Abdullah Demircioğlu Hocamızla, 26.05.2015 tarihli "Hadislerle İnsanlığa Sesleniş" dersinden alıntılanmıştır.
Cenâb-ı Allah celle ve a‘lâ hazretlerinin Sevgili Habibi’nin mübarek sözleri olan hadis dersimize, onun rıza-yı şerifini kazanmak maksadıyla bugün de başlıyoruz. Cenâb-ı Allah bu münasebetle bizlere hayırları fetheylesin, şerleri defeylesin hastalarımıza şifalar, dertlilerimize devalar, nâmuradları olanların da muradlarını ihsan eylesin. Peygamber Efendimizin (a.s) şefaatine cümlemizi nail eylesin.
Evet, dersimizde uzun zamandan beri sizlere dua yazdırmamıştım. Bugünkü ders için öyle niyet ettim. Birkaç dua yazdırmak istiyorum. Bizleri ilme, amel-i salihe teşvik eden kısa bir hadisle başlayıp devam edelim inşallah. Peygamber (s.a):
أَحَبَّ الْأَعْمَالِ إِلَى اللَّهِ أَدْوَمُهَا وَإِنْ قَلَّ
“Cenâb-ı Allah katında işlerin en sevimli olanı az da olsa devamlı olanıdır.”(1) buyuruyor. Kolaylık olması açısından Türkçe okunuşunu yazdım ancak Arapça okunuşuna göre yazmamız mümkün değildir. Bunun için batılılar transkripsiyon denilen bir şey icat ettiler. Misal; işte böyle yazılırsa ayın olur, şöyle yazılırsa gayın olur şeklinde bir düzenleme yapmışlar. Hadisimize dönecek olursak bu hadis kısa ama öz bir hadis-i şeriftir. Hadiste geçen “الْأَعْمَالِ/a‘mâl” amel kelimesinin çoğuludur. “أَحَبَّ الْأَعْمَالِ” amellerin en sevimlisi demektir. Bazen “اَلحُبُّ فِي اللهِ/Allah için sevmek” tabirini kullanırız. Ayrıca Araplar “مَحْبُوبٌ/mahbûb” tabirini kullanırlar. Türkçemizde sevilmiş, sevilen manasına geliyor. Bizler de sevgili Peygamberimize salât ü selam getirirken:
اَلصَّلاَةُ وَالسَّلاَمُ عَليْكَ يَاحَبِيبَ اللهِ
“Ey Allah’ın sevgilisi, salât ve selam senin üzerine olsun!” diyoruz. Hadisi hem İslâmi ameller hem de dünyevi işler manasında düşünebiliriz. Misal beş vakit namaz kılıyoruz ama nafilelerle de iştigal ediyoruz. Kur’ân okuyoruz ama sadece Ramazan ayında değil. Hiç olmazsa günde veya haftada bir cüz okumamız ne kadar güzel olur. Yani az bile olsa onu aksatmadan yapabilmeliyiz. Bu misalleri çoğaltabiliriz. Devamlı olması şartıyla ara ara iyilikler yapmak hayır üzere amellerdendir. Dünya işleri de böyledir. Bir insanın dükkânı olsa bir ay açsa bir ay açmasa ne olur? Müşterilerini kaybeder, kazancında da bir bereket olmaz. Demek ki devamlılık önemlidir. Allah’a tevekkül eden, ticaretini yapan ve ticaretinde doğruluktan ayrılmayan, hem kendi, hem ailesi hem de insanlığa hizmet içinde olanın Allah kazancına bereket verir. Dünya işlerimizde olsa, ahiret işlerimizde olsa, az bile olsa devamlı olan şeyde bereket vardır. Bir gece sabaha kadar ibadet et, sonra hiç namazın yanına uğrama, olmaz!
İçerisinde bulunduğumuz Ramazan ayı da duaların en fazla Allah katında kabul göreceği aydır. Zaten Ramazan on bir ayın sultanıdır. Ayların efendisi en mübareğidir. Ramazan orucu daha önceki milletlere farz kılındığı gibi Ümmet-i Muhammed’e de farz kılınmıştır ve içerisinde bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi bulunmaktadır. Bu ve bunun gibi özel gecelerin de ihyası başkadır. Bunları Allah fırsat olarak vermiştir. Hayır, bereket ve meleklerin indiği Kadir gecesinde sabaha kadar ibadetle meşgul oluruz. Bu gecelerde ibadetlerimiz daha çok olur. Ancak sadece bu gecelerde ibadet edip, yorulup ondan sonra da ibadetin semtine uğramazsak olmaz.
