Saniyeler, dakikalar, saatler, günler, haftalar, aylar ve seneler süratle akıp gidiyor. Ömür bitiyor. Sanki, kabre, mahşer ve hesap gününe süratle koşarak gidiyoruz. İşte üç aylar ve işte mirac ve isrâ gecesi kapımızı çalıyor. Ey insanlık ben geldim. Hazır olun çabucak yolcuyum gideceğim, bu geceyi değerlendirin diyor. Şüphesiz ki bu geceyi anlatan ayetler ve hadisler bize çok şeyler hatırlatırlar. Bu olayın içinde neler neler vardır. Mânevi zevkler ve lezzetler vardır. İlâhi ziyafetler vardır. Bunların çok azı bize bildirilmiştir. İnkâr edenlerin havsalası bunu anlayamamış kavrayamamıştır. Mü’minlerin ise imânları sağlamlaşmış, Cenâb-ı Allâh’ın kudret ve kuvveti karşısında hayranlıklarını dile getirmişlerdir. Böyle mübârek geceler günler birer ihtifale dönüştürülmeli, acılar, sıkıntılar, zulümler içerisinde kıvranan insanlığa ışık tutmalıdır.
İsrâ, geceleyin yürütme, mirac da yerden yükseklere doğru çıkma vasıtası veya âletidir. Yaratıcı günleri, geceleri aynı güzellikte ve mübâreklikte yaratmıştır. Ama bazı günlere gecelere ayrı ayrı özellikler vermiştir. Hikmetinden dolayı onları mübârek kılmıştır. Bu gece Recep ayının 27. gecesidir. Yüce Rabbimize sonsuz hamd ve şükürler olsun ki bu geceyi idrak etmek de nasip olacaktır. Tabii ki bu geceleri idrak etmek en büyük mutluluktur. Cenâb-ı Allâh’a ibâdet ve taatle, af ve mağfiret dilemekle bu geceyi değerlendirmek ne kadar güzeldir. Mirac gecesinde bir mucize tecelli etmiştir. Mucize teknolojinin yapamadığı ve yapamayacağı şeydir. Cenâb-ı Allâh’ın peygamberlerine ihsan buyurduğu olağanüstü durumlardır. Mirac gecesine ve diğer mübârek gecelere üstünlük kazandıran da bu müstesnâ olayların bu gecede vuku bulmasıdır. Müslümanların da bu geceleri her yıl dönümlerinde hatırlayıp hem ibâdetle geçirmeleri hem de nefis muhasebesi yapmaları güzel olacaktır. Yoksa kadir ve kıymetini bilmedikten sonra onlarca kadir gecesini, onlarca mirac gecelerini geçirmenin ne anlamı olur? Bu mirac olayı, o günkü Müslümanların, bu günkü ve yarın ki Müslümanların imtihan oldukları ve olacakları muazzam bir hadisedir. Bu olay hicretten on sekiz ay önce meydana gelmiştir. Bununla Cenâb-ı Allâh yeryüzünde bunalan, sıkılan elçisini teselli etmiştir. Mekke müşriklerinin amansız sıkıntıları, yakınlarından olanlardan birkaçının ölümü, yeryüzünü O’na sıkıntılı hale getirmişti. Rabbimiz Habîbini teselli etmek istedi. O’na yardım etti, huzuruna çağırdı. Oradaki nimetleri, kudretini gösteren birçok şeyi, cenneti, cehennemi, peygamberlerden bazılarını gördü. Onlarla selâmlaştı ve hasbihâl etti, hal hatır sordu. Onlar da o peygambere hoş geldin dediler ve gıpta ettiler. Kendilerine nasîb olmayan bu davetten hayrete düştüler ve hem de sevindiler. Kendisine Cennet ve Cennet nimetleri gösterildi. Onlardan ashâbına getirmek istedi. Lihikmetin bundan vazgeçti. Cehennemliklerin azaptan dolayı böğürmelerini, mânâsız şekilde hayvanlar gibi ulumalarını işitti ve onların bu korkunç durumlarını gördü.
Cenâb-ı Allâh buyuruyor; kulunu bir gecede Mescid-i Haramdan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksa’ya ayetlerimizden bazılarını göstermek için götüren Allâh, her türlü eksikliklerden uzaktır. Şüphesiz O, işitendir, görendir. (İsra Sûresi-1. Âyet)
İsrâ olayı şöyle olmuştur; bir gece Peygamber Efendimiz, Mescid-i Haram da iken, Cebrâil gelir, Efendimizin göğsünü yarar, kalbini çıkarır. Kalbi zemzemle yıkar, îman ve hikmetle doldurur ve eski yerine kor. Kendisine binmesi için merkepten büyük, katırdan küçük olan Burak getirilir. Ona bindirilirler, Mescid-i Aksâ’ya giderler. Orada bütün peygamberlere imam olup namaz kıldırırlar, sonrada göklere çıkarlar. Bu katlarda peygamberlerle karşılaşırlar. Bunlar:
Birinci kat semada Adem (a.s.)dır.
İkinci kat semada Yahya ve İsa (a.s.) larla merhabalaşırlar.
Üçüncü kat semada Yusuf (a.s.)
Dördüncü kat semada İdris (a.s.)
Beşinci kat semada Harun (a.s.)
Altıncı kat semada Musa (a.s.)
Yedinci kat semada İbrahim (a.s.)’larla karşılaşırlar. Her birisiyle hoşbeş ederler, merhabalaşırlar ve selâmlaşırlar.
Burada bir hususa işâret etmek lazımdır. O katlara izin ve müsaade alınmadan girilmemiştir. Her kata varınca Cebrail (a.s.) kapıyı çalar gibi tak tak vurur. İçerden bir ses gelir “kim o” denir. Cebrâil diye cevap verilir. Yanında kimsenin olup olmadığı sorulur. O da yanında peygamberimizin olduğunu haber verir. Görevli gök ehli melekler, O’nun görevli olarak gönderildiğinden henüz bilgileri yoktur. Buna ait soruyu sorarlar, evet cevabını alınca içeri buyur edilir. Her kattaki peygamber hüsn-ü kabul ile O’nu kabul ederler. Sonra diğer katlara intikal ederler. Ne zaman ki bu katlar yedi kat biter oradan daha öterle yolculuk devam eder.
Ve nihâyet Sidret-ül münteha. Orada çeşitli iltifatlara nâil olur. Zâhiri ve bâtını nehirler, ırmaklar görür. Oradan da Beyt-i Ma’mur kendisine gösterilir. İbadet eden melekleri görür. Kimisi kıyamda kimisi rükûda, kimisi secdede, kimi tesbih ve zikirdedir.
Mirac olayı büyük bir olaydır. Bu gecede elli vakit namaz farz kılınır. Dönüşte Hz. Musa ile karşılaşır onunla konuşur, kendisiyle istişare ve git geller neticesinde beş vakitte karar kılınmıştır.
Cenâb-ı Allâh’ın Peygamberi aracılığı ile ihsân edilmiş olan namaz ve Bakara Sûresinin son ayetleri bizi derinden derine düşündürmeli, özellikle namaz üzerinde her Müslüman titizlikle durmalıdır.
Zülcenâheyn Makalât (08/08/2007)