “petrolden” bahaneler bulur. Akl-ı selîmin ışığını kaybeder, giderek sırtlan kesilir. Bu yanlış yol onu “bu dünyada en büyük benim” çıkmazı sokağına ulaştırır.
Bakınız, bu çıkmaz sokakta neler var! Kâbil’i ve Bağdat’ı vurmak için saldırganlık planları yapan ABD, “eşitsizliği” en yoğun 112 ülke içinde 71. sıra ile Türkmenistan’la aynı yerdedir. 32 milyon yoksul var ve 8 milyon çocuk sağlık hizmetlerinden hiç faydalanamıyor. 2002 bütçesinin 343 milyar doları orduya verildi. İki milyon tutuklu içinde 360 kişi idamı bekliyor. Reklamlarla tüketim ejderhası haline getirilen ABD toplumun kredi kartı borcu 1,7 trilyon dolara çıktı. Bu rakam her ay 90 milyar dolar yükseliyor. İşte haddi aşmanın faturası, işte dünyanın ağasının durumu…
Gelelim ikinci konuya: 6,5 milyar insanı taşıyan dünyamızdaki en küçük birlik aile kabul edilmektedir. Savaşların büyüğü milletler ve devletlerarasında olurken, küçüğü de karı-koca arasında olmaktadır. Bu kavgada bazen taraflar tam anlamıyla bir “savaş psikolojisi” yaşamakta ve saldırgan davranmaktadırlar. Muhabbetle birlikte yürümesi gereken bu gemi; nefretin sarhoşluğu ile kayalara çarpıp parçalanınca taraflar birbirini suçlamakta, birbirine girmektedirler. Mal, mülk, evlat paylaşımı gerginliği zirveye taşımakta, üç günlük dünya “zehir” olmaktadır. Talak (boşanma) sûresinin birinci ayeti şöyle:
“Ey Peygamber! Kadınları boşamaya niyetlendiğinizde onlar için belirlenmiş iddeti ‘gözetecek’ şekilde boşayın ve süreyi dikkatlice hesaplayın. Ve Allah’a, Rabbinize karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun. Onları evlerinizden kovmayın ve açıkça hayâsız davranışlarda bulunmadıkça, onlar ayrılmak zorunda bırakılmasın! Bunlar Allah’ın koyduğu sınırlardır. Kim Allah tarafından konulan sınırları aşarsa, aslında kendisine karşı haksızlık etmiş olur.” (Ayrıca bk. Bakara, 2/229, 231)
Kimi şehvete taparak, kimi şöhretin peşinden koşarak, kimi de servetin parıltısına takılarak haddi aşan insanların gafletleriyle yok olan aileler için Âkif şöyle yalvarıyordu:
Kalan avarelerin hali de malumundur.
Dinsin artık bu hazîn velvele Yâ Rab!
Âmin…
Başka hangi konuda haddi aşıyor, hangi meselelerde dengeyi kaçırıyoruz? Bu soruya şu ayetler cevap veriyor:
“Siz ey imana ermiş olanlar! Allah’ın size helal kıldığı hayatın güzelliklerinden kendinizi yoksun bırakmayın. Ama hakkın sınırlarını da aşmayın. Allah haddi aşanları sevmez.” (Mâide, 5/87)
“Rabbinize alçakgönüllüce ve yüreğinizin ta derinlerinden seslenin. Doğrusu O, çizgiyi aşanları sevmez.” (A‘râf, 7/55)
Bu ayet Türkçeye şöyle de aktarılmıştır:
“Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Bilesiniz ki O, haddi aşanları sevmez.”
“Rabbinize boyun bükerek gizlice/ürpererek yakarın. O, haddi aşanları/azmışları sevmez.”
Bu ayetlerden şunu da anlıyoruz:
Demek ki bazen kaş yaparken göz çıkarabiliyoruz. Dindar olalım derken dinin sınırlarını zorlayabiliyoruz.
Gülüm Efendim,
Haddi aşanlar nereye gider, sınırı geçenler nereye ulaşır, ne elde ederler? Bu sorunun cevabı, Yûnus sûresinin 74. ayetindedir:
“Haddi aşanların kalplerini mühürleriz…”