Muridan
İç güzelliğin dış dünyaya yansıması: Çini

İç güzelliğin dış dünyaya yansıması: Çini

Türklerin sanata en büyük katkılarından biri de çinicilik olmuştur. Anadolu’da çininin mimarî süslemede kullanılmaya başlaması ilk defa Türkler’in meydana getirdiği eserlerde görülmüştür. Selçuklular’da büyük gelişme gösteren tuğla ve stüko süsleme, Anadolu’da yerini taş süslemeye bırakmıştır. Türkiye Selçuklularında mimarî eserlerin dışını süsleyen taş işçiliğinin çeşitli motifleri, eserlerin içinde süratli bir gelişme gösteren çini ile yapılarak mekânı renklendirmiştir.

İlk örneklerde tuğladan taşa geçişte görülen yumuşak akış, çini süslemeden önce tuğla ve sırlı tuğla süslemenin kullanılması ile kuvvetlenir. İlk eserlerde tuğla süsleme hâkim olmuş fakat kısa bir zamanda sırlı tuğlaların ve çininin katılması ile renklenmiştir.

Türk Selçuklu devri çini teknikleri cami, medrese, türbe gibi dinî eserlerin yanında sarayları da süslemekte kullanılmıştır. Konya’da 1160 tarihli Alâeddin Köşkü’nde bulunan çiniler, bu döneme ait en önemli örneklerden biri olup, insan figürlerinin kullanılmış olması bakımından da özgünlük taşımaktadırlar.

Türkiye Selçukluları’nın levha halindeki çinileri arasında en çok rastlanan eser Kubadabad (Kûbad–Âbad) Sarayı’dır. Konya’nın Beyşehir ilçesinde, Beyşehir Gölü’nün güneybatısında ünlü Selçuklu saray ve küllîyesidir. Alâeddin Keykûbat tarafından (1266–1236) yaptırılmıştır. Kazılarda ortaya çıkarılan zengin alçı ve çini süslemeler özellikle figürlü oluşları ile dikkati çeker. Alçı süslemelerde insan ve hayvan figürleri işlenmiştir. Taht eyvanının ve odaların duvarlarını kaplayan çiniler, çevredeki fırınlarda sır altı ve sır üstü teknikleri ile yapılmıştır. Yıldız biçimindeki beyaz, firuze ve patlıcan moru renkli çinilerle av eğlenceleri, bağdaş kurmuş oturan sultan ve sarayın önde gelenleri, bitki motifleri ve çeşitli hayvan figürleri (kartal, tavus kuşları, av hayvanları) çok başarılı bir üslûpla işlenmiştir. Çinilerin çoğunda perdah tekniği görülür.

Sarayın alçı ve çini süslemeleri Konya’daki Karatay çini eserler müzesinde sergilenmektedir:

Şaheser ürünler

Konya Alâeddin Camii: (Mozaik çinili mihrabı ve kubbesi)

Konya Sırçalı Medrese: (Orta Anadolu’da çiniye sırça denilirdi.) Avluya açılan giriş eyvanı tamamen çini kaplıdır.

Konya Karatay Medresesi: Medresenin içi tamamen firuze, lâcivert, mor renkte mozaik tekniğinde yapılmış çinilerle süslüdür.

Konya İnce Minareli Medrese: Medreseye adını veren minare, taştan bir kaide üzerinde yükselir. Kaidenin üstünde mavi sırlı tuğlalarla süslü küp kısmı vardır. Bu kısımdan sonra tuğladan yapılmış çokgen bir bilezikte minare gövdesi yükselir. Gövde dilimleri sırlı tuğla dekorludur.

Sivas Gök Medrese: Sırlı tuğla ve mozaik çini dekorlu minareleri ile, taç kapısındaki taş, tuğla ve çininin cephe süslemesinde birleşmesinin başarılı örneklerinden biridir.

Sivas Çifte Minareli Medrese: Giriş eyvanı ve minareleri sırlı tuğla ve mozaik çini dekorludur.

Beylikler Dönemi, Anadolu Selçuklu eserlerinin teknik, renk ve süsleme açısından devamıdır.

