Hıristiyan âleminin Hz. İsa’yı ilahlaştırması, O’nu ilah veya ilahın bir unsuru olarak kabul etmeleri, Şiilerin Hz. Ali ve O’nun soyundan gelenlere aşırı derecedeki bağlılıkları...
Hıristiyan âleminin Hz. İsa’yı ilahlaştırması, O’nu ilah veya ilahın bir unsuru olarak kabul etmeleri, Şiilerin Hz. Ali ve O’nun soyundan gelenlere aşırı derecedeki bağlılıkları... aslında sevginin dozunun kaçırılması ve ifrat derecesine yükseltmesinden başka bir şey değildir.
Allah Teâlâ: “De ki: ‘Ben de sizin gibi bir beşerim, ancak (aramızdaki tek fark) bana vahyediliyor olmasıdır’ ”(1) ayetinde, Habîb-i Edîbi (s.a.s)’nin beşerî yönüne vurgu yapmıştır.
Rivâyete göre Habeşistan’a hicret eden müslümanlardan biri Rasûlullah (s.a.s)’la karşılaşır karşılaşmaz, derhal secdeye kapanır. Bu hali gören Allah Rasûlü, ona hemen kalkmasını söyledi ve:
- Bu davranışınla sen ne yapmak istiyorsun? buyurdu. Sahâbi:
- Ya Rasûlallâh! Habeşistan halkını gördüm ki; Necaşi’nin huzurunda, ona saygıları sebebiyle yere kapanıp secde ediyorlar. Ben kendi kendime düşündüm ki, böyle bir saygı tezahürüne Allah’ın Nebisi her insandan daha fazla layıktır. O halde O’na karşı biz neden böyle saygı göstermeyelim, diyerek bu davranışta bulundum, dedi.
Bu samimi sözler üzerine Rasûlullâh (s.a.s), İslam dininin insana verdiği değeri ifade eden şu tarihi sözünü söyler:
- Hayır, Allah’tan başkasına asla secde edilmez. Eğer insanın insana secde etmesi caiz olsaydı, kadının kocasına secde etmesi emredilirdi.(2)
Bu olay ve hadisten de anlaşılıyor ki, Hz. Peygamber, diğer herhangi bir insanın kendisinin dahi ilahlaştırılmasına veya o derece bir saygı tezahürüne katiyen müsaade etmemiştir.