Kazançlarınızı zayi etmemeye dikkat edin. İbadet ediyorsun. Allah’ı zikrediyorsun. Cenâb-ı Hakk sana bir nur, bir sevap veriyor. Bunu küfür, yalan, gıybet vesair ile sen zayi etmiş oluyorsun. Nasıl ki bir tacir kazanıp da akşam olunca 300-500 lira kazandığı halde meyhaneye, kumara şuraya buraya gidip de o kazancı, yüzlerce binlerce lirayı zayi ettiği gibi siz de efendim, çalışıp ibadet eder, kazanç yapar lakin sonra kalp kırar, ailevî durumda, komşu ihvan arasında bir saygısızlık, gıybet, iftira gibi şeyler yaparak bu kazançlarınızı kaybederseniz… Her gün kazan, her gün kaybet bir sermaye yapılamaz. Ondan sonra da efendim, ben şu zamandan beri çalışıyorum da bir şeye nail olamadım, bir şey kazanamadım diye şeyhine, tarikine, pirine bahane bulmaya lüzum yoktur.
İnsan itikat edecek. Benim mensubum olduğum tarik bütün tariklerin alâsı, şeyhim zamanın en ileri adamıdır diye. Allah rızası için itikat edecek, sevecek hizmet edecek ve her zaman teveccüh edecek. Kalbini o çeşmeye dayayıp, o çeşmeden feyzini, nurunu almak suretiyle ilerleyecek, yevmî derslerine devam edecek, rabıta etme, itikat etme, teveccüh etme, dersini çekme, zamanın kutbunun dizinin dibinde de otursan bir şey, bir fayda, bir menfaat alamazsın. Her şey itikada, muhabbete ve devama, sebata bağlı.
Kazançlarınızı zayi etmemeye dikkat edin. Sonra bazen insanın feyzini çalarlar. Onun için başka meşayihlerden, başka tariklerden her nerede olursa olsun, daima şeyhini karşında alnının çatını alarak konuşmak ve onlarla beraber oturmak lazım. Yoksa yankesiciler cebindekini derhal nasıl çalıverirler, buna da dikkat edin.
Daima meşâyıhını karşında tutacaksın. Bir ihvanımız -biraz anlayışlı, kalp gözü uyanık- Hacı Bayram Veli’de cenaze namazı kılarken yanında bir kalp hırsızı. Efendim, başlamış feyzini çalmaya cenaze namazı kılarken…
“Ayıktım, hemen teveccüh, rabıta ettim” diyor. Namazdan sonra yanıma geldi, bana: “Baba, böyle böyle… Cenaze namazındayken feyzimi çalıyorlardı” dedi. Bu feyiz hırsızlığı var, buna inanın. Adamın feyzini de çalarlar.
Geçende İstanbul’da iki tane hanım nakşî meşâyıhına gitmişler. “Allah rızası için ziyaretine gidelim” demişler. Ziyaretine gitmişler. O mübarek adam da bu iki kadının cebinde ne var ise feyizlerini, ruhlarının tamamını soymuş almış. Başka tarikten keşfi açık bir kadın, bir hanım geçerken bunları (bizim ihvanı) görüyor. “Vah size, ne olmuş. Harap olmuşsunuz. Sizde ne feyiz, ne aşk kalmış, sizi soymuşlar” demiş. Pişman olmuşlar gittiklerine. Ondan sonra geldiler. Neyse biraz kalplerine baktık da kalpleri feyizlerini aldılar, düzeldiler. Yine gittiler. O keşfi açık olan başka tarikin hanımı bunları görünce: “Ha! Neyse kurtulmuşsunuz. Yakayı kurtarmışsınız” demiş.
Yani bunlar böyle. Bu gibi haller var dikkat edeceksiniz. Daima meşâyıhına teveccühte, rabıtada bulunacaksınız. Hatta kitaplarda yazıyor. Hz. Ebû Bekr Sıddîk (r.a) hicap edermiş. Tuvalete gittiği halde tuvalette bile Rasûlullâh Efendimizi (s.a.s) hatırlar unutmazmış da hayâ edermiş ki ben böyle tuvalette bile unutamıyorum diye. Yani rabıtayı, teveccühü esas edin. İnsan daima meşâyıhını teveccüh ve rabıtasında tutmalı, kiminle konuşursa konuşsun ayık olmalıdır.
Kaynak: ``Halisa ve Seçkinleri´´ Vesile olanlara teşekkürü borç biliriz.