Yeryüzünde birçok aşk kahramanları olmuş mesela Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre, Yusuf ile Züleyha, Aslı ile Kerem gibi. Ama içlerinden en çok Leyla ile Mecnun’dur benim aşklarından ilham aldığım her hikâyelerini okuduğumda heyecan duyduğum, kendimden bir parça bulduğum. Çünkü aşkları hal ile olmuş söz ile değil. Yaşamışlar, hissetmişler, yanmışlar ve onların aşklarını duyanlarında yüreklerini yakmışlar.
Şöyle bir hikâye var (tabi bir sürü var ama) hem çok hoşuma gider, hem de tebessüm uyandırır. Çocuksu gelir, saflık çağrıştırır bende. Oda şöyledir;
Mecnunun köyü ile Leyla’nın köyü arasında kavga başlar. Köylüler birbirlerini taşlarlar. Bizim Mecnun hemen Leyla’nın köylülerinin tarafına geçip kendi köylülerini taşlamaya başlar.
Halk tabi bunun görünce şaşırır ve mecnuna seslenirler:
-Yahu Mecnun! Ne yapıyorsun? Sen bizden tarafa taş atıyorsun, biz senin köylünüz.
Mecnun aşkın haline bürünmüş adam. Her şeyi ile maşukunda yok olmuş muazzam kişilik, cevap vermiş:
-Onlar Leylanın köylüsü, onlarda leylimden bir parça var!
Tabi bunları duyunca aşka âşık bizler dururmuyuz. Örnek almaya başladık her halimizde, yârimizde kaybolmaya çalıştık.
-Kimsin? diye sordu: “Sen’im dedim.”
-Burada iki benliğe yer yok dedim.
-Sen varsan bende sen de varım dedim.
Yok olmak istedim; gözünde kaybolmak, gönlünde yanmak istedim. Her an görmek istedim. Gördüğümdeki hissiyat nasıl anlatılabilir ki. Lügatta bildiğim bütün kelimeri unutmak ve sadece içinden bir kelime ayırmak adınıda aşk koymak. İşte bütün olay bu ona atfedeceğiniz her şey onda var.
Mevlana Celalettin Rumi Hz.lerinin de dediği gibi; ‘’Aşk önce sevilene, sonra sevene düşermiş.’’ Kendimden bilmem hiçbir şeyi. Ne gelirse yine senden gelir derim. Diyebilir mi ki masa kendini meydana getiren marangoza; “Ben kendim oldum, kendi kendime bu hale geldim” diye. Tabii ki hayır.
Nasıl ki masayı bu hale getiren bir marangoz var ise kalbinide bu aşka getiren bir maşuk vardır. Bütün bu narı-ı aşk onda var. Sen kendinden sakın ola bilme hiçbir şeyi. Eğer sen kendini bir tek bilecek isen maşukunda bil. O ne seviyorsa, sende onun sevdiği şeyleri sev. O neden hoşlanmıyorsa, sende ondan hoşlanma.
Mesela; Karadenizli mi? O zaman Karadeniz ezgileri dinle. Çerkes mi? Çerkes ezgileri dinle. Sırf o seviyor diye sevmediğin bir şeyi seviyorum dediğin oldu mu? Olsun, maşukun gönlü hoş olsun da varsın senin sevmediklerin sevdiklerin olsun. Yeter ki maşuğunun yüzünde tebessüm, gönlünde yerin olsun. Uzun lafın kısası cancağızım; Yok olsun benliğin, aşk olsun daim zikrettiğin. Gün gelipte huzurunda, Rabbin olsun şükrettiğin. Sözümüzü yine burada noktalarken şunlar dökülüversin dilimden.
Geçenlerde bir mum yakmıştım ta ezelden,
Dedim ki söndüğünde uzak diyardan yâr gelecek.
Daha mum sönecekte yâr gelecek,
Sanırım bu yazımız hep böyle sürecek.
Mumun etrafında pervane olan gönüllere selam olsun. Aşkımız daim olsun. Ömrümüz maşukumuzda can bulsun.
Vesselam.
***
Ensar GÖK
Bizi sosyal medyada paylaşın: