Muridan
Rasûlullâh’ın (s.a.v.) Toplum İçindeki Ahvali

Rasûlullâh’ın (s.a.v.) Toplum İçindeki Ahvali

Allah Rasûlü (s.a.s), içtimaî hayatta, beşerî münasebetlere son derece önem verirdi. Hz. Hüseyin der ki: "Babamdan, Peygamber aleyhisselamın evi dışında ne yaptığını sordum. Babam:

 
‘Resûlullah aleyhisselam dışarıda konuşmazdı. Ancak konuşması, Müslümanlara yararlı olacak, onları birbirlerine ısındıracak, aralarındaki tefrikayı, soğukluğu kaldıracak ise konuşurdu.
 
Her kavmin yüksek hasletli kişisine ikram eder ve onu kavminin üzerine vali yapardı.
 
Hiç kimseden güler yüzünü ve güzel huyunu esirgemezdi.
 
Ashabını göremese arar, halka aralarında olan bitenleri sorardı.
 
İyiliği över ve berkittirir, kötülüğü de yerer ve zayıflatırdı.
 
Kendisinin her işi, itidal üzere idi, ihtilafsızdı.
 
Gaflete düşerler endişesiyle, Müslümanları uyarmaktan geri durmazdı.
 
Her hali mûtad idi.
 
İbadet ve taat için, kendisinde tam bir istidad vardı.
 
Ne hakkı tecavüz, ne de onu yerine getirmekte kusur ederdi.
 
Kendisine yakın olanlar, insanların en hayırlıları idiler.
 
Onun katında ashabın en üstünü, öğüdü en şümullü olanı ve mertebece en büyüğü de muhtaçlara yardımı ve iyiliği en güzel olanı olurdu’ dedi.
 
Babama, Peygamber aleyhisselamın meclisindeki âdetinden sordum, o da:
 
‘Resûlullah aleyhisselam Allah’ı zikretmedikçe ne oturur, ne de kalkardı.
 
Mecliste yerlerden bir yeri kendisine belirlemez, böyle yapmayı men ederdi.
 
Nerede olursa olsun, oturan bir cemaatin yanına vardığı zaman üst başa geçmez, meclisin sonuna oturur ve böyle yapmalarını Müslümanlara da emrederdi.
 
Kendisiyle birlikte oturan herkese nasibini verir, öyle ikram ederdi ki, herkes Resûlullah katında kendisinden daha mükerrem bir kimse yok sanırdı.
 
Kendisiyle oturan veya gelip hacetini arz eden kimsenin her şeyine, dönüp gidinceye kadar katlanırdı.
 
Bir kimse, kendisinden bir hacette, istekte bulununca, onu reddetmez, verir yahut tatlı ve yumuşak bir dille geri çevirirdi.
 
Onun döşeği ve güzel ahlâkı, bütün insanları içine alacak kadar genişti.
 
Onlara şefkatli bir baba olmuştu.
 
Hak hususunda herkes onun katında eşitti.
 
Peygamber aleyhisselamın meclisi bir ilim, haya, sabır ve emanet meclisi idi.
 
Meclisinde ne sesler yükselir, ne bir kimse suçlanır, ne de işlenmiş bir kusur ve hata açığa vurulurdu.
 
Resûlullah aleyhisselamın meclisinde bulunanlar birbirinin dengi olup; birbirlerine karşı üstünlükleri, ancak takva yönündendi.
 
Hepsi de tevazulu, alçakgönüllü idiler.
 
Büyüklere tazim ederler, küçüklere şefkat ve merhamet gösterirler, ihtiyaç sahiplerini başkalarına tercih edip ihtiyaçlarını karşılamaya çalışırlar, garip, yabancı olanları korur ve kollarlardı’ dedi.
 
Peygamber aleyhisselamın meclisindekilere karşı tutum ve davranışı nasıldı?’ diye sordum. Babam:
 
‘Resûlullah aleyhisselam, meclisindekilere karşı daima güleçti.
 
Yumuşak huylu idi.
 
Esirgemesi, bağışlaması boldu.
 
Katı kalpli değildi.
 
Hiç kimse ile çekişmezdi.
 
Hiç bağırıp çağırmaz, kötü söz söylemezdi.
 
Hiç kimseyi ayıplamazdı.
 
Pinti ve cimri değildi.
 
Hoşlanmadığı şeye göz yumardı.
 
Umanı umutsuzluğa düşürmezdi.
 
Bir şey hakkındaki hoşnutsuzluğunu açığa vurmazdı.
 
Kendisini üç şeyden: İnsanlarla çekişmekten, çok konuşmaktan ve Yararsız, boş şeylerle uğraşmaktan alıkoymuştu.
 
İnsanları da üç şeyde kendi hallerine bırakırdı:
 
Hiçbir kimseyi ne yüzüne karşı, ne de arkasından kınamaz, ayıplamazdı. Hiç kimsenin ayıp ve kusurunu  araştırmazdı. Hiç kimseye hakkında sevaplı ve hayırlı olmayan sözü söylemezdi.
 
Peygamber aleyhisselam konuşurken, meclisinde bulunanlar başlarına kuş konmuş gibi sessiz ve hareketsiz dururlar; sözünü bitirip susunca, söyleyeceklerini söylerler; fakat kendisinin yanında asla tartışmaz, çekişmezlerdi.
 
Peygamber aleyhisselamın yanında birisi konuşurken, konuşmasını bitirinceye kadar, diğerleri susarlardı.
 
Peygamber aleyhisselamın yanında en sonrakinin sözü ile en öncekinin sözü farksızdı.
 
Meclisinde bulunanlar bir şeye gülerlerse o da -onlara uyarak- güler, bir şeye hayret ederlerse o da -onlara uyarak- hayret ederdi.
 
Meclisine gelen gariblerin, yabancıların sözlerindeki ve sorularındaki kabalık ve kırıcılığa -ashabı da kendisi gibi davransınlar diye- katlanırdı.
 
‘Bir ihtiyaç sahibinin ihtiyacını talep ettiğini gördüğünüz zaman, ihtiyacını ele geçirmesi için ona yardım ediniz!’ buyururdu.
 
Gerçeğe uygun olmayan övmeyi kabul etmezdi.
 
Hakka tecavüz etmedikçe hiç kimsenin sözünü kesmezdi.
Hakk’a tecavüz ettiği zaman da, ya onu men ederek sözünü keser yahut meclisten kalkıp giderdi’ dedi.[1]
 
(1)İbn Sa'd, Tabakât, I, 424 vd; Tirmizî, Şemâil, s.59 vd; Kadı Iyâz, Şifâ, I, 119-121.

Top