Muridan
Hz. Peygamberin Pak Soyu

Hz. Peygamberin Pak Soyu

Bütün kaynaklar Peygamberimizin, Adnan’a kadar olan atalarının gerek isimlerinde, gerek sıralarında, ittifak halinde bulundukları gibi Adnan’ın da, İsmail b. İbrahim’in öz be öz soyundan geldiğinde de müttefiktirler. Peygamber Efendimizin on dokuzuncu kuşaktaki atası Maadd b. Adnan; İsa aleyhisselâmın muasırı idi.

 

Muhammed b. Abdullah, b. Abdulmuttalib, b. Hâşim, b. Abdi Menaf, b. Kusayy, b. Kilâb, b. Mürre, b. Ka’b, b. Lüey, b. Galib, b. Fihr, b. Mâlik, b. Nadr, b. Kinâne, b. Huzeyme, b. Müdrike, b. İlyas, b. Mudar, b. Nizar, b. Maadd, b. Adnan.

Bütün kaynaklar Peygamberimizin, Adnan’a kadar olan atalarının gerek isimlerinde, gerek sıralarında, ittifak halinde bulundukları gibi Adnan’ın da, İsmail b. İbrahim’in öz be öz soyundan geldiğinde de müttefiktirler.

Peygamber Efendimizin on dokuzuncu kuşaktaki atası Maadd b. Adnan; İsa aleyhisselâmın muasırı idi.

İsa (a.s) ile Muhammed (a.s) arasındaki fetret devrinin 600 yıl oluşu da, bunu ayrıca doğrular.

Maadd, babası Adnan’ın vefatından sonra, Kâbe hizmetini üzerine almış ve Mekke Haremi’nden hiç ayrılmamıştır.

Adnan da; babası Üded’in vefatından sonra Kâbe hizmetini üzerine almış, Kâbe’ye meşinden örtü örttürmüş, Mekke Haremi’nin yıkılan sınır taşlarını da dikmişti.

Mekke halkının Kureyş diye anılması, Peygamberimizin on ikinci kuşakta yer alan ve ilk kez Kureyş lakabıyla anılan atası Nadr b. Kinâne’den dolayıdır.

Kur’ân-ı Kerîm’de açıklandığına göre; kendileri, İbrahim aleyhisselâmın soyundan gelme torunlarıdır. Hz. Muhammed (s.a.s) de onların arasından seçilerek, onlara peygamber gönderilmiştir.

Efendimiz sallallâhü aleyhi ve sellem Kureyş kabilesi içinde gerek baba ve gerek ana yönünden, en temiz ve en şerefli bir aileye mensuptu. Bunu, bizzat hadis-i şeriflerinde şöyle açıklamışlardır:

“Yüce Allah; İbrahim oğullarından, İsmail’i seçti.

İsmail oğullarından, Kinâne oğullarını seçti.

Kinâne oğullarından, Kureyş’i seçti.

Kureyş’ten, Hâşim oğullarını seçti.

Hâşim oğullarından da, beni seçti.”

“Ben, Muhammed b. Abdullah b. Abdulmuttalib’im!

Yüce Allah mahlûkatı yarattı ve beni onların en hayırlı fırkasının içinde bulundurdu!

Sonra onları iki fırkaya ayırdı ve beni en hayırlı olan fırkanın içinde bulundurdu.

Sonra onları kabilelere ayırdı ve beni en hayırlı olan kabilenin içinde bulundurdu.

Sonra onları ailelere ayırdı ve beni onların en hayırlısı içinde bulundurdu.

Ben, sizin aile yönünden de en hayırlınızım, nefis yönünden de en hayırlınızım!”

“Ben, Âdemoğulları soylarının en hayırlı, en temiz olanlarından, devirden devre, aileden aileye geçe geçe, nihayet şu içinde bulunduğum aileden vücuda getirildim!”

“Ben, Muhammed b. Abdullah, b. Abdulmuttalib, b. Hâşim, b. Abdi Menaf, b. Kusayy, b. Kilâb, b. Mürre, b. Ka’b, b. Lüey, b. Galib, b. Fihr, b. Malik, b. Nadr, b. Kinâne, b. Huzeyme, b. Müdrike, b. İlyas, b. Mudar, b. Nizar’...ım! Halk, ne zaman iki kısma ayrılsa, muhakkak, Allah beni onların en hayırlı olanının içinde bulundurmuştur. Ben, cahiliye devrinin kötülüklerinden hiçbir şey bulaşmaksızın, ana ve babamdan meydana geldim.

Ben, tâ Âdem’den babama ve anneme gelip ulaşıncaya kadar, hep nikâh mahsulü olarak meydana geldim, asla zinadan meydana gelmedim!

Ben, sizin nefis yönünden de en hayırlınızım, baba soyu yönünden de en hayırlınızım!”

Peygamberimizin annesi Âmine binti Vehb, b. Abdi Menaf, b. Zühre, b. Kilâb, b. Mürre’dir.

Zühre; Hâşim oğullarının ataları olan Kilâb oğlu Kusayy’ın kardeşi olduğuna göre, Hz. Âmine’nin soyu, kocası Hz. Abdullah b. Abdulmuttalib’in soyu ile Mürre b. Kilâb’da birleşir.

İbn Sa’d; Ensar bilginlerinden Muhammed b. Sâib’e dayanarak, Peygamberimizin anne ve anneannelerini, babaannelerini batınlarca kaydettikten sonra, bu bilginin:

“Hazreti Peygamberin, beş yüz annesini tespit ve kaydetmeye muvaffak oldum. Hiçbirinde, ne zinaya, ne de cahiliye çağında işlenegelen kötü işlerden hiçbir şeye rastlamadım!” dediğini de nakleder.

Bunun içindir ki, büyük bilgin İbn Haldûn:

Muhammed aleyhisselâmdan başka hiçbir kulun, ilahî ikram olarak ne soyunun bu derece mazbut olduğunun, ne de Âdem aleyhisselâmdan kendilerine gelinceye kadar soy şerefliliğinin kesintisiz devam ettiğinin görülmediğini, bildirir.

 

(M. Âsım Köksal, İslâm Tarihi, Mekke Dönemi, I. Cilt) 

 

(zuhurdergisi.com sitesinden alıntıdır)

Top