Muridan
Gayret

Gayret

Ey evlat! Gayretin kadar alırsın. Ne kadar çalışırsan, şerefin o kadar olur. Her şey karşılıklıdır; çalışmadan verilmez. Kalbinden halk sevgisini atmayana Hak yakın olmaz. Halkı var bilme. Görecek­sin ki, Hak'la aranda karanlık perdeler kalkmış.

Bu konuşma pazar günü Ribât’ta yapıldı.

Konuşma tarihi: Hicrî 14 Zilhicce 545, Milâdî 1150.

 

Nefislerinizi, uygunsuz arzularınızı ve kuru isteklerinizi bir ya­na atınız; onları, Aziz ve Celil olan Hakk'a karşı çıkarmayınız. Ken­diniz için ve başkaları için ondan korunmaya bakınız. Bazı büyükler şöyle der: “Halkı Hakk'a çevirmeye bak; Hakk'ı halka çevirmek için bo­şuna gayret sarf etme; bu olmaz. Emeklerin boşa gider.”

 

 

Yıkılmaya layık olanı, hemen yere vur. Baş kaldıranın kafasını ez. Nefsini yık, Hak ve hakikate uyuncaya kadar başına sopanla vur.

Sâlih kullara koşunuz. Hak emirlere uymayı onlardan öğreni­niz. Onlar, Hakk'a tam uyarlar.

Bilgi, işleri iyi tutmak için yaratılmıştır. Onu yalnız ezber etmek işe yaramaz. İlmi ezber eden, gereğini yapmadıktan sonra kurtula­maz. Halka nutuk irat etmekten bir fayda gelmez. Sözünden fayda alıp kurtulan olur; ama sen batarsın. Bil, bilginin gösterdiği yolu tut. Öğrendiklerine uyan işi yaparsan, sustuğun zaman işlerin konu­şur. Bir sanat ilmini öğrenen bir eser icat ederse, dili konuşmadığı zaman eseri onun namına konuşmayı yapar. İyi işlerini çoğalt. Tâ ki, sustuğun zaman onlar konuşsunlar. İlminden fayda almayan, baş­kasına da kolay kolay faydalı olamaz. Bir büyük şöyle anlatır: “Bir anlık hareketi, seni memnun etmeyenin öğüdü faydasız­dır. İlmi ile âmil olanın bütün hâlleri faydalıdır. Hem kendisi, hem
de başkası için.”

 Allah, beni dilediği ve istediği gibi konuşturur. Konuşmam huzu­rumda olanların hâline göre şekil alır. Onların ihtiyacı kadar konuş­mak bana nasip olmuştur. Aklınıza kendiliğimden söz ettiğim gelme­sin. Sizin aklınıza çok şeyler gelir. Aleyhimde her türlü sözü söyledi­niz. Sanki aramızda bir düşmanlık vardır. Beni hiç istemezsiniz. Her şeyimi dilinize dolar, sayar dökersiniz. Şerefim aranızda sanki pay edilmiştir. Her biriniz bir yerimi yırtar oldunuz. Ama unutmayın, o şeref benim değildir. Sahibi büyüktür. Zaten varlığımda hiç bir şeye sahip olmadım. Eğer varlığım olsaydı, hepsini size vermekten çekin­mezdim. Elinize aldığınız şeyleri toplamak da benim için imkânsız­dır. Siz de bunu biliyorsunuz. Her çeşit şeyleri söylemektesiniz; buna karşılık size bir iş etmek haddim değil. Niçin bu düşmanlığınız? Si­ze yalnız öğüt vermekteyim. Onu da Allah için yapmaktayım. Kuv­vetim O'nundur. Öğütlerimi dinlerseniz, sizin için iyi olur. Benim için olacak olmuş demektir.

Kadere uy; aksi hâlde yere serilirsin. Yoluna onunla devam et. Yürüyemiyorsan zorla yürümeye gayret et. Bir gün gelir yürüyecek hâli kaybedersen hâlini anlayan olur, sırtına alır, götürür. Sen de rahat ve hoşça yoluna devam edersin.

Allah yolunun tam yolcuları, ilk zamanda çalışırlar. Dünyalıkla­rını kazanarak yemeğe gayret ederler. Fazla almazlar, başkalarına dağıtırlar. Her aldıkları şey, İslâm dininin esas emirlerine göre olur. Bir zaman gelir, maddî yapıları çalışamaz olur. Ruhî durumları, on­ları çalışmaktan alıkoyar. Böylece tevekkül yoluna girmiş olurlar. Kalpleri Hak sevgisi ile dolar ve mühürlenir. Bütün duyguları kötülü­ğe karşı bağlanır. Görenler, memnun olur. Dünyalık ihtiyaçlarını ko­lay alırlar. Zorluk bilmezler; yorgunluk akıllarına gelmez.

Yakınlık derecesini bulan birinci sınıf velîler, öbür âleme geçtik­leri zaman nimet içine düşerler. Nimeti sevdikleri için değil, Hakk'a uydukları için verilmiştir onlar. Dünyada nasıl nimetleri rahat bu­lurlarsa, öbür âlemde de cennet nimetlerini öyle bulurlar. Allah'a tam kul olabilmek zor. Yoksa O, her şeyi verir; hem de bol bol. O, kullarına zulmetmez.

 Ey evlat! Gayretin kadar alırsın. Ne kadar çalışırsan, şerefin o kadar olur. Her şey karşılıklıdır; çalışmadan verilmez. Kalbinden halk sevgisini atmayana Hak yakın olmaz. Halkı var bilme. Görecek­sin ki, Hak'la aranda karanlık perdeler kalkmış.

Nefsini manen ölü gör. Kendini ve halkı var bilme. Göreceksin ki, Hak'la arandaki bütün karanlık perdeler kalkmış.

“Ölmek nasıl olur?” diyene şöyle derim: Nefse uymayı yık, kötü işleri yok et. Hakk'ın emirleri varken halkın buyruğuna koşma. Sebepler sana yüklenmesin. Mevlâ'dan gayri her şeyden ümitsiz ol. Kullar Hakk'ın ortağı olmasın. Hak'tan başkasından bir şey umma, bekleme, arama. Her işin Allah rızası için olsun. O'nun rızası önünde başka nimetleri bekleme. O'nun yaptığı işlere razı ol. Hükmü önünde sessiz ol. Bunları yaparsan ölmüş sayılırsın. Bilirsen, asıl dirilik budur. O istediği yana seni çevirir. O'nun yakınlık kâbesi yine kalbin olur. Sen o kâbenin perdelerine yapışır, zikredersin. Başkaları aklında olmaz.

Kelime-i tevhid cennetin bugünkü anahtarıdır. Yarınki anahtarı ise varlıktan soyunmak, Hak varlığına bürünmektir. Büyüklerin cenneti, Hak yakınlığıdır. O'ndan uzak kalmak, sevgili kullara ateş­tir. Cennet denince akla Hak yakınlığı gelir. Cehennem ise, O'ndan uzak kalmak olur. Ateş nedir ki, iman sahibi ondan korksun? Ateş, iman sahibini görünce Allah'a sığınır. Ateş, iman sahibinden korkar ve kaçar. İman ve ihlâs sahiplerinden kaçmamak, o cehennem ateşi­nin haddine mi düşmüş?

İman sahibinin hâli, dünya ve âhirette o kadar güzel olur ki... Bir defa üzüntüsüzdür. Rabb’i kendinden razı olduktan sonra düşü­necek başka neyi kalır ki? Bunu bilir, Rabb’inden kendi de razı olur. Yitirdiğini aynı yerde bulur. Hangi yöne dönse ilâhî nur onunladır. Ona göre karanlık yoktur. Her yaptığı işaret O'nu gösterir. Her hâ­linde O'na dayanır. Her an O'na tevekkül üzere bulunur.

İman sahibine eziyet etmekten sakın. Ona eziyet, o eziyeti ya­panın cesedine öldürücü zehir tesiri yapar. İman sahibine eziyet eden, fakre düşer, öbür âlemde cezaya uğrar.

Ey Allah'ı ve O’nun seçme kullarını bilmeyen adam, o kulları çe­kiştirme. Onları gıybetle anma. Onların gıybeti, ölüm saçan zehirdir. Sakın, sakın! Sonra yine sakın! İman sahiplerine taarruz etme. Onlara kötülük isnat etme. Onlara, üzerinde titreyen bir sahip bu­lunmaktadır.

Ey münafık, nifak şüphesi kalbini sardı. Nifak hâlleri hem içi­ne, hem de dışına hükmetmeye başladı. Her hâlinde, tevhid ve ihlâs ilâcını kullan, şifa onlardadır. İhlâs ve tevhide sarılırsan nifak has­talığından kurtulursun.

İslâm dininin emirlerini ne acayip şekilde bozuyorsunuz? Tak­va zırhını parçaladınız. Tevhid elbisesini kirlettiniz. İman nurunu söndürmeye gayret etmektesiniz. Yaratan’ınıza karşı öfke duygusu besliyorsunuz. Bu durum her hâlinizde kendini gösteriyor. Faraza, bu kötü hâllerden az beri olan, aklınca iyi iş yapmakta; ne yazık ki, onu da keyfine göre yaptığı için gösteriş karıştırmaktadır. Kendini beğeniyor, işinden bir övülme bekliyor.

Allah'a can ve gönülden ibadet etmek niyetinde olanlar, yara­tılmışlardan beri olsun. Kalbini kullara kaptırmasın ve yaptığı işle­re karşılık beklemesin. Bir iş yapınca, kullardan bir şey ummak iş­leri boşa çıkarır.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz: “Sizi uzlet paklar” buyuruyor.

Uzlet bir ibadettir. Uzlet sizden önce gelenlerin âdeti idi. Uzletin tasavvufî mânası; kalbe yalnız Allah sevgisi koymak, ona sızacak yersiz bir şey olursa hemen ondan kaçmaktır.

İman ediniz. Sonra, imanınızı ilerletiniz, ikan sahibi olunuz. Son­ra maddî varlığınızdan geçiniz. Sonra Hak varlığı ile var olunuz. Si­ze gereken bunlardır. Haddini bil. Nefsini ve başkasını bırak.

Peygamber’in rızasını gözeterek işler yapınız. Kur'ân'a uyunuz. İşleri, onun emri dahilinde yapmadıktan sonra, yapılan her iş boş­tur. Onunla amel etmedikten sonra, Allah kelâmı olduğunu kuru kuru iddia etmek neye yarar? Daima iki yüzlü olan, bir yüzünü bize, öbür yüzünü şahsî arzularına uyduran şahıstan bize ne hayır ge­lir? Sonra kendisi neye yarar? Her yönüyle bizim yolumuzu tutan, Kur'ân'a uyar. Ona uymadıktan sonra kurtuluş yoktur.

Yalnız Allah'a kul olmak lâzımdır. O'na kesimli kul olmalısınız. O'na bağlanmanız gerek. Söylediklerimi yapınız. O size yeter. Dün­ya ve âhiret işlerinde O sizi tutar. Ölüm anında ve dirilik zamanında sizi korur. Her hâlinizde kötülüğü eritir.

Şu dünyalık işler beyaz görünse bile yapma. Öbür âleme dair olanlar sana siyah bile gelse yap. Allah yoluna çalış. Sana da çalı­şan olur. Kalp elinden tutulur. Aziz ve Celil olan zâtın huzuruna çı­karılırsın.

Hak yolda çalışmak, kalp kanatlarına can getirir. O canlanan kanatla Hak Teâlâ canibine uçulur.

 Ey sofu elbisesi giyen, onu önce içine giy. Sonra nefsine. Sonra bedenine. Zühdün ilki buradan başlar; yâni içten. Dışa doğru sü­zülür. Dıştan içe pek geçmez. Bir insanın iç âlemi temiz olunca kal­bi nurla dolar; oradan nefsine, duygularına, yemesine, içmesine ve diğer hâllerine de tesir eder.

Önce evin içini yap. Kapısını sonra takarsın. İç yapılmadan dı­şın yapılmasında hayır yoktur. Yaratıcı olmadan yaratılmış olmaz, ev olmayan yerde kapı da olmaz. Harap olmuş yere kilit asan olmaz. Âhiret olmayan yerde dünya da olmaz.

Ey Hâlık'ı bilmeyip halka tapan, kıyamet günü, yapmış olduğun işlerin hiç biri sana yaramayacak. Belki de zararı olacak. Birçok şey­ler topladın; fakat hiç biri sana satış temin etmez. Onları kimse al­maz. Kazanç temin edemezsin. Dağarcığında riya, nifak ve isyan vardır. Bunlar âhiret pazarında geçmez.

İslâm dininde olduğunu doğrula; ruhunu temizle. Sonra dışını düzeltmek için yemeklerini ye. “İslâm” kelimesi teslim olmak ve bu yolda çalışmak mânasına gelir. Allah'ın emrine teslim ol. Nefsini O'na ver. O'na itimat et. Etrafını unut. Yaptığın iyi işleri gösteriş vesilesi yapma. Haksız olan işler boştur. İhlâssız amel, içsiz kabuk­tan ibarettir. Uzayan kuru kamışa benzer. Ruhsuz ceset gibidir. Mâna taşımayan bir heykele benzer. Yaptığın işler, içi bozukların işi­dir.

 Ey evlat! Halkın hepsi bir âlettir. Onlarda iş tutan Hak kuvve­tidir. Onlarda olan, işlerin tasarrufudur ve Allah Teâlâ'ya aittir. Bunu tam bir anlayışla kavrayan âletlere bağlı kalmaktan kurtu­lur, onların tasarrufunu elinde tutana bağlanır.

Halkın işine bağlanmak sıkıntı, zorluk ve derttir. Hak'la olmak güzellik ve gönül rahatlığıdır. Sen sağlam yoldan ayrılmışsın. Geç­miş büyüklerle aranda hiç bir bağ kalmamış. İndî görüşüne saplan­dın. Sana bir şeyler öğretecek ve terbiye edecek biri gerek, onu ara.

Ey yoldan sapmış, ey şeytanların oyuncağı olan! Ey nefsin kö­lesi, yazık sana. Dilin tutuldu. Hak'tan yardım dile. O'na dön. Piş­manlık ve özür ayakları ile O'na yürü. Düşmanların elinden seni O kurtarır. Bulunduğun helak denizinden seni O çıkarır. Bulunduğun hâlin sonunu düşünürsen, kötü hâllerinden kurtulman kabil olur.

Hâlen kaldığın yer, gaflet ağacının gölgesidir. Onun altından çık. Güneş aydınlığını gör. Yolunu o zaman bellersin. Gaflet ağacı, cehalet suyu ile büyür. Tevbe ağacı pişmanlık suyu ile büyür. Sevgi ağacı uyarlık suyu ile büyür.

 Ey evlat! Bazı hataların var. Çocukluk ve gençlik devrinde ge­çirdiğin günlerin sevdasındasın. Kırk yaşına yaklaştın yahut onu da aştın. Bu hâlinle bile çocukların oynaması gereken şeylerle oyna­maktasın. Cahillere karışmaktan sakın. Kadın ve küçük yavrularla yalnız kalma.

Cahil gençleri bırak, ittikâ sahibi ihtiyarları bul. Kendini Allah yoluna vermişlere koş. Onlardan biri sana gelecek olursa, iyi bak; hizmet et. Onlara karşı bir hastabakıcı gibi ol.

Halka karşı bir baba şefkati göster. Büyüklere evlat ol. Allah'a tâati çoğalt. Onun tâati, kulluktur ve hiç unutmamaktır.

Peygamber (s.a.v) Efendimiz şöyle buyurur: “Allah'a itaat eden O'nu daima anar. Namazı, orucu az da ol­sa, kurtulur. O'na isyan eden, unutur. Namazı, orucu çok da olsa kurtulamaz.”

İman sahibi, Yaratan'ına itaat eder. Hak'la sabırlı olur. Yeme­sinde, içmesinde ve bütün hâllerinde Hak'la beraber kalır. Münafık, ne yemesine, ne içmesine, ne giymesine, ne de konuşmasına dikkat eder.

 Ey evlat! İşlerini düşün. Nefsini hakikate erdir. Sende olmayan şeyleri ara. Aramazsan doğruluğuna kimse inanmaz. Sevgiden mah­rum yaşamaktasın. Ne Hakk'a uyarsın, ne de O'nun işlerine razı olursun. Hâlin nice olur? İrfan sahibi olmanın alameti nedir? Hik­met ve nur kısmından sende ne var? Allah'ın sevgili kulları ne ile bilinir? Onları tanımak için gerekli işaretler vardır; onları da öğren. Her iddia sahibine, istediği teslim edilmez. Teslim edileceğini sanı­yorsan yanlışın var. Şahit isterler. Mihenk taşına vururlar. Ayarını ölçerler. Bakırı altın diye satmak kabil olmaz. Her şeyi ehli bilir.

İrfan sahibinin birçok vasıfları vardır. Onun sağlam vasıfları arasında; sabırlı olmak, belâ geldiği zaman kahramanca karşılamak ve ilâhî hükümlerin hepsine boyun eğmek vardır. Hele kader bahsin­de hiç bir söz sahibi olmamak icap eder. Nefis, halk, vs. tesirini bir yana atıp Allah'a inanmak irfan sahibinin en bariz vasıfları arasın­dadır.

 Ey evlat! Hem Hak sevgisi, hem de diğerlerinin sevgisi... Bunlar bir arada olamaz. Hak Teâlâ buyurdu ki: “Hiç bir kişinin sine boşluğuna Allah iki kalp koymadı.” (el-Ahzâb, 33/4)

Kalbe dünya sevgisi ile âhiret sevgisi sığmaz. Halkla Hâlık bir arada olamaz. Biri girince öbürü çıkar, gider. Fani olan şeyleri bı­rakırsan sonsuz ve ebedî şeyler sana gelir. Malını ve nefsini yağma et ki, cenneti bulabilesin. Cenab-ı Hak şöyle ferman buyurdu: “Allah, cennet karşılığı, iman sahiplerinin mallarını ve nefis­lerini satın aldı.” (et-Tevbe, 9/111)

Zahid ol. Allah'tan gayri şeyleri gönülden ırak et, yolların açı­lır. Hakk'a yakınlık duygun sağlam olur. Dünya ve âhirette O'nun yakınlığına sahip olursun.

Hakk'a sevgi iddiası, kolay olmaz. İddia sahibi isen, Hakk'ın çiz­diği yola dön. O yolun kıvrımlarından git. Kalbini kötü şeylerden temiz eyle. Orası Mevlâ'nın evidir. Tevhid ve ihlâs kılıcı ile içine sı­zan kötülükleri dışarı at. Doğruluğa dayan, kalp kapını kimseye açma. Hanene yalnız Hak misafir olsun. Kalbinin hiç bir köşesinde O'ndan başkasına yer verme.

Hep oyuncakla oynamakta ve kabukla yetinmektesiniz. Bende oyuncak yok. Bende kabuk da yoktur. Her şeyin özünü benden iste­yiniz. Oyuncak benim dükkânımda satılmaz.

Yanımda nifaksız ihlâs vardır. Hak, takva ister, ihlâs ister. Kal­binize nazar ettiği zaman bunları görmeyi diler. Dış halinizi görmek istemez. Kalbinizde saklı niyetinizi görmek diler. Bu hâle işaret ola­rak Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Kestiğiniz kurbanların, kanı ve eti O'na varmaz; O'na varan şey, sizin takva halinizdir.” (el-Hac, 22/37)

Ey âdemoğulları, dünyada ve âhirette yaratılan şeylerin hepsi sizin için yaratılmıştır. Buna karşılık şükrünüz nerede? Takva hâli­niz hani? O'na vardığınızın delili nerede? Hizmetiniz nerede? Kötü şeyleri kalbinize koymayınız. Yapılan işlerin ruhu olmalı; işlerin ru­hu ise ihlâstır.

Top