İntisabının hemen akabinde Hacı Muhammed Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri Hacı Mustafa Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretlerine "Üç etek entari giyeceksin, eline baston alacaksın, bu kıyafetle Malatya'da dolaşacaksın" der.
O da şeyhinin emri üzerine entariyi giyip eline bastonu alıp bu kıyafetle Malatya'da dolaşmaya başlar. Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri o zamana kadar "Ceddim Hazreti Muhammed Mustafa Sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz sakalını hiç kazıtmamış" diyerek hiç sakalını kesmemiş. Aynı zamanda o genç yaşta sakal, üç etek entari ve elinde baston, bu halini gören hanımı "Eyvah, bu günleri de mi görecektim" diyerek, elini dizine vurup dövünmeğe başlamış. Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretlerine Malatya'nın halkı "Bu ne biçim kıyafet, bu yaşta bu şeyh mi olmuş" diye gıyabında veya kulağı duya duya söylenmeğe başlamışlar. Bu durumdan biraz sıkılmış olan Hacı Mustafa Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri "Ben de bu memleketi bırakır, pir efendimizin yanına Bağdat'a giderim" düşüncesi ile evinden ayrılır ayrılmaz, pir efendimizin ruhaniyeti Karşısına dikilip "Dön, evine git" diye kendisini geri evine çevirir. O gece hanımı Ümmühan Hanımefendiyi "Hangi elinle dizine vurdun, onu keselim mi" diye rüyasında korkuturlar, o da bu hareketin yanlış olduğunu anlar.
Hacı Muhammed Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretlerinin Hacı Mustafa Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretlerine bu kıyafetle gezip dolaşması nefsinin kırılması ve imtihan için olduğu sonradan anlaşılır.
Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri, Şeyhi Hacı Muhammed Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri ile alakalı bir anısını şöyle anlattı:
Bir tarihte Hacı Muhammed Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri evime geldi. Sohbetleri esnasında Hacı Muhammed Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretlerinin sözlerini tam manası ile kavrayamamışım ki Hacı Muhammed Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretlerine hitaben "Efendim ben şeriattan ayrılamam" dedim. Benim bu lafıma canı sıkılmış olacak ki kalkıp evde şöyle bir dolaştı, o anda bana evvelce hediye ettiği takkeyi almış ve beni de Malatya kutupluğundan azletmiş. Bana bu takkeyi verirken Malatya'nın manevi kutupluğunu vermiş. O zaman ben çevrem ve ihvanlar tarafından çok saygı ve sevgi görüyordum. Takkenin benden alınmasından sonra bu eski sevgi ve saygı itibarımı kaybettim. Çok sıkıntılı günler geçirdim. Aradan epey zaman geçti. Durumu anladım ve kendisine şöyle bir mektup yazdım: Efendim ben sizi Muhyiddin Arabî gibi bir evliya olarak tanıyorum. O kendisini idam için hüküm veren kadıyı ve idam sehpasını altından çeken cellâdı affettirmedikçe cennete girmeyeceği söylenir. Ve affettirdiği anlaşılır. Benim de size karşı hatamı ve kusurumu maruz görüp af buyurun.
Mektubumu almış, bana mukabelede bulunmuş. Mektubun baş tarafında "Göndermiş olduğun kıymetli mektubunu aldım," selam, hal hatır sorma gibi sözler var. Fakat mektubun alt tarafına doğru "Ben seni nasıl affetmem, zaman gelecek kullarıma senden tecelli ve nazar edeceğim." diyordu. Bundan sonra eski sıkıntılı halim geçti.
Hacı Mustafa Hayri Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri Müritlik dönemine ait başından geçen bir olayı şöyle anlattı:
Bir gün nafile bir oruç tutuyordum. Bizim Malatya da herkesçe iyi tanınan (Meşayih bilinen) birinin dükkânına gittim. O zat da yakınları ile beraber dükkânda sohbet ediyorlarmış. Ben de sohbetlerine iştirak ettim. Biraz sonra bana bir kahve getirdiler. Ben de "Oruçluyum" dedim. Orada bulunanlar " Hayri Bey, olur mu hiç. Bu zatın ikramı reddedilir mi Nafile oruç değil mi Başka bir gün tutarsın" diye beni kahve içmeye ikna ettiler. Ben de kahveyi içtim. Bir müddet sonra dükkândan ayrıldım. Baktım durumum çok bozuk vücudumda bir ateş, bir sıkıntı, huzurum kaçmış "Bu da neyin nesi" diye kendi kendime söylenmeye başladım. Bu huzursuz ve sıkıntılı halim devam etti.
Akşam oldu, yattım rüyamda baktım ki aynı dükkâna varmışım ve o dükkândakilere teslim olmuşum. Onlar da beni önce dış çamaşırlarımdan başlayarak teker teker soyup benden alıyorlar, benim de hiç sesim çıkmıyor. Bana manen öyle elbise giydirmişler ki tepeden tırnağa mükemmel bir kıyafet, fakat bu kişiler ayağımdaki çizmelerimi velhasıl bütün dış ve iç çamaşırlarımı soyup aldılar. En son sıra iç çamaşırıma geldi, Onu da almak için uğraşıyorlar. Ben de iç çamaşırımı vermem diye iç çamaşırıma yapışmıştım. Onlar onu da almak istiyorlar. Böyle uğraşırlarken içeriye etine dolgun, esmer bir zat, yanında da kapalı bir hanım girdi. O zat onların benden aldıkları elbiselerimi ve cebimden almış oldukları paralarımı aynen bana geri verdi. Fazladan da kendisinden iki buçuk gümüş mecidiye harçlık verdi. Onlara birer tokat vurup dışarı attı.
Bir de uyandım ki çok neşeliyim, durumum düzelmiş. Çarşıya çıktım. Yanında derviş ile beraber sokakta giderken karşı yönde bize doğru rüyamda gördüğüm ve bir gün evvel dükkânına gittiğim O meşayih geliyordu. Tam bizim yanımıza gelince o yanımda bulunan derviş ona yavaşça "Böyle her gelene ilişirsiniz. İşte bazen de böyle elektrik çarkına çarpılırsınız" dedi, Adamın yüzüne baktım ki çok kötü duruma düşmüş, her şeyini kaybetmiş bir insan durumunda, meğer benim yanımdaki dervişin keşfi açıkmış. Beni nasıl soyduklarını aynen görmüş, akşam da rüya âlemindeki durumu da seyretmiş. Bana hiç bir şey açıklamadı.
Aradan zaman geçti şeyhim Hacı Muhammed Baba Kaddesallahu Sırruh Hazretleri ile karşılaştım. Durumu ona anlattım o da "Hayri o gelen zatı tanıdın mı?" dedi. Ben de "Hayır" dedim. "O İmamı Ali idi, yanındaki de Fatümat-üz-Zehra validemizdi. Gelip sana yardım ve himmette bulundular" dedi. "Hayri sende seyyidlik var" dedi.
Kaynak: ``Halisa ve Seçkinleri´´ Vesile olanlara teşekkürü borç biliriz.