Selçuk İsa Bey Camiî: Mihrap önüne rastlayan güney kubbesinde, kasnak altındaki üçgen pandantiflerde kahverengi, firuze, koyu mavi renkli mozaik çini süslemeler vardır.

15. yüzyıl ortasına kadar hüküm sürmüş olan Karamanoğulları Beyliği döneminde yapılan eserler çini süslemesi bakımından daha zengindir. Genellikle Selçuklu devri mozaik çini geleneğini devam ettirmekle beraber yeni teknik ve motif özellikleri de getirmişlerdir. 15. yüzyıl çinilerinin en güzel örnekleri Konya’dadır. Renkli sır tekniği gelişmiştir. Bu tekniğe özgü olan sarı ve beyaz renkler de katılmıştır. Ayrıca renkli sırları ayıran siyah konturlar yanında kırmızı renk de görülür. Bu teknik, Osmanlı çini sanatının geliştirdiği bir teknik olup, İstanbul’da örneklerine çok rastlanır.

Tüm bu örneklerden de anlaşıldığı gibi çini mimarî, süslemede önemli bir yer tutmuştur. Mimarî ile en olgun şekilde bağdaşarak organik bir bütün hâlinde kubbeden eyvanlara, duvarlardan kemerlere, pencere ve mihraplara kadar çeşitli yerlerde kullanılmıştır. Dış mimarîde az da olsa taş işçiliğinin üstünlüğüne rağmen çini kullanılmıştır.

Çini teknikleri

Keramik–Çini yapımı:

İlk yapılan şekli: Yassı kare şeklindeki tuğlaların geniş ve dar yüzlerinin sıralanışı ile, dikey–yatay ve diyagonal bir şekilde yerleştirilerek çeşitli geometrik kaplamalar yapılmıştır. Tuğlanın hamuru iri taneli bol kuvars kildir. Kil su ile karıştırılarak hamur haline getirilir, kalıplara dökülerek şekil verilir. Havada suyu çekinceye ve kurutuluncaya kadar bırakılır. Sonra rende ile düzeltilerek, fırınlanır.

Çini Mozaik:

Tuğlaların sırlanması ile çini mozaik tekniği ortaya çıkmıştır. Hamurları sarımtrak kül rengidir.

Sırlı Keramik–Çini:

Sırrın esası erimiş kumdur. Şeffaf sır için kurşun, mat sır için çinko katılır. Renkli sır elde etmek için maden oksitleri ilâve edilir ve fırınlanır. Sırlar eriyince, çini hamurunun üstüne renkli, cam gibi saydam bir tabaka kaplar.

Aynı işlem tek bir levha üzerinde yapılırsa, çini panolar veya levhalar elde edilir. (Bugün banyo ve mutfaklarda kullanılan keramikler gibi.)

Keramik (Çini kaplar):

Topraktan (killi toprak) yapılan kap kacaklara keramik denir. Genelde fincan, bardak, kâse kandil vb. yapılmıştır. Teknik ve hamur çini ile aynıdır. Kubad Âbâd kazılarında bulunan parçalar Anadolu Selçuklu keramikleri hakkında bilgi vermektedir. Firuze sır altına siyah dekorludur.

Sır altı tekniği:

Keramikler özel boyalarla bezendikten sonra, üzerlerine sır çekilerek fırınlanır. Bezemeler koyu renkli, sır ise firuze ve yeşildir.

Sır üstü tekniği:

(Perdah) Bezemelerin dış çizgileri sırsız siyah boya ile belirlendikten sonra, içi sırlı boyalarla doldurulur ve üzerine sır çekilmeden fırınlanır. Siyah çizgiler renkli sırların birbirine karışmasını önler.

Minai tekniği:

Sır altı ve sır üstü teniklerinin birlikte kullanıldığı minai tekniği ile çok renkli yüzeyler elde edilir.

Lüster tekniği:

Sır üstü tekniğinden mat beyaz sırlı çini üzerine "Lüster" denilen gümüş ya da bakır oksitli bir bileşimle desenler işlenir ve çini alçak ısıda yeniden fırınlanır. Anadolu’da Kubadabad Sarayı kazılarında örnekleri bulunmuştur.

Kütahya işi keramikler:

Parlak beyaz üzerine mavi dekorlu keramikler Kütahya işi keramiklerdir. Rumî ve hataîler asıl dekorlardır. Bu teknik 16. yüzyıl ortalarına kadar devam etmiştir. 17. yüzyılda mavi–beyaz keramiklerde çok ince kıvrık dallar bunlar üzerinde hataîlere ve küçük çiçeklere rastlanır. Haliç işi diye bilinirler.

Şam işi keramikler:

Mavi–beyaz keramiklerden sonra geliştirilen ve ticaret nedeniyle Şam işi diye tanınan diğer keramikler çok renklidir. Üslûplaşmış lâleler şematik buketler halinde gösterilmiş, güller madalyon şeklini almıştır. Mor, yeşil çok kullanılmıştır.

16–17. yüzyıl çinileri:

16. yüzyıl ortasında 17. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlı çini ustaları çok renkli keramiğin en güzel örneklerini vermişlerdir. Renkler parlak beyaz üzerine mavi, yeşil, firuze ve mercan kırmızıdır. Motifleri karanfil, lâle, papatya, sümbül, gül, menekşe, zambak, nar, erik çiçeğidir. Bu motifler arasında kaplan ve pars beneklerinin birleşmesinden meydana gelen çintamani bulut, balık pulu, kuş ve hayvan figürleri sık sık görülmektedir.

Osmanlı keramiklerine ait koleksiyon, Topkapı Müzesi’nde sergilenmektedir.

Osmanlı çini sanatı

Selçuklular, çini sanatını anıtsal bir ihtişama ulaştırmışlardır. Mozaik çini sanatının mimarî ile bütünlük sağlayan teknik ve dekoratif üstünlüğü, erken Osmanlı çini sanatında da devam etmiştir. Ancak Osmanlı çini sanatı ana karakteri bakımından aynı olmakla beraber, yeni malzeme teknik ve dekoratif özelliklerinden dolayı, Selçuklu çini sanatından büyük farklılıklar göstermektedir. Selçuklu devri kültür ve sanat merkezi Konya olmuş, beylikler döneminde de bu merkez etkisini devam ettirmiştir. Osmanlı Devleti’nin kurulması ise siyasî ve kültürel merkez Konya’dan Bursa’ya geçmiştir.Yeni çini merkezi Bursa yakınında İznik oldu. Bizans İmparatorluğu zamanında da bir keramik merkezi olan İznik, Osmanlı İmparatorluğu’nun en önemli çini merkezi olarak 14. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar üstünlüğün korumuştur. İznik yanında Kütahya, (İznik’teki teknik üstünlüğe erişmemekle beraber) 15. yüzyıldan başlayarak bir çini ve keramik merkezi olarak varlık göstermiştir.

Osmanlı dönemi çinilerinin hamuru kırmızı renktedir (Selçuklu çinileri sarımtırak kül rengidir.). Kilin içinde bulunan kuvars tanelerinin çeşitli boyutlarda oluşu nedeniyle çinilerde büyük bir genleşme olasılığı sağlanmış, bundan dolayı da kalın ve büyük ölçüde levhalar yapmak mümkün olmuştur. Bu levhalar ateşe dayanıklıdır. Kullanılan sırlarda kurşun vardır. Renkler de zenginlenmiştir. Madenlerden elde edilen renklerle, beyaz, mor, siyah, lâcivert renkler ortaya çıkmıştır. Mozaik çini tekniği devam etmekle beraber, renkler ve motiflerde bir zenginleşme görülür. Mozaik çini tekniğinin en başarılı örneği Bursa Yeşil Camiî ve türbesinde görülmektedir. Yeşil camii, adını içindeki çinilerin zenginliğinden almıştır. İç duvarları iki metre yüksekliğinde altıgen çinilerle, hünkâr mahfili duvar ve tavanları renkli sır tekniğindeki çinilerle kaplıdır. Yeşil Camiî ve Türbe’de en zengin örnekleri bulunan bu çinilerin en önemli özelliği renkli sırları ayıran konturlarda siyah rengin yanında kırmızının da kullanılmasıdır.

Erken Dönem Osmanlı çinilerinde diğer bir yenilik, sır altı tekniği ile yapılan mavi–beyaz çinilerdir. Edirne Muradiye Camii yan duvarlarında değişik bezemeli altıgen çiniler en güzel örnekleridir. Yeşil Camii’den sonra en büyük çinili mihrap bu camidedir.

