Muridan
Ramazan ayının manevi ziyafetinden istifade ediyor muyuz?

Ramazan ayının manevi ziyafetinden istifade ediyor muyuz?

“Allah’ın zikriyle kalpler mutmain olur, rahata ve huzura erer.” (Rad Suresi, 28)

Gönül işi işte bu.

 

İşte Mevla’mız da buyuruyor:

 

وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا

 

İman edenleri müjdele!” (Bakara Suresi, 25)

 

Ama kim onlar? Sadece ‘İman ettik!’ dedikten sonra kupkuru bir ağaç gibi ortada dikilen ‘Müslümanım’ diye geçinenleri değil tabii. Evet, onlar da Müslüman ama öyle cennetin yolları öyle kolaycacık varılacak  bir yol değildir.

 

Cenâb-ı  Mevla ‘Sizin başınıza sizden öncekilerin gelip çatmadığından -yani böyle bir eliniz yağda bir eliniz balda bir eliniz sıcak suda, bir eliniz soğuk suda rahat ve huzur içerisinde- gelip size böyle rahatlık içerisinde cenneti kazanacak olduğunuzu mu ümit ediyorsunuz?’ buyuruyor. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam Efendimiz zamanında sahabeler o kadar eziyet çekmişlerdir ki… Aç kaldılar, susuz kaldılar, yemediler, içmediler. Çocuklarının açlıktan gökyüzünün feryad ü figanları tutuyordu. İki, iki buçuk sene kadar Kureyşliler, Haşimiler soyuna, sülalesine boykot etmişlerdir. Yiyecek, içecek vermiyorlardı, hiçbir şey. Gıda yardımı yapmıyorlardı. Alışveriş yapmıyorlardı. Tamamen tecrit etmişlerdi. Kız alıp vermiyorlardı, konuşmuyorlardı.  Yani bu kıtlık devresi içerisinde onların feryad ü figanları, açlıktan inlemeleri çocukların ağlamaları gökyüzünü sarıyordu. Hatta açlıktan bir kişi gökyüzüne baktığı zaman gökyüzü duman duman görüyordu. Onu bir yağmur bulutu zannediyordu. Hâlbuki aslında o değil. Siz biz ne çektik, aziz Müslümanlar? Hiç! Sizin bizim çektiğimiz hiç! Hazır bir ziyafet sofrası bulduk. Efendim tatlısından mı alalım, hoşafından mı, pilavından mı alalım hâlâ onun münakaşasındayız. Ya hepsinden istifade et işte. Mesele budur. Yani hepsinden istifade ederek sana yarayışlı olanı, midene dokunmayacak olanı, kısa yoldan seni hedefine götürecek olan yolu seç. Tarikat yolu, tasavvuf yolu en güzel yollardan bir tanesi. Allah onlardan razı olsun. Bu yolları güzelce ortaya koymuşlar. Güzelce bizim istifademize sunuyorlar. İstifademize veriyorlar. Yani bu ziyafetlerden  istifade etmesini bilmeliyiz. Otuz Ramazan, Allah'ın izniyle bak, burada güzel bir hizmet sergileniyor. Maddi ve manevi. Maddi olan hizmet önemli değil. İnsanın midesi doyar da, doymaz da. Veya kendisine  bir ikram yapılır, yapılmaz. O her zaman bir olmaz. Ama esas manevi ruhumuzun gıdasını alıyor muyuz? Manevi ziyafetten istifade edebiliyor muyuz? Evet, esas olan da budur işte. Çünkü bu sofraları kaçırmamak lazım. Kaçıran insan manevi açlık duyar ve hiç bir açlık onu  tedavi edemez, doyuramaz. Niçin bugün insanların bir kısmı manevi boşluk içerisindedir? İnanan insan manevi boşluk içerisinde olamaz. Tatmin edebilmek için içkiye sarılanlar, kumara sarılanlar var. Bunların içleri manevi boşluktadır da onun için. Hele bir Allah'a yönel bakalım, sen. ‘Allah’ de bakalım! Cenâb-ı Allah, sen ‘Allah’ dediğin zaman seni boş bırakır mı? Sana yardımsız kalır mı? Senin bu sıkışık zamanında Cenâb-ı  Allah sana da yardım eder. Sen O’nu -Cenâb-ı Allah'ı- rahat zamanında zikredeceksin ki Hz. Allah da senin bu sesini sıkıntılı zamanında duysun. Sen sıkıntılı olduğun zaman duyar tabii! Her şeyi duyar ama icabet etmez. Sen onu rahatlığında zikredersen, anarsan sıkıntılı anında ‘Allah’ diye feryat ettiğin zaman: “Bu ses bizim katımızda mârûf bir sestir. Meleklerim o kişiye yardım ediniz.” der. Hz. Allah yardımını gönderir. İşte bunlar bize haber verilen olaylardır. Dua ettiğin zaman da öyledir.

