Rasûlullâh’ın meclisine gelenler için herhangi bir engel yoktu. Örneğin; bedeviler görgüsüz tavırlarıyla gelir ve fütursuz sorular sorarlardı.
Böyle toplantılarda Hz. Peygamberin karakteri şaşkınlık veren bir görüntüye bürünürdü. O, Son Peygamber olarak karşıda durmaktır. Sahabe-i Kirâm eşsiz bir sadakatle bağlı köleler gibi mübarek huzurunda durmaktadırlar. Bir kişi gelmekte ve Hz. Peygamberle (s.a.s) çevresini kuşatmış oturan tabileri arasında görünüş bakımından hiçbir fark görmeyerek:
“Muhammed kim?” diye sormakta, Sahabe-i Kirâm da:
“İşte şu yaslanmış oturan, al benizli adam!” diye cevap vermektedirler. Gelen bedevi:
“Ey Abdülmuttalib’in oğlu! Sana çok kaba bir tarzda sorular soracağım, sakın kızmayasın” demekte, Hz. Peygamber (s.a.s) ise soru sormasına memnuniyetle izin vermektedir.(1)
Bütün bu sadelik, alçak gönüllülük ve tevazua rağmen bu toplantılar, ciddiyet, vakar ve peygamberlik adabının tesirleriyle dolu olurdu. Bunlar; Hz. Peygamber’in (s.a.s) talimat ve telkinlerinin çizgisiyle, ahlâk, din ve nefislerin kötülüklerden arındırılmasıyla sınırlı olurdu. Bunun dışındaki hususlar, peygamberlik yetki ve makamının dışındaydı. Ama bazı insanlar son derece önemsiz ve basit şeyler sorarlardı. Mesela:
“Ey Allah Resulü! Babamın adı nedir? Devem kayboldu, acaba nerededir?” türünden sorular gibi. Hz. Peygamber (s.a.s) bu tür sorulardan hoşlanmazdı.
Bir keresinde bu türden anlamsız bir soru sorulunca, Hz. Peygamber (s.a.s)’in canı sıkıldı ve:
“Doğru dürüst soracak bir şeyin varsa cevap vereyim” buyurdu. Hz. Ömer (ra), Allah Resulü’nün çehresine bakınca, canının sıkıldığını gördü ve bütün içtenliğiyle:
Hiç kimse O’nun karşısında ayakta dikilerek soru sormazdı. Bir gün biri bu şekilde soru sorunca Hz. Peygamber (s.a.s) şaşkınlıkla baktı.
Bir konu bitirilmeden başka bir konuya geçilmemesi de Hz. Peygamber (s.a.s)’in prensibiydi. Bazen konuşma yaptığı sırada meclis adabını, konuşma ve toplantı usulünü hiç bilmeyen, çölde yaşayan bir bedevi gelir, konuşmanın tam ortasında bir şey soruverirdi. Hz. Peygamber (s.a.s), konuşmasını sürdürür, bitirdikten sonra ona dönerek sorduğu sorunun cevabını verirdi. Bir keresinde yine konuşma yapıyordu. Bir bedevi geldi ve gelmesiyle birlikte hiç beklemeden:
“Kıyamet ne zaman kopacak?” diye sordu. Hz. Peygamber (s.a.s) konuşmasına devam etti. Oradakiler Hz. Peygamber’in (s.a.s) duymadığını sandılar. Bir iki sahabî:
“Duydu ama hoşuna gitmedi” dediler. Hz. Peygamber (s.a.s) konuşmasını bitirdikten sonra:
“Soru soran nerede?” diye araştırınca bedevi:
“Benim, buradayım” dedi. Hz. Peygamber (s.a.s) sorusuna cevaben:
“İnsanlar, emanete ihanet etmeye başladıklarında” diye cevap verince, o kişi:
“Emanete nasıl ihanet edilecek?” diye sordu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s):
“İş ve yetki, ehil olmayanların eline geçince” diye cevap verdi.(3)