Muridan
Değer Ölçüsü

Değer Ölçüsü

Dünya işine çok ça­lışan âhiret işine çalışamaz. Semirmek için yorulmaktasın. Ama o topladığın etleri böcekler yiyecek. Yerdeki hayvanlara yem olacak­sın.

Bu konuşma salı günü öğlende medresede yapıldı.

Konuşma tarihi: Hicrî 11 Zilkade 545, Milâdî 1150.

 

Hasan Basrî (rh.a) şöyle der: “Dünyaya ihanet ettiniz, Allah'a yemin olsun, o dünya ihanet­ten sonra iyi olur.”

Ey evlat! Kur'ân’la amel etmek, seni Kur'ân'ın bulunduğu ma­kama erdirir. Sünnet’le iş yapmak ise, Peygamberimiz’in makamına çıkarır (s.a.v).

Peygamberimiz’in ruhaniyeti, Allah yolcularının kalbi çevresinde durur. Orayı süsleyen o ruhtur. Onların sır âlemleri onun ruhuyla parlar. Yakınlık kapısını o açar. Allah yolcularının perişan saçlarını o ruh düzeltir, tarar. Kalp, sır ve Yaratan arasında elçiliği o ruh yapar. Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in ruhaniyetine bir adım yanaşan, şükür yolunu tutmalıdır. Yaklaştıkça kulluğu artmalıdır. Bundan ayrı şeylerle ferah bulmak isteyen, boş hevese kapılmış olur.

Cahil kimse, dünya ile ferahyâb olur. Bilgi sahibi, dünya ile hü­zünlü olur. Cahil kişi, kaderle niza çıkarır, ona karşı durmak ister. Bilgi sahibi, ona uyar ve razı olur.

Zavallı! Kaderle çekişme! Onu kırmaya uğraşma. Azap sana iner, razı oluncaya kadar başından kalkmaz. Kadere razı olmalısın ve kalbinden halkı bir yana atmalısın. Halkın Yaratan'ına böyle var­malısın. O'na kalbinle varsan gerek. Sırrınla O'na yol bulmak icap eder.

Hakk'a uymaya güçlü isen yap. Peygamber (s.a.v) Efendimiz’in yoluna koyulmaya niyetli isen durma. Sâlih kullarına hizmet dili­yorsan bekleme. Dünya ve âhirette sana bunlardan daha yararlı şey yoktur. Dünyanın bütün varlığına sahip olsan, kalbine bir şey koy­ma. Diğer dünyalık kişilerin kalbine benzetme. Kendiliğinden bir to­za bile sahip olamayacağına inan. Asıl hazine, yalnız Hak Teâlâ'nın birlik nurunu kalbe koyabilmektir. Bunu yapabilen her halinde O’nun­la olduğunu bilir. Vereceği her hükmü O’nun emri ile verir. Bütün insanlar, O’nun vereceği hüküm önünde eşittir.

Yazık sana, haddini bil. O büyük insanlara karşı senin değerin ne­dir ki? Senin bütün dert edindiğin şey; yemek, içmek ve diğer şeyler. Giymek, göze gözükmek, dünyalık toplamak vs. Dünya işine çok ça­lışan âhiret işine çalışamaz. Semirmek için yorulmaktasın. Ama o topladığın etleri böcekler yiyecek. Yerdeki hayvanlara yem olacak­sın.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyururlar: “Her gün, sabah-öğlen, bir melek bağırır: ‘Ey insan oğulları! Ölmek için doğunuz, yıkılması için evler ya­pınız, düşmanlar için mal toplayınız.”

