Bazı büyükler şöyle der: “Sakın, sonunda özür dileyecek işi yapma.” Ama bu kelâm benim için değil. Kürsüye çıktığım an sizleri göremiyorum. Sözlerimi sarf ettikten sonra kalp canibimde kimseyi bulamıyorum. Dolayısıyla hata ettiğim, yüzüne bakamayacağım ve özür beyan edeceğim şahsı göremiyorum. Bu..
Uhud savaşında Rasûlullah, üzerinde "korkaklıkta utanç, ileri gitmekte şeref var, kişi korkaklıkla kaderden kurtulamaz" yazılı bir kılıcı eline alarak: "Bu kılıcın hakkını kim verir?" diye sormuş, Ebû Dücâne de kılıcı alarak savaşmıştır...
Bidayette tasavvuf sofi bir can olmağa derler Nihayette gönül tahtında sultan olmağa derler..
Hâl tasavvuf ıstılahlarındandır. Hâl kelimesi lügatte; değişme manasına gelir. Sûfilere göre hâl, kulun kastı, celp etme teşebbüsü, kazanma isteği olmadan kalbe gelen neşe-hüzün, rahatlık-sıkıntı, şevk-dert, heybet-heyecan gibi manalardır...
Tasavvuf ıstılahlarından heybet ve üns; kabz ve bastın üstünde iki hâldir. Nitekim kabz havfın üstünde bir mertebe, bast da recânın üstünde bir derecedir...
Esip muhabbet yeli Vecde getirsin dili Söylesin can bülbülü Hardan olsun gülümüz Muhabbet rüzgârı esince gönül vecde gelir. Can bülbülü söyleyince de dikenlerden güller açar. Sevgi, insan için, insanlık için sanıldığından daha önemli bir değerdir ve önemli bir manevi güç kaynağıdır...
Muhammed b. Hâmid anlatıyor: “Can çekişirken Ahmed b. Hadraveyh’in başucunda oturuyordum. Yaşı doksan beşi bulmuştu. ..
Orhan Gâzi devri Osmanlı evliyâsından. Âzerbaycan'ın Hoy şehrinde doğdu. 1275-1350 (H.674-750) yılları arasında yaşadığı tahmin edilmektedir...
Tarih boyunca bütün insanlık ve medeniyetler için, vahşî dünyanın en yırtıcı canavarları ile teknolojinin en tahripkâr silahları bile, yerince ve yeterince eğitilmemiş bir toplumun cahil birey ve barbarları kadar yıkıcı ve tehlikeli olmamıştır. Dinî ve medenî terbiyesi verilmemiş, yerince ve yeteri..
Şunu iyi bil ki, miskin ve zavallı olan bu kulun önünde, can çekişmenin dışında, karşılaşacağı keder, korku ve azaptan başka hiçbir şey olmasaydı bile sadece ruhunun çıkış anındaki sancılar onun hayatını zehir etmeye, neşesini kaçırmaya, onu gafletten uzaklaştırmaya yeterdi...
Fetâ; nefsinin işlerini tedbirden, malından ve evladından geçip hepsini, bütün varlığın sahibi yüce Allah'a hibe ve feda eden kimsedir. Aslında hibe ettiği şeyler kendisine ait değildir; onlar yüce Allah'ın olup şu âyette istenen yolda harcanmıştır: “Şüphesiz Allah, müminlerden, kendilerine cenneti..
Sütannesi Halime Hatun yemin ederek der ki: “...[Muhammed (a.s)], sütkardeşi [Abdullah] ile birlikte evlerimizin arkasında küçük kuzu-larımızın yanında bulundukları sırada, sütkardeşi telaş ve heyecanla koşarak bize geldi. Bana ve babasına:..
Osmanlı âlimlerinden. Meşhûr Muhammediyye adlı eserin müellifi. İsmi, Yazıcızâde Muhammed Efendi olup, babası Yazıcı Sâlih’dir. Babası, devlet hizmetinde kâtip olarak çalıştı. Ârif, münevver bir zât olup, ilm-i nücûma dâir beş bin beyte yakın mesnevî tarzındaki Şemsiyye isimli eserini, Ankara'da Dev..
Allah yoluna can koyanlar, varlıklarını dağıtırlar. İşleri, halka huzur getirmektir. Ganimet toplar, halka dağıtırlar. Onların aldığı ganimet, Allah'ın fazlıdır. Onu alır, ihtiyaç sahiplerine karşılıksız verirler. Darda kalmışları sıkıntıdan kurtarırlar. Borcunu ödemekten çaresiz kalanlara yardı..
Ten kafese benzer. Girenlerin, çıkanların, insanla dostluk edenlerin aldatmasıyla can bedende dikendir. Bu, “Ben senin sırdaşın olayım” der. Öbürü “Hayır, senin akrânın, emsalin benim.” der...