 

Onun için Aziz Müslümanlar!

 

Öyle biz bir elimiz yağda, bir elimiz balda olduğu halde rahatlık içerisinde cenneti ümit etmeliyiz de, bizden öncekilerin durumu böyle değildi. Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam efendimize sahabelerine eziyet ettiler, aç ve susuz bıraktılar, böyle işkence yaptılar. Evet, bir gün Kâbe’nin gölgesinde gölgelendiği zaman bir grup Müslüman geldi Peygamber aleyhisselatu vesselam efendimize durumlarından şikâyet etti.

 

Hadis-i şerif böyle geliyor. Biz bir grup halinde geldik kâinatın efendisine:

 

“Ya Rasulallah! Biz şikâyetçiyiz. Kureyş’in bize yaptığı eziyetlerden şikâyetçiyiz. Sen ahir zaman Peygamberi değil misin? Bunlara dua eyle de Hz. Allah bizi bu eziyet ve işkencelerden kurtarsın. Duanda icabet görür.”

 

Peygamberimiz yaslandığı yerden kalktı, doğruldu. Buyurdu ki:

 

“Bir zaman gelecek ki içinizden bir taneniz  Hadramevt ile San’a arasındaki mesafeyi yürüyüp gidecek, yalnız başına olsa bile yürüyüp gidecek.”

 

Ki o aradaki mesafe San’a Yemen’dedir. Hadramevt daha uzaktır. Hadramevt diyorlar oraya Arap şehirlerinden, Suudi Arabistan'da olan şehirlerden bir tanesi. Bu mesafeyi yürüyüp gidecektir. Yani kuzunun kurttan endişesi olmadığı gibi bu şekilde salimen gidip gelecektir.

 

“Siz çok acele ediyorsunuz.”

 

İşin sabrında değilsiniz. Sabrederek Cenâb-ı  Allah'ın mükâfatını elde etmek istemiyorsunuz. Sabretmek lazımdır. Böyle bir zaman gelecektir. Sizden öncekilere yapılan eziyeti biliyor musunuz? Şöyle şöyle onlara eziyet yapılırdı. Neydi? Onlardan iman edenlerden grup grup insanları getirirlerdi ve inanmayan kâfirler onlara şöyle şöyle işkence yaparlardı. Canlı canlı derileri yüzülürdü. Var mı böyle bir işkenceye maruz kalan bir insan için? Bizde yok! Diyorlar efendim, ‘Onlar toplanıyorlar, kafalarını sağdan sola sallıyorlar.’ Desinler! Bu bizim mükâfatımızı arttıracaktır. Bu yol doğru yoldur elhamdülillah! Hak yoludur. Biz şeriatı kılı kırk yararcasına inceliklerine dikkat ediyoruz elhamdülillah. Cenâb-ı Mevla nasip etti. Bu yol büyüklerin yoludur. Bakınız Pir Abdulkadir Geylani hazretlerinin yoludur, Mevlanaların yoludur, Yunus Emrelerin yoludur. İstanbul'da ve Türkiye’mizde, dünyada yaşamış gelmiş geçmiş birçok velilerin yoludur. Allah dostu yetiştiren bir mekteptir bu yol, bu mektep. Yılmayacağız! Onların bu sözü bize kamçılayacak. Eğer ki imkânımız varsa, bilginiz varsa onları ikna edeceğiz. Bakın burada duyuyorsunuz. Duyduklarınızdan birazcık dağarcığınıza zapt ediniz. Torbanıza birazcık birazcık koyunuz ki sermayeniz olsun. Niye? Boşuna emek sarf etmeyelim burada! Hiçbir tarikatta bunu göremezsiniz. Sadece zikrullah vardır, kısa bir sohbet vardır. Evet, bizim yaptığımız a’dan z’ye her şeyi size açıklamak, anlatmak. Elhamdülillah onun için Cenâb-ı Allah nusretini bizimle beraber ediyor!

 

اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ

 

Siz Allah'ın dinine yardım ederseniz, Hz. Allah da size yardım eder.” (Muhammed Suresi, 7)

 

Yardım etmezseniz, Cenâb-ı Allah da size yardım etmez. Din için ne yaptın? İnandığın dava için ne yaptın? Bugün herkes kendi grubunu buluyor. Marş, marş marş diye verildiği zaman herkes kendi grubunun yanında yerini alıyor.