İman sahibinin, bütün işlerde iyi niyeti vardır. Dünyada dünya için çalışmaz. Dünyada kaldığı süre öbür âlem için binalar kurar. Mektepler yapar. İnsanları birbirine bağlayacak, birleştirecek iyi iş­ler görür. Müslüman kardeşlerinin geçit yollarını süsler. Bunlardan başka bir iş yapacak olsa, o da yavruları için, yolda kalmış ve fakir­ler için olur. Bunları yapmaktan gaye, yerine öbür âlemde bunlar­dan daha iyisini bulacağıdır. Dünyada nefsi, tabiî hevâsı için bir şey yapmaz. Âdemoğlu doğru olsa, Hak onunla olur. Bütün işlerinde Al­lah ona yardımcı olur. Bir şey kaybetse Allah için olur. Bulduğu yi­ne O'nun için olur. Kalbi Peygamber’le birleşir. Peygamberler ne getirmişlerse onu kabullenir. Söze, işe ve imana dayanan her ne gelmiş ise kabul eder. Bu halin yararı, hem dünyada, hem de öbür âlemde olur.

Allah'ı anan daima diridir, ölmez. Bir hayattan öbür âleme ge­çer. Bir andan fazla ölüm acısı ona gelmez. Allah'ı anmak kalbe yer­leşince, kul dâima Allah'ı anar. Dilinden bir şey demese bile o, Al­lah'ı anmış olur. Kul Allah'ı andıkça Hakk'a uyar ve O'nun işlerine muvafakat eder. O'nun yaptığı işlere ses çıkarmaz.

Hakk'a uymamız ve O’nun emirlerine boyun eğmemiz gerekir. Biz yazın geldiğine hakikaten inanmayacak olursak, ensemiz yandığı za­man inanırız. Kışa-yaza inanmak, onları olduğu gibi kabul etmek, onların eziyetini hafifletir. Onlara inanmış olan gereğini yapar, kur­tulur. Yazın serinlik bulur, kışın sıcak edecek şeyleri hazırlar.

İşte belâlara da inanmak, bunun gibi bir şeydir. Sıkıntı ve dar­lığı giderir. Belâ ve âfetlerin, gelişine inanan onların gelişine hazırlık yapar; yapınca cümle sıkıntıdan emin olur. Belâ ve âfet için asıl ha­zırlık, onların Hak tarafından gönderilmiş olduğuna inanmaktır. Sa­bırlı olmaktır.

Allah yolcularının hâli ne kadar hoştur. Onların hâli ne kadar iyidir. Hak katından onlara ne gelse, hoşluk olur. Onlar, marifet şa­rabını içmişlerdir. Hakk'ın lütuf kucağında yatarlar. O'nun ünsiyeti ile ülfet ederler. Şüphesiz bu halleri için onlara güzel makam verilmiştir. Hak Teâlâ'dan başkasını görmemek zevkini tatmışlardır. On­lar, Mevlâ'nın eli altında birer ölüdür. Heybet nuru, onları bu hale getirmiştir. Allah dilerse onları diriltir. Hakk önünde onlar Ashâb-ı Kehf'dir. Allah Teâlâ, Ashab-ı Kehf hakkında şöyle buyurur: “Onları bir sağa, bir de sola çeviririz.” (el-Kehf, 18/18)

O büyükler, insanların en akıllısıydı. Bütün hâlde Yaratıcıların­dan marifet ve kurtuluş dilediler. Bütün gayeleri buydu.

Yazık sana, cehennemlik işleri yaparken cenneti umuyorsun! Bir şey beklenmemesi gereken yerde, çok şeyler umuyorsun! Geçici şeylere kanma. Onu senin sanıyorsun; ama yakında elinden alacak­lar. Aziz ve Celil olan Hakk, hayatı sana emanet verdi. Bu hayat sana ibadet için verildi. Onu senin sandın, istediğini yapmaya kalktın. Zen­ginlik bir emanettir. Emniyet, şöhret, mansıp birer emanettir. Ya­nında ne kadar iyilik varsa hepsi birer emanettir. Onları yerinde kullan. Onları kullanışında ifrata varma. Tefrit de etme. Ne ileri git, ne de geri kal. Sana verilen her şeyden sorumlusun ve hepsi geri is­tenecek. Elinizde bulunan bütün nimetlerle, Allah'a kulluk yapmaya bakınız. Her sevdiğinizi Hak yolunda harcayınız. Allah dostları ka­tında siz, bir didinme hevesindesiniz. Siz de onlar gibi olunuz. Onlar selâmet istiyorlar. Bu selâmet, dünyada ve âhirette Hakk’la olmaktır.

Top