Muridan
“İnşâallâh” Demenin Önemi

“İnşâallâh” Demenin Önemi

Vahyin gelmesi gecikince, müşrikler; “Muhammed, yarın haber vereyim’ diye bize söz verdiği halde, kendisine sorduğumuz şeylerden hiçbiri hakkında bize bir haber vermiyor!” diyerek yaygaraya başlamışlardı.

 Kureyş müşrikleri Nadr b. Haris ile Ukbe b. Ebi Muaytı Medine Yahudilerinin bilginlerine gönderdil­er ve:

 “Onlara, Muhammed’in sıfatlarını ve sözlerini anlatınız, kendisini onlardan sorunuz! Çünkü Yahudiler kendilerine ilk Kitab inen millettir. Peygamberlere ait bilgilerden, bizde bulunmayan bilgi, onlar­da bulunur” dediler.

 Bunun üzerine, Nadr b. Haris ile Ukbe b. Ebi Muayt, Mekke’den yola çıkıp Medine’ye vardılar.

 Medine Yahudilerinin bilginlerine, Peygamberimizin (a.s) işini anlattılar ve bazı sözlerini naklettiler ve:

 “Sizler bu sahibimizin dinî durumunu bize haber veresiniz diye size geldik!” diyerek, Peygamberimizi (a.s) onlara sordular.

 Yahudi bilginleri:

 “Size emredeceğimiz üç şeyi ona sorunuz! Eğer onları size haber verirse, kendisi Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir. Eğer bunu yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz) ise, yalan uydurucu bir adam demektir. Artık, kendisi hakkında istediğinizi yapınız.

 1. İlk zamanlarda gelmiş geçmiş bulunan gençlerin maceralarının ne olduğunu ona sorunuz. Çünkü
onların çok şaşılacak hadiseleri vardır.

 2. Yeryüzünü, doğularına ve batılarına varıncaya kadar gezip dolaşan adamın haberinin de ne olduğunu sorunuz ona.

 3. Bir de kendisine, ruhtan, ‘Nedir o?’ diye sorunuz bakalım.

 Size bunları haber verdiği zaman kendisine uyunuz; çünkü o bir peygamberdir!

 Eğer yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz) ise, o yalan uydurucu bir adam demektir. Kendisine, istediğinizi yapınız!” dediler.

 Nadr b. Haris ile Ukbe b. Ebi Muayt, dönüp Mekke’ye, Kureyşlilerin yanına geldiler ve:

 “Ey Kureyş cemaati!” dediler, “sizin aranızla Muhammed’in arasını kesip aralayacak şeyi bulup getirdik size. Yahudi bilginleri; ona sormamızı emrettikleri şeyleri bize haber verdiler ‘Eğer size onu haber verebilirse, kendisi bir peygamberdir. Eğer yapamaz (sorularınızı cevaplayamaz) ise, kendisi yalan uydurucu, lafçı bir adamdır. Kendisine, istediğinizi yapınız!1 dediler.” Bunun üzerine, Kureyş müşrikleri Peygamberimizin (a.s) yanına gelip:

 “Ey Muhammed!

 1. İlk zamanlarda gelip geçmiş ve şaşılacak kıssaları bulunan gençlerden,

 2. Yeryüzünü, doğularına ve batılarına varıncaya kadar dolaşan adamdan, bize haber ver bakalım.

 Birde:

 3. Ruhtan haber ver ki, nedir o?” dediler.

 Peygamberimiz (a.s), onlara:

 “Sorduğunuz şeyleri yarın size haber vereyim” buyurup, bir istisnada bulunmamış, yani “İnşâallâh / Allah dilerse” dememişti.

 Vahyin gelmesi gecikince, müşrikler;

 “Muhammed, yarın haber vereyim’ diye bize söz verdiği halde, kendisine sorduğumuz şeylerden hiçbiri hakkında bize bir haber vermiyor!” diyerek yaygaraya başlamışlardı.

 Peygamberimizin (a.s) vahyin gecikmesine ve müşriklerin yaygaralarına üzülüp durduğu sırada, Cebrail (a.s), Yüce Allah tarafından Kehf sûresini getirdi.(1)

 Bu sûrede, Peygamberimize (a.s), hiçbir şey hakkında, “İnşâallâh / Allah dilerse” demek­sizin “Ben bunu her halde yarın yapıcıyım!” dememesi tavsiye buyruldu.(2)

 Kureyş müşriklerinin Yahudi bilginlerinden öğrenip Peygamberimize (a.s) sordukları üç sorudan ikisi, Yüce Allah tarafından indirilen Kehf süresindeki Ashab-ı Kehf ve Zülkarneyn kıssalarıyla(3);

 Ruh hakkındaki üçüncü sorulan ise, “Sana Ruh hakkında soruyorlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. (Zaten, onun hakkında) size az bir ilimden başka (bir şey) de verilmemiştir” mealli âyetle cevaplanmıştır.(4)

 Kureyş müşrikleri; Peygamberimizin (a.s) kendilerine tebliğ ettiği şeylerin hak ve gerçek, söylediklerinin doğru olduğunu Yahudi bilginlerinden öğrenip sordukları-bilinmeyen şeylerin-cevaplarını vermesiyle onun peygamberlik makamını anladıkları halde, kıskançlıkları kendilerinin Peygamberimize (a.s) inanmalarına ve bağlanmalarına engel oldu. Allah’a isyan ve O’nun emrini terk etmekte, küfürde direndiler durdular.

 İçlerinden birisi de:

 “Şu Kur’ân’ı dinlemeyiniz!

 Onu birtakım boş ve asılsız sözler yerine koyunuz! Eğlenceye alınız!

 Belki ona bununla galebe çalarsınız.

 Eğer siz bir gün onunla münazaraya, tartışmaya kalkarsanız, o size galebe çalar” dedi.(5)

 Yüce Allah, bunu da, indirdiği âyette şöyle açıkladı:

 “O küfredenler ‘Bu Kur’ân’ı dinlemeyiniz. Onun hakkında yaygaralar koparınız. Belki (böylelikle) galebe çalarsınız’ dediler.”(6)


 (1) İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, I, 321-322, Taberî, Tefsîr, XV, 191, 192, Fahru’r-Râzî, Tefsîr, III, 82, Kurtubi, Tefsîr, X, 346-347, İbn Seyyid, Uyûnu’l-Eser, I, 108-109, Ebu’l-Fidâ, Tefsîr, III, 71-72, Suyutî, Dürru’l-Mensûr, IV, 210.
 (2) Kehf, 23-24.
 (3) Kehf, 1-26, 83-98.
 (4) İsrâ, 85.
 (5) İbn İshak, İbnHişam, Sîre, 334-335.
 (6) Fussilet, 26.

Top