 

“Sevdiğinle berabersin.”

 

Buyuruyor Peygamber Efendimiz. Sevdiğinle beraber olacaksın! Kişi sevdiği ile beraber oluyor. Dinine yardım edeceksin. İslam dinine yardım etmekle mükellefiz. Onun için Peygamberimiz buyuruyor o gölgede gölgelenirken ayağa kalkıyor ve öyle buyuruyor. Peygamberimiz:

 

“Siz acele ediyorsunuz.”

 

Sizden önceki Müslümanlara yapılan eziyetler, tevhit akidesi üzere olanlara yapılan eziyetlere o kadar şiddetliydi ki, canlı canlı diri diri derileri yüzülürdü. Ondan sonra da taraklar vardı, dişli taraklar. Onlarla getirilip kıyma edilinceye kadar daha canları çıkmadan kıyma edilinceye kadar saatlerce dövülürdü. O dişli taraklar canlı vücutlarına girer çıkardı, girer çıkardı, girer çıkardı da onların bu hareketleri onları dininden çevirmezdi buyuruyor, aziz Müslümanlar! Bir elimiz yağda, bir elimiz baldadır. Rahat içerisindeyiz. Müslüman odur ki inandığı dava için başını vermeye hazır olmalıdır. Malıyla, canıyla her şeyi ile hazır olmalıdır! Evet, malımızı veremezsek, canımızı hiç veremeyiz, değil mi? Bütün varlığımızla dinimiz için, inandığımız dava için feda-i can olmamız lazımdır. Canımızı icap ederse feda etmemiz lazımdır.

 

Aziz Müslümanlar!

 

Onun için Peygamberimiz böyle buyurmuştur. Sizden öncekilere böyle işkenceler yapılıyordu. Evet, bu zaman gelecektir. Onun için acele ediyorsunuz.

 

“Siz çok acele ediyorsunuz.”buyuruyor Peygamberiz aleyhisselatu vesselam. İman dedik ki gönül işidir, demek ki kalp işidir.

 

وَبَشِّرِ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ

 

“İman ettikten sonra amel işleyenlere, salih tertemiz amel işleyenlere Sen müjde ver, Habibim!” (Bakara Suresi, 25)

 

جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ

 

Cenâb-ı Allah hepimizi nasip buyursun, Aziz Müslümanlar! Aslında Yunus Emre'nin dediği gibi:

 

Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç huri

İsteyene ver Sen onları, bana Seni gerek Seni

 

Cennet dedikleri birkaç köşkten, saraydan, şundan bundan nimetlerden meydana gelir. Ama ben onları gılmandan, hurilerden, şunlardan, bunlardan müteşekkil meydana geliyor. ‘Ben bunların hiçbirini istemiyorum! Ama Ya Rabbi Senin cemalini istiyorum!’  diyor Hz. Yunus Emre’miz. Allah sırrını takdis buyursun. İman edip de güzel güzel salih amellerde bulunanlara Hz. Allah diyor ki:

 

“Onları müjdele!”

 

Ne ile?

 

جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُۜ

 

Altlarından ırmaklar akan cennetler.” (Bakara Suresi, 25)

 

Şırıl şırıl dinlemesi ile her şeyi ile bakması, seyretmesi bir güzel olan dünyadaki nehirlerden hiçbirine benzemeyen…  Var mı dünyada böyle bir nehir? Ben onun özelliğinin bir tanesini söyleyeyim. O nehrin yatağının akıp gittiği yer yani yuvası diyelim, değil mi? Yani yatak derler ona. Son derece güzel bir altından yapılmıştır ve onun kokusu, o cennetin toprağının kokusu misk kokusundan daha güzel. Yetmez mi size bu kadar müjde? Böyle bir cennet ile Müslümanlara müjdele diye buyuruyor Hz. Allah. Cennetin güzel kokuları bir ahiret yılı itibariyle bir aylık mesafeden duyulacaktır. Ama iman etmeyenler bunu hiç duyamayacaklardır, aziz Müslümanlar!  Ahiret yılı itibariyle bir aylık mesafe demek belki dünya senesi itibariyle birkaç milyar sene uzaklıktan duyulacaktır. Ama iman etmeyenler bu kokuyu duyamayacaklardır, o cennetin güzelliğini göremeyeceklerdir. Cenâb-ı Allah hepimizi masun mahfuz buyursun. Hz. Allah sorgusuz sualsiz cennete girenler zümresine cümlemizi ilhak buyursun.

Top