Maddi dünyamızın mevsimleri var olduğu gibi; manevi dünyamızın da mevsimleri vardır. Ramazan'ın girmesiyle birlikte kainatta adeta manevi bir mevsim değişikliği olur. Ramazan, manevi dünyamızın baharıdır, yazıdır. Kâinat şenlenir, dünya Cennetten kopup gelen bir hava ile dolup taşar. Melekler mü'minlerin çevresini sarar. Melekler, Ramazan ayında Hak huzurundan müjdeler getirir, kâinatın Rabbinden selâmlar ve mağfiret getirir, mü’min kalplere, İnananların yürekleri emniyet ve sukun duygularıyla dolup taşar. Mukaddes kelâmın nazil oluşunun yıldönümünü mü'minlerle birlikte cinler, melekler, ağaclar, çiçekler, böcekler, kurtlar, kuşlar, deniz, kara ve gökyüzü kutlar. Görünen ve görünmeyen âlemlerde bir bayram havası yaşanır.
Mü'minler, bu mübarek zaman dilimini fırsat bilerek değerlendirirler. Rablerine olan kulluklarını ve acziyetlerini apayrı bir şekilde gösterirler. Tam bir ihlâs ve şuurla ibadet ve taate koşarlar. Ramazan her yönüyle bir ibadet mevsimidir. Her mü'min namazı, orucu, iyilikleri ve duâsıyla bu rahmet ve bereketten nasibini almaya çalışır. Bilerek veya bilmeyerek yapmış olduğu günahları için Allah'tan af diler. Rabbine niyazda bulunur. Cenâb-ı Hak da kulunun bu samimi dua ve niyazını karşılıksız bırakmaz, günahlarını affeder, rahmetiyle muamele eder.
Bu gayretin neticesi elbette karşılıksız kalmayacaktır. Oruç tutup, Ramazan ayını bir kulluk şuuru içinde geçirenler pekçok nimete mazhar olurlar.
Bu ayın Cenâb-ı Hak katında müstesna bir yeri vardır. Ubâde bin Samit naklediyor: Ramazan ayının başladığı bir günde Resulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
"İşte bereket ayı olan Ramazan geldi. Artık Allah'ın rahmeti sizi kuşatır. O ay, yeryüzüne bol bol rahmet iner. Günahlar affedilir. Dualar kabul olunur. Allah sizin iyilik ve ibadette yarışmanıza bakar da, bununla meleklerine karşı iftihar eder. Öyle ise kulluğunuzla kendinizi Allah'a sevdirin. Asıl bedbaht olan da, bu ayda Allah'ın rahmetinden nasibini alamayandır."(1)
Selmân-ı Fârisî (r.a.) naklediyor: Resul-i Ekrem Efendimiz(s.a.s) Şaban ayının son günlerinde bize irad ettiği bir hutbede şöyle buyurdu:
"Ey insanlar büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başınızın üstüne düştü. Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır. Allah o mübarek ayın gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde nafile namazı meşru kıldı. Bu ayda küçük büyük bir hayır yapan insan, başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır. Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farz yerine geçer. Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı da Cennettir. Bu ay yardımlaşma ayıdır. Bu ay mü'minlerin rızkını arttıracak aydır. Bu ayda her kim oruçlu bir mü'mine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve Cehennemden kurtulmasına sebep olur. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmeden onun kadar sevaba kavuşur."
Ashâb-ı Kiramdan bazıları, "Ya Resulallah, hepimiz oruçluya iftar edecek bir şey bulup verecek durumda değiliz" dediler.
Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz Aleyhissalâtü Vesselam, "Allah bu sevabı bir tek hurma ile, bir içim su ile, bir yudum süt ile oruçlu mü'mine iftar ettirene de verir" buyurdular ve hutbelerine şöyle devam ettiler:
"Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da Cehennemden kurtuluştur.
Bu ayda kim kölesinin (işçi ve hizmetçisinin) işini hafifletirse, Allah da onu affeder ve Cehennemden uzak tutar.
Bunun için bu ayda şu söyleyeceğim dört hasleti fazlasıyla bulundurmaya çalışınız. Bu dört hasletten ikisi ile Rabbinizi razı edersiniz, diğer ikisinden ise hiçbir zaman ayrı kalamazsınız.
Rabbinizin rızasına sebep olan hasletlerin birisi, kelime-i şehadete devam etmeniz, diğeri de Allah'tan mağfiret dilemenizdir.
Vazgeçemeyeceğiniz iki hasletin biri Allah'tan Cenneti istemek, diğeri de Cehennemden Allah'a sığınmaktır.
Her kim oruçluya bir yudum su verirse, Allah da ona benim mahşerdeki havuzumdan öyle bir su içirecektir ki, Cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir.(2)
Kaynaklar:
(1) et-Tergib ve't-Terhîb, 2:99.
(2) A.g.e, 2:94.