Bu hadis Peygamberin prensiplerini öğrenmek amacıyla seçtiğim kısa hadislerden biriydi. Bazen soruyorsunuz bunu kim rivayet etmiş diye. Bu hadisi rivayet eden, yani ilk duyan Hz. Âişe’dir (r.anhâ). Ondan sonra da şeyhân rivayet etmiştir. Şeyhân kimdir? Onlar, İmam Buḫârî ve Müslim’dir. Aslına bakarsanız bu hadis hakkında sayfalarca şey söylenebilir. Bizim Cenâb-ı Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmemiz, kulluk yapmamız, o şekilde samimi olmamız gerekir. Tabi ki biz Cenâb-ı Allah’ı göremiyoruz ama onun bizi gördüğüne inanarak ibadetimizde titizlik göstermeliyiz. Yine geçen dersimizde gördüğümüz hadislerden bir tanesi de şöyleydi: “Sizden aşağı durumda olanlara bakınız. Yukarıda olanlara bakmayınız. Bu şekilde davranmanız Cenâb-ı Allah’ın sizin üzerinize olan nimetine şükretmenize vesiledir.”(2) Bu hadis bünyelere, vücutlara, kalplere hâkim olan bir kanun gibi değil mi? Peygamber (s.a) kendi hevâsından konuşmuyor. Az sözle çok manalar ifade ediyor. Bu özelliği ona Cenâb-ı Allah vermiştir. Peygamber (s.a) bu hususta şöyle buyurmuştur:“أَدَّبَنِي رَبِّي فَأَحْسَنَ تَأْدِيبِي” “Beni Rabbim terbiye etti ve terbiyemi de çok güzel yaptı.”(3) Tabi edebiyatçıların en zirvesinde olan gelmiş geçmiş ve bundan sonrada gelecek ne kadar edebiyatçı varsa toplansalar, onların edebiyatı Hz. Peygamber’in (a.s) ayak topuklarını geçemez. Geçen dersimizde de söylemiştik. Allah Kur’ân-ı Kerîm’de de “Ona salât ü selam getirin!” buyuruyor. O halde şimdi bizler de bir salât ü selam okuyalım.
اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍوَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
اللَّهُمَّ بَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى إِبْرَاهِيمَ وَعَلَى آلِ إِبْرَاهِيمَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ (4)
Burada zaman zaman salât ü selam getirmenin faziletini anlatıyoruz. Ne kadar çok Peygamber’e (a.s) salât ü selam getirirsek bizim için o kadar iyi olur. Çünkü bize aynı şekilde mukabelede bulunduğunu beyan ediyor. Salât ü selam getiren kişiye Peygamber (s.a) hürmetine on hasene yani on sevap yazılır. Aynı zamanda da on tane küçük günahı affolunur. O bakımdan dikkat ederseniz eskiden İstanbul’da büyük camilerde Buḫârî okutulurmuş. Sanki Peygamber (s.a) o meclislerde imiş gibi. Okutulan bu hadisler hürmetine Devlet-i Âl-i Osmâniye’nin belalardan, musibetlerden, düşman tasallutundan bir paratoner gibi korunduğuna dair inanca sahiptiler. Bu da doğrudur. Salât ü selam öyledir. Hatta ve hatta size söyleyeyim namazlardan sonra bazı bölgelerde “Salâtü Tüncînâ” okunuyor. Ben de bu güzel âdeti burada yeniden yeşerttim. 80’li yıllardan beri kıldırdığım namazlardan sonra okuyorum. Peki, neden okunuyor? Bu dua sebebiyle, mevcut âmin diyenlerin oradaki belalardan, musibetlerden korunmasına vesile olsun diye. Vesile sebeptir. Peygamber (s.a) vesile ediliyor mu? Evet, dua ederken onun hürmetine Ya Rab! Bizi affeyle, bizi düşmanlardan koru, deniliyor. Tabi bu konuda ayetler de var. Bazı kimseler çıkıp Peygamber (s.a) hakkında konuşuyorlar. Ama onlar İslâmiyet’i bilmiyorlar. Geçmiş milletler -özelikle de Yahudiler, Hıristiyanlar- azılı, korkunç ve galebe edemeyecekleri düşmanlarla karşılaştıkları zaman el açıp “Ya Rab! Ahir zamanda göndereceğin peygamber hürmetine bizi bu düşmanlara karşı muzaffer eyle.”(5) diye dua ederlerdi. Kur’ân’da bu ayet-i kerime var. Cenâb-ı Allah da dualarını kabul ederdi. Peki, sonra ne olmuş? Bunlar felaketten kurtulduktan sonra bu yaptıkları duayı unutmuşlar. Ancak Allah celle ve a‘lâ hazretleri unutur mu? Unutmaz. Ne zaman ki Hz. Peygamber (s.a) peygamber olarak gönderildi, onu inkâr ettiler, ediyorlar. Demek ki Hz. Peygamber (s.a) vesile kılınıyordu.
1 Buhârî, Îmân, 32.
2 Müslim, Zühd, 9.
3 Süyûtî, Câmiu’s-sağîr, 1/12.
4 Buhârî, Da‘avât, 32; Müslim, Salât, 66; Ebû Dâvûd, Salât, 178-179.
5 Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Ebî Bekr b. Ferh el-Kurtubî, el-Câmi‘ li ahkâmi’l-Kur’ân, thk. Ahmed el-Berdûnî, İbrahim Atfîş (Kahire: Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyyeti, 1384/1964), 2/29.