Erken Osmanlı devrinde kullanılan renkli sır tekniği, mozaik tekniğinden geçiştir. Mozaik tekniğinde ayrı ayrı kesilen çini parçaları birleştirilerek dekorasyon sistemi elde edilirdi. Renkli sır tekniğinde ise, aynı etki bir tek levha üzerinde sağlanmıştır. Çini mozaikler arasındaki bağlayıcı alçı zemin, yerini renkli sır tekniğinde ayırıcı siyah konturlar, renkli sırların birbirne akmasını engellemiştir (Siyah kontur krom ve şeker karışımıdır).

İlk Osmanlı çinileri arasında mavi–beyaz süslü çiniler en önemli dönemini oluşturur. Zemin mavi ile boyanmış, örnekler beyaz olarak yapılmıştır. Motiflerde Selçuklu camilerinin geometrik yıldızlı geçmeleri, rumîler yapılmıştır. Motiflerde Selçuklu camilerinin geometrik yıldızlı geçmeleri, rumîler, lotus ve palmetler devam etmekle beraber, şakayık ve rozet gibi çiçekler ve nebatî (bitkisel) motifler de katılmıştır. Vazodan taşan natüralist çiçekler devrin gelişmekte olan üslûbun habercisidir. 16. yüzyılda bu üslûp son gelişmesini bulmuştur.

Sultan II. Murat devrinde, Anadolu ve İstanbul’un tüm anıtlarında İznik çinileri kullanıldı. Kanûnî Sultan Süleyman zamanında Türk sanatının birçok kolları gibi bu sanat dalı da en yüksek gelişme noktasına vardı.

Mimarînin çökmeye başlamasıyla, Türk çini işçiliği de gerilemeye başladı. Parlaklığı ile hayranlık uyandıran ateş kırmızısı ortadan kaybolup, yerini tuğla kırmızısına bıraktı.

Sultan III. Ahmet döneminde bu sanata eski önemini tekrar kazandırmak için girişimler yapılmış, İznik’te tekrar atölyeler kurulmuştu. Çinicilik hareketlenmişti ama, klâsik dönem çinileri gibi çini yapmak mümkün olmamıştı.

Çini sanatı 18. yüzyıldan sonra önemini kaybetmeye başladı. Neo–Klâsik döneminde çini unutuldu ve çininin yerini duvar resimleri aldı. 19. yüzyıl sonlarına doğru, Haliç’te çini ve porselenden fabrikası açıldı, uzun süre çok güzel çiniler burada yapıldı.

İstanbul’daki çinili eserler

Çinili köşk (1472) (Fatih Sultan Mehmet Dönemi): Cephesi mozaik çinilidir. Yapının içindeki odaların duvarları, dolapların iç kısımları çini kaplıdır.

Mahmut Paşa Türbesi (1473): Selçuklu gelenekleri devam eder. Firuze, lâcivert çini levhacıklarla kaplıdır.

Yavuz Selim Camii ve Türbesi (1522-1523): Renkli sır tekniği ile yapılmış levhalarla, caminin pencere alınlıkları kaplanmıştır.

Şehzade Mehmet Türbesi: Kubbe kasnağına kadar çini ile kaplanmıştır. Sarı, mavi, yeşil ve beyaz egemendir.

Süleymaniye Camii: Kırmızı rengin ilk defa kullanıldığı eserdir.

Rüstem Paşa Camii (1561): Çininin en çok kullanıldığı yapıdır. Hem İznik, hem Kütahya çinileri bir aradadır.

Sokullu Camii: Rüstem Paşa Camii’nden sonra çinilerin tamamen mimarî anlayışı göre yerleştirildiği ikinci eserdir.

Revan Köşkü ve Bağdat Köşkü (1639): Dördüncü Murat yaptırmıştır. Firuze ve mor renkli, kuş ve hayvan figürlü sırlı çinilerle kaplıdır.

Topkapı Sarayı Harem Dairesi: Üç servili pano. Türk çiniciliğinin son örneklerinden biridir. 1668 yılında yapılan bu eserden sonraki çinilerde gerileme görülür.

Top