Muridan
Hz. Osman’ın (r.a) Hatırı İçin

Hz. Osman’ın (r.a) Hatırı İçin

...Peygamberimiz Aleyhisselam, boynunu ve yüzünü ondan başka tarafa çevirdi.

Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh de, Kabe’nin örtüsü altında bile olsa öldürülmesi emredilenler, kanı helâl sayılanlar arasında idi. Çünkü o;

Peygamberimiz Aleyhisselama inen vahiyleri yazanlar arasında idi.

Abdullah b. Sa’d; Peygamberimiz Aleyhisselama inen vahyi yazdığı sırada:

‘El-Kâfirîn’ yerine ‘ez-zâlimîn,1 ‘Azîzün Hakîmün’ yerine ‘Alîmün Hakîmün’ diye yazmış ve:

“Ben de Muhammed’in söylediği gibi söyleyebilirim!

Muhammed’e gelen şeyin benzeri bana da geliyor!

Muhammed peygamberse ve kendisine vahyolunuyorsa, ben de peygamberim! Bana da vahyolunuyor!

Allah ona Kufân indiriyorsa, ben de, Allah’ın indirdiğinin benzerini indirebilirim!

Muhammed ‘Semî‘an Alîmen’ dedi. Ben de ‘Alîmen Hakîmen’ dedim!” demeye başladı.

Yaptığı bu ve benzeri sinsice yaygara ve hainliklerin yayılacağını, Medine’de daha fazla kalamaya­cağını anlayan Abdullah b. Sa’d, Müslümanlıktan müşrikliğe, küfre dönerek Mekke’ye kaçtı.

Mekke fethedilince, kaçıp Hz. Osman’a sığınmıştı.

Abdullah b. Sa’d’ın annesi, Hz. Osman’ı emzirmişti.

Bunun için, Abdullah b. Sa’d, Hz. Osman’ın sütkardeşi idi.

Abdullah b. Sa’d, Hz. Osman’a:

“Ben vallahi seni seçtim. Beni şurada tut! Muhammed’e git, benim hakkımda kendisiyle konuş!

Muhammed beni görürse gözlerimi oyar!

Çünkü benim suçum, suçların en büyüğüdür!

İşlemiş bulunduğum suçtan pişmanlık duymuş, tevbe etmiş bulunuyorum!” dedi.

Hz. Osman:

“Hayır! Ben seni yanıma alır, giderim” dedi.

Abdullah b. Sa’d:

“Vallahi, o, beni görecek olursak, muhakkak boynumu vurdurur! Benim yüzüme bakmaz!

O, benim kanımın dökülmesini helâl saymıştı.

Onun ashabı da, beni öldürmek için, her yerde arıyorlar!” dedi.

Gerçekten de, o her yerde sıkı sıkı aranılıp duruyordu.

Hz. Osman, olağanüstü durum yatışıncaya kadar, Abdullah b. Sa’d’ı sakladı. Sonra, ona:

“Haydi, gel! Sen benim yanımda git! İnşaallah, Resûlullah Aleyhisselam seni öldürmez!” dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, Hz. Osman’ın hiçbir dileğini dinlememezlik etmezdi

Hz. Osman, elinden tutup Abdullah b. Sa’d’ı Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına götürdü, önünde durdular ve:

“Yâ Rasûlallah! Bunun anası bunu yürütür, beni sırtında taşırdı.

Bunun sütünü keser, beni emzirirdi.

Bunu bırakır, bana iyilik eder, hediye verirdi.

Bunu, anasının benim üzerimdeki iyilikleri için, bana bağışla!

Yâ Rasûlallah! Halka verdiğin genişliği, emanı, İbn Ebi Serh’e de ver!” dedi ve Abdullah b. Sa’d’ın elini tutup Peygamberimiz Aleyhisselama uzattı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, boynunu ve yüzünü ondan başka tarafa çevirdi.

Hz. Osman İbn Ebi Serh’in elini tekrar Peygamberimiz Aleyhisselama uzattı.

Peygamberimiz Aleyhisselam, yine, yüzünü ondan başka tarafa çevirdi.

Hz. Osman İbn Ebi Serh’in elini tekrar Peygamberimiz Aleyhisselama uzattı.

Peygamberimiz Aleyhisselam ondan yüzünü başka tarafa çevirdikçe, Hz. Osman o yana varıp karşısında duruyor ve dileğini tekrarlıyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam İbn Ebi Serh’ten tekrar tekrar yüz çevirmek, ona eman vermemekle, birisinin hemen kalkıp onun boynunu vurmasını istiyordu.

Peygamberimiz Aleyhisselam, bu iş için hiç kimsenin kalkmadığını gördü.

Hz. Osman ise, Peygamberimiz Aleyhisselamın başını öptü ve:

“Yâ Rasûlallah! Babam, anam sana feda olsun! Şunun beyatını al!” diyerek, üzerine düştükçe düştü. Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh için af ve eman diledi.

Peygamberimiz Aleyhisselam, uzunca bir müddet sustuktan sonra:

“Olur!” buyurdu.

Başını kaldırıp Abdullah b. Sa’d’a üç kere baktı. Sonra, bey’atını aldı.

Hz. Osman Abdullah b. Sa’d’la dönüp gittikten sonra Peygamberimiz Aleyhisselam, çevrelerindeki sahabilerine dönüp:

“Ben ancak bazınız kalkıp onun yanına varsın da boynunu vursun diye sustum.

Bey’atını almaktan ellerimi çektiğimi görünce, eman vermeden, kalkıp o fâsıkı öldürecek, içinizde anlayışlı bir kimse yok mu idi?

Bunu yapmaktan sizi alıkoyan ne idi?” buyurdu.

Bir Ensarî, İbn Ebi Serh’i, görürse, öldürmeyi adamıştı.

İbn Ebî Serh Peygamberimiz Aleyhisselamın yanına Hz. Osman’la geldiği zaman, Ensarî kılıcı elinde, ayakta duruyor; İbn Ebi Serh’i öldürmesi için Peygamberimiz Aleyhisselamın işaretini bekliyordu.

Hz. Osman’ın kayırmasıyla İbn Ebî Serh kurtulup gidince, Peygamberimiz Aleyhisselam, Ensarîye:

“Adağını yerine getirsen olmaz mı idi?” buyurdu.

Ensarî:

“Yâ Rasûlallah! İki elim kılıcımda, ayaküzeri duruyor, onu öldürmek için bana ne zaman işaret ede­ceksiniz diye bekliyordum!” dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

“İşaret, hıyanettir! Peygamber için, işaret etmek yoktur!” buyurdu.

Daha başkaları da:

“Yâ Rasûlallah! Biz, senin kalbinde olanı bilmiyorduk ki?

Keşke bize gözünle işaret ediverseydin, onu öldürdük!” dediler.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

“Ben işaretle kimseyi öldürtmem!

Peygamber işaretle adam öldürtmez!

Göz ucuyla işaret etmek hiçbir peygambere yaraşmaz!” buyurdu.

Abdullah b. Sa’d b. Ebî Serh, Peygamberimiz Aleyhisselamı gördükçe, utancından kaçar dururdu.

Hz. Osman, Peygamberimiz Aleyhisselama:

“Babam, anam sana feda olsun! Anasının oğlu Abdullah’ın seni her görüşünde senden nasıl kaçtığını bir görseydin!” dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam gülümsedi ve:

“Onun bey’atını almadım mı? Kendisine eman vermedim mi?” diye sordu.

Hz. Osman:

“Evet yâ Rasûlallah! Fakat o, Müslüman olduğu zaman işlediği suçun büyüklüğünü düşünüyor da, senin yüzüne bakmaktan utanıyor!” dedi.

Peygamberimiz Aleyhisselam:

“İslâmiyet kendinden önce işlenmiş olan kötülükleri siler!” buyurdu.

Hz. Osman hemen dönüp bunu Abdullah b. Sa’d’a haber verdi.

Bunun üzerine, Abdullah b. Sa’d, halk ile birlikte Peygamberimiz Aleyhisselama gider, gelir, selam verirdi.

Abdullah b. Sa’d, yeniden Müslüman olduktan sonra, İslâmiyet amelleri ile Müslümanlığını güzelleştirmiş; ölünceye kadar, kendisinde kötü bir tutum ve davranış görülmemiş sadece hayır ve fazilet, iyi hallilik ve dindarlık görülmüş, fitneden, daima kaçınır olmuş ve:

“Ey Allah’ım! Benim en son amelimi sabah namazı yap!” diyerek dua etmiş durmuştur.

Bir gün, abdest alıp sabah namazına durmuş, birinci rekatta Fatiha ile Adiyât sûresini okumuş, ikin­ci rekatın sonunda sağ tarafına selam vermiş, sol tarafına selam verirken ruhu kabzolunmustur.

Allah ondan razı olsun.

 

Mustafa Âsım KÖKSAL, İslâm Tarihi, Medine Dönemi, VI, 464-468.

Top