Bizleri yoktan var eden ve enva-i çeşit nimetleriyle donatan yüce Rabbimize karşı birtakım görevlerimiz vardır. Bu görevlerimizden biri de O´nu sevmektir.
Allah Teâlâ bizlere sayısız lütuf ve ihsanda bulunmuş, bizleri en güzel şekilde yaratmış, akıl vermiş, fikir vermiş, göz, kulak, el, ayak vermiş, yiyip içmemiz için sayamayacağımız kadar türlü türlü nimetler lütfetmiştir. Akıl sahibi bir kimse bütün bunları kendisine lütfeden Allah´ı sever, hem de her şeyden daha çok sever. Bu gerçek yüce kitabımız Kur´an-ı Kerim´de şöyle ifade edilir:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız, elde ettiğiniz mallar, durgunluğundan korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız evleriniz sizin için Allah´tan, Peygamberinden ve Allah yolunda cihad etmekte daha sevgili ise, Allah´ın emri gelinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar gürûhunu hidayete erdirmez.”(Tevbe Sûresi, 9/24)
Görüldüğü gibi yüce Allah, bu ayette insanın zaaf duyduğu istek, arzu ve hazları sanki terazinin bir kefesine, Allah ve Peygamber sevgisi ile Allah yolunda cihad sevgisini de terazinin diğer kefesine koymuştur. Ayette babalarını, oğullarını, kardeşlerini, eşlerini, hısım ve akrabasını, mallarını, ticaretlerini, hoşlandıkları ve beğendikleri evlerini Allah´tan ve Resulünden daha çok sevenler uyarılarak “Allah´ın emri gelinceye kadar bekleyin!”buyurulmaktadır. Bu, dünyada herhangi bir şeyi Allah ve Resulünden daha çok sevenler için bir uyarıdır. Yukarıda sayılanlardan herhangi birini Allah ve Resulünden daha çok sevmek fısk/günah kabul edilmiştir. Aslında anne, baba, evlat, kardeş, eş, akraba ve mal sevgisi insanın yaratılışında, mayasında vardır. İnsan bunları yaratılışı gereği sever. Ayette bu sevgi yasaklanmıyor. Yasaklanan şey, bunların sevgisinin, Allah ve Resulünün sevgisinin önüne geçmesidir. Mümin için Allah ve Peygamber sevgisi her sevginin üstünde olmalıdır.
Müminler Allah´ı Her şeyden Çok Severler
Bakara sûresinin 165. âyetinde şöyle buyrulur:
“İnsanlardan bazıları, Allah´tan başka varlıkları O´na eşler koşarlar. Onları Allah´ı sevdikleri gibi severler. Müminler ise en çok Allah´ı sever. O zalimler, azabı gördükleri zaman, bütün kuvvetin Allah´a ait olduğunu ve O´nun azabının çok şiddetli olduğunu bir bilselerdi!”
Âyet-i kerimeden açıkça anlaşılıyor ki müminler en çok Allah´ı severler. Gerçekten müminler Allah´tan başka bir şeyi O´nun kadar ya da O´ndan daha çok sevmezler. Allah´ın dışındaki şeyleri O´nun kadar veya O´ndan daha çok severlerse sevgide Allah´a ortak koşmuş olurlar.
Bu âyetin tefsirinde İbn Cüzey el-Kelbî “Kitabü´t-Teshih li ‘Ulûmi´t-tenzîl” isimli tefsirinde şunları kaydeder:
“Bil ki kulun Rabbini sevmesi/ muhabbeti iki derecede olur.
Birinci umumi sevgidir. Bundan hiçbir mümin hali olmaz, herkes için vaciptir.
Diğeri hususi sevgidir. Bu sevgi rabbani âlimlere, evliyaya ve Allah´ın seçkin kullarına mahsustur. Bu tür sevgi, makamların en yücesidir, isteklerin son noktasıdır. Çünkü salihlerin havf/korku, reca/ummak, tevekkül vb. makamları nefsin hazlarıyla ilgilidir. Zira korkan, nefsine bir zarar gelmesinden korkar. Uman da nefsi için menfaat umar. Hâlbuki sevgi böyle değildir. Sevgide bir karşılık beklenmez, o sırf sevilen kimse için olur.
Allah´ı sevmenin sebebi, marifet yani O´nu bilmektir. Marifet ne kadar kuvvetli olursa O´nu sevme de o ölçüde kuvvetli olur. Marifet ne kadar zayıf olursa sevgi de o ölçüde zayıf olur. Çünkü sevgiyi gerekli kılan iki şeydir. Bunların ikisi bir insanda birleşirse o, kemalin son noktasına ermiş olur. Bunlardan birincisi, hüsn ve cemal, diğeri de ihsan ve icmaldir. Cemal/güzellik, yaratılış itibariyle sevilir. Çünkü insan tabii olarak her güzel olan şeyi sever. İcmal ise akılları hayrette bırakan, kalpleri heyecanlandıran üstün hikmetinde, eşsiz sanatında, nur saçan güzel sıfatlarındaki Allah´ın cemali gibidir. Allah´ın cemali, baştaki gözle değil, kalp gözüyle bilinir. İhsana gelince bu, iyilik demektir. Kalpler kendisine iyilik yapan kimseyi sevmek üzere yaratılmıştır. Allah´ın kullarına ihsanı devamlı, nimetleri ise açık ve gizlidir.
“Allah´ın nimetlerini saymak isteseniz sayamazsınız.”(Nahl, 16/18)Şu kadarını bilmen yeterlidir:
Allah itaatkâr kuluna da, isyan edene de, mümine de, kâfire de ihsan da bulunur.
Başkasına nispet edilen her ihsan/iyilik aslında O´ndandır. Öyle ise sevgiye müstahak olan sadece Allah´tır.
Bil ki Allah sevgisi kalpte yerleşince eserleri azalarda görülür. Kul Allah´a itaat etmeye çalışır, dinine hizmet etmeye gayret eder, rızasını elde etmeye çalışır. O´na yalvarmaktan haz duyar, kazasına rıza gösterir. O´na kavuşmaya özlem duyar. O´nu zikretmekle yalnızlıktan kurtulur. İnsanların şerlerinden kaçar, halveti tercih eder. Dünya sevgisi kalbinden çıkar. Allah´ın sevdiklerini sever ve Allah´ı, Allah´tan gayri her şeye tercih eder. Haris el-Muhasibî demiştir ki: Muhabbet bütün varlığınla kendini mahbuba teslim etmen, sonra onu kendi nefsin ve ruhuna tercih etmen, sonra açık ve gizli ona uyman, sonra da onu sevmen hususunda kusurunu bilmendir.”
Bizi sosyal medyada paylaşın: