Muridan
Fenâfi'r-Rasûl

Fenâfi'r-Rasûl

Tasavvufta bu hâlete eren kişi her an Efendimiz (s.a.s) ile beraber olma hâlini yaşar. Attığı her adım O’ndan bir iz taşır. Aldığı nefesi O’nunla alır, verdiği nefesi O’nunla verir.

Sevenler için sevgili yolunda ölmekten daha aziz bir şey yoktur. Sevgilinin fiilini taklit etmek, onun yaşadığı her anı kendi yaşantısına işlemek, onun gibi oturmak, kalkmak, gülmek, konuşmak, sevdiğini sevmek, sevmediğini sevmemek… Âşıklar için muhabbet yolunda zirve noktası işte budur.

Gerçek sevgili ‘Vedûd’ olan Allah (c.c) Hz.leridir. O’nu sevmenin en belirgin alameti ise O’nun sevgilisi olan Habîb-i Hüdâ Hazret-i Muhammed Mustafa (s.a.s) Efendimizi sevmektir. Bu konuda Kelâm-ı Kadîm olan Kur’ân’da şu âyet gönüllere yol gösterir:

 

“(Habîbim) De ki! Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah da sizi sevsin.” (Âl-i İmrân, 31)

 

Bu sevgi ve uyma hâli o noktaya ulaşır ki kişi kendisini, sevdiği ve uyduğu Hâbîbullâh’ın nûr deryâsı olan rûhunda erimiş hisseder. Bunun tasavvuf ıstılâhında tanımı “Fenâfi’r-Rasûl”dür. Yani Rasûlullâh’ın (s.a.s) varlığında kendi varlığını, iradesini, fiiliyatını yok etmek ve bu sûretle yukarıdaki âyetin gösterdiği uyma halini hakka’l-yakîn yaşamak…

 

Altın ile âşina olan bakıra bak!

Bu komşuluk onu, sanki altın yapacak…

 

Tasavvufta bu hâlete eren kişi her an Efendimiz (s.a.s)  ile beraber olma hâlini yaşar. Attığı her adım O’ndan bir iz taşır. Aldığı nefesi O’nunla alır, verdiği nefesi O’nunla verir. Rüyâda ve yakazada o yüce Hazreti görmekle şereflenir. Efendimiz (s.a.s) ile rüyada veya beyne’n-nevm ve’l-yakazada (uyku halinden uyanıklığa daha yakın bir halde) görüşebilmek için bir kişi;

Zatta, sıfatta ve fiilinde, Server-i Âlem (s.a.s) ile tam bir irtibat içinde olması, O’nun rûhâniyet deryâsında kendini eritmiş olması gerekir. Bunun en kolay ve kestirme yolu sevgi yoludur. Bunu bir hadis-i şerifinde Efendimiz şöyle ifade buyurmuştur:

 

“Sizden biri, beni, babasından, evladından ve bütün insanlardan daha çok sevmedikçe iman etmiş sayılmaz.” (Buhârî, İmân/8; Müslim, İmân/70; Nesâî, İmân/19)

 

Bir diğer rivayette Hz. Ömer (r.a), ‘Rasûlullâh’ı canından başka her şeyden çok sevdiğini’ ifade etmiş, bunun üzerine Efendimiz (s.a.s): “Beni canından da çok sevmelisin” buyurmuştur. Hz. Ömer (r.a) Efendimiz: “Canımdan da çok seviyorum yâ Rasûlallâh” diye arz ettiği zaman “İşte şimdi imânın kâmil oldu yâ Ömer!” buyurmuştur.

 

Bir derviş, Mürşidine gelerek şöyle bir ricâda bulunur:

“Hakk yolunda rehberim olan aziz Efendim! Hazret-i Seyyidü’l-Kevneyn Peygamber (s.a.s) Efendimize ziyâdesiyle âşığım… Ancak bir kere dahi Nûr Cemâlini görmekle şereflenebilmiş değilim. Bana bir yol, bir usûl göstermenizi niyâz ederim.”

 

O Ârif-i Billâh olan Mürşidi Kâmil müridin hâline şöyle bir nazar eder ve der ki:

“Evlâdım! Sen bugün şöyle bol tuzlu bir et kavurması, kebabı ye, amma sakın ola ki su içme, öylece yat, murâdına erersin istediğini görürsün.”

 

Nereye basmış ise o Güzelin ayağı,

Gece gündüz orayı öper hayâl dudağı…

 

Mürid hemen eve varır, bol tuz atarak bir kavurma hazırlar. İçi yansa da su içmez. Gece olur evrâd u ezkârını okuduktan sonra emir üzerine yine su içmeden yatar. Seyran başlamıştır. Susuzluktan ciğeri yanan derviş rüyâsında kendini pınar başlarında görür. Nehirlere dalar. Çeşme başlarında kana kana su içtiğini görür. Rüyasında her yerde su görür, her gördüğü sudan içer, böylece sabahı eder. Ama bundan da pek bir şey anlamaz. Hayret içinde Mürşidin huzûruna çıkar. Geceki hali arz eder:

“Efendim, emrinizi aynen uyguladım amma Hazret-i Habîb-i Hüdâ (s.a.s) Efendimizi göremedim.”

“Ne gördün evlâdım?”

“Hep su gördüm, berrak, serin, kar gibi soğuk sular gördüm.”

“Oğlum görmüşsün işte görmüşsün. Sen neye iştiyak duyarsan onu görürsün. “Men vecede talebe / Kim neyi talep ederse onu bulur.” Senin suya karşı o gece duyduğun iştiyak, yanış, arzu, Efendimize de aynen olsa O’nu (s.a.s) muhakkak görürsün” buyurup müride bir hakikat dersi verip irşâd eylemiştir.

 

Hûriler Sevgili’yi görmek için saf durdu,

Rıdvân hayretinden elini eline vurdu…

 

Kişi sevgi yolunda öyle bir hâle gelir ki kendisini sevgilisinde kaybeder. Sevgiliyi güneş gibi, kendisini de o güneşin ışıkları gibi ya da güneşi yansıtan ayna gibi görür ve hisseder. Düşüncelerinin her ânı sevgiliyle doludur. Bu hal rûhun bir ayna gibi sevgilisinin sıfatlarını yansıtmasıyla devam eder. Nihayet öyle olur ki kendisi adına bir şey görmez hissetmez olur. Her işlediği sevgilisi adına olur. Hep O’nu anar.

 

Beyt:

 

Gözümü ve gönlümü başka ne meşgûl eder,

Gözüm hep seni arar, gönlüm hep seni diler…

 

Nerede ve kiminle, ne hâlde olsam ey yâr!

Gönlüm seni arzular, gözümde hayâlin var…

 

İbn-i Abbas (r.a), Efendimize ait bir aynaya baktığında aynada Efendimizin parlak nûrlu yüzünü görmüştür.

Ebu’l Abbas-ı Mürsi (k.s):

“Göz açıp kapayacak kadar Rasûlullâh (s.a.s) Efendimizin cemâli gözümden gâib olsa kendimi günahkâr bilirim” buyurmuştur.

 

İmâm-ı Gazâli (r.a) Hz.leri de namazda “ettahiyyâtü” okunurken, “Esselâmü aleyke eyyühennebiyyü” denildiğinde Fahr-i Âlem (s.a.s) Efendimizin rûhâniyetini kalp gözünde hayâl edip hatta nûrdan bir sütûn şeklinde düşünüp selâmı O’na tevcih etmesini tavsiye etmiştir.

 

Beyt:

 

Âcizliğimden bu kadar haber verebiliyorum,

Çünkü yanağından gözümü ayıramıyorum…

 

Bu örnekler Hâtemü’l-Enbiyâ’da kendini yok etmiş kimselerin hayatlarından örneklerdir. Bu şekilde yanmış âşıklar cihânı doldurmuştur.

 

Şeyh Müştâk Kâdirî (k.s)

 

Hüdâ’yı ten gözüyle görmek olmaz, Mürşidi seyret,

Cemâl-i Mürşidi âyine kıl kim, olasın irşâd…

 

Buyurduğu vechile Cenâb-ı Hakk’ın nûru İlâhisini en kâmil yansıtan, Mürşidler Sultânı Sevgili Peygamber (s.a.s) Efendimizdir. O nûra mütesilsilen kalbini rabt eden, zincirin son noktasından başlangıç ana halkasına kadar gider. İşte tasavvufta Fenâfi’ş-şeyh (şeyhte yok olma) ile başlayıp Fenâfi’r-Rasûl (Peygamber de yok olma) ile zirveye çıkan ve Fