Muridan
Cenâb-ı Allah, Sekîneyi Müminlerin Kalplerine İndirdi.

Cenâb-ı Allah, Sekîneyi Müminlerin Kalplerine İndirdi.

Cenâb-ı Allah rahmetiyle bütün mahlûkatı kuşatmıştır. Kul da rahmete vesile olan yolları aramalıdır. Üç beş kişi bir araya gelince, Mevlâ’yı zikretmelidir.

  اخرج  مسلم والترميذى عن ابى هريرة رضىالله عنه وابى سعيد الخدرى  رضىالله عنه قال: قال رسول الله صلىالله عليه  وسلم ما من قوم  يذكرون الله تعالى الا حفتهم الملائكة  وغشيتهم الرحمة ونزلت عليهم السكينة وذكرهم الله سبحانه فيمن عنده


              “Ebû Saidi Hudrî’den Rivayet olunmuştur ki, Resûlullah (s.a.v.) şöyle buyurmuşlardır: Allah’ı zikreden hiçbir kavim yoktur ki, melekler onları kuşatmış, Allah’ın rahmeti onları bürümüş, üzerlerine “sekîne” inmiş ve Cenâb-ı Allah onları kendi nezdinde olan meleklerine övmemiş olsun.”  (Müslim ve Tirmizi, Ebû Hureyre’den rivayet etmiştir).

“Sekîne” ne demektir?  Sekîne kalbin Cenâb-ı Allah’a tam bağlılığı sayesinde korkudan uzaklaşıp, huzur içerisinde olmasıdır. Nitekim Ayette de şöyle buyurulmuştur:

 

هو الذى انزل السكينة فى قلوب المئمنين*

 

  "Cenâb-ı Allah Sekîneyi müminlerin kalplerine indirdi.”(1)

 

 

  Sekîneden maksadın, bir melek olduğu ve müminlerin kalplerine huzur ve emniyeti yerleştirdiği şeklinde tefsir edenler de olmuştur. Nitekim Hz. Ömer (r.a.) hakkında:

 

ان السكينة لتـنطق على لسان عمر

 

  “Muhakkak ki sekîne, Hz. Ömer’in lisanında konuşur.”(2) Sekîneyi akıl ile izah edenlerde vardır. İnsanı kötülüklerden, şehevî arzu ve isteklerden alıkoyan akıl, nimetlerin en büyüklerindendir. Zikirle kalbin huzura ereceğini işaret eden şu ayette buyuruluyor ki:

 

و تطمئن قلوبهم بذكرالله*

 

  “Onların kalpleri, Cenâb-ı Allah’ın zikriyle mutmain olur.”(3)

 

 

  Bu hal Resûlullah (s.a.v.)’ta, bilhassa vahyin inişi anında çok görülüyordu. Zeyd b. Sabit -ki vahiy kâtiplerinden idi- şöyle buyuruyorlar:

 

كنت الى جنب رسول الله صلىالله عليه وسلم فغشيته السكينة

 

  “Ben, Resûlullah (s.a.v.)’ın yanıbaşında bulunuyordum da onu sekîne kaplamıştı.”(4) Görülüyor ki bu öyle huzur ve rahatlıktır ki; Cenâb-ı Allah, onu istediği kullarının kalbine atar ve onu rahat ettirir. İşte bu hal Resûlullah (s.a.v.)’ta Kur’ân’ın inişi esnasında görülüyordu ki, dalma, gaybet ve sükûn halidir.

 

 

 İbn-i Mesut’tan gelen bir rivayette de:

 

السكينة مغنم وتركها مغوم

 

  “Sekînet hali ganimettir, onu terk etmek ise borçlanmaktır.”(5)

 

 

  Kelimeye rahmet manası da verilmiştir. Kelimenin, bunlardan başka manalara geldiğini söyleyenler de olmuştur. Fakat en önemli olanları bunlardır.

 

هوالذى انزل السكينة فى قلوب المئمنين ليزدادوا ايمانا مع ايمانهم*

 

  “Allah odur ki, imanları üstüne iman artırsınlar diye müminlerin kalbine manevi huzuru indirdi.”(6)

 

 

  Hudeybiye’de ağaç altında biat eden müminler hakkında da şöyle buyuruluyor:

 

فعلم ما فى قلوبهم فانزل السكينة عليهم*

 

  “Böylece kalplerinde olan sadakatı bildi de üzerlerine manevi huzuru indirdi.”(7)

 

 

  Yine Cenâb-ı Allah:

 

فانزل الله سكينته على رسوله وعلى المؤمنين*

 

  “Hani o kâfir olanlar, kalplerindeki taassuba (cahiliyet gayretine) sarıldıkları sırada Allah, Resulü’nün ve müminlerin üzerine manevi huzuru indirmişti.”(8)

 

 

  Görülüyor ki sekîne, Allah Resulü’ne sadece inhisar ettirilmemiş, bunun içine müminlerde dâhil edilmiştir. Ama bu nimeten inanmayanlar mahrum edilmiştir. Kur’ân okuyan, Allah’ı zikreden müminlerin üzerine sekînenin bir rahmet bulutu halinde inmesi de vardır.

  Bera b. Azib (r.a.)’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ashaptan bir kişi, bir gece Kehf Sûresi’ni okumuştu. Evinde de bir atı vardı. Bu sırada at ürkmeye başladı. Bunun üzerine o zat: (Ya Rabbi! Sen âfetten emin kıl.) diye dua etti. Hemen o zatı duman gibi birşey yahut bir bulut kapladı. Sonra bu vakayı Nebi (s.a.v.)’e hikâye etti. Resûlullah: (Oku ey kişi! Çünkü o bulut gibi görülen şey sekîne idi. Kur’ân’ı dinlemek için yahut Kur’ân’ı tebcil için inmişti) buyurdu.”(9)

  Savaşlarda ve korku anlarında Cenâb-ı Allah’ın yardımı ile müminlerin üzerine bir huzur, bir rahmet ve bir sekîne çöker. “Sonra Allah, sekînesini onun üzerine indirdi ve onların göremeyeceği askerlerle onu teyid etti.”(10)

  Cenâb-ı Allah rahmetiyle bütün mahlûkatı kuşatmıştır. Kul da rahmete vesile olan yolları aramalıdır. Üç beş kişi bir araya gelince, Mevlâ’yı zikretmelidir. Böyle zikirden gafil olanlar hakkında ise şu hadîs-i şerîf, ne kadar ibretle okuyup düşünmemiz gereken bir hadistir.

 

عن ابى هريرة قال: قال رسول الله صلىالله عليه وسلم: ما من قوم يقومون من مجلس لا يذكرون الله فيه الا قاموا عن مثل جيفة حمار وكان لهم حسرة ً يوم القيامة

 

  Ebû Hureyre (r.a.), Resûlullah (s.a.v.)’ın şöyle buyurduğunu haber vermiştir: “Bir kavim, bir mecliste otururlar da Cenâb-ı Allah’ı zikretmeden kalkarlar ise, sanki eşek leşini yemiş gibi kalkmış olurlar ve (o meclis) onlar için kıyâmet gününde hasret ve pişmanlık olur.”(11)

 

 

  Yine bu hadise yakın manada, bir başka hadisi daha görüyoruz.

 

من جلس مجلسا لم يذكر الله فيه كان عليه تـرة ً

 

  “Bir meclise oturup Allah’ı zikretmeyen kişi için bu, aleyhinde bir noksanlık olur.”(12)

 

----------------------

  (1) Fetih Sûresi, 4.

  (2) Ragib İsfehânî, Müfredât, s.237.

   (3) Râd Sûresi, 28.

   (4) İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, II, 385.

   (5) a.g.e.

   (6) Fetih Sûresi, 4.

   (7) Fetih Sûresi, 18.

   (8) Fetih Sûresi, 26.

   (9) Tecrîd-i Sarîh, IX, 306.

   (10) Tevbe Sûresi, 40.

   (11) Ebû Dâvut, V, 180 vd.

   (12) İbnü’l-Esîr, V, 139.

 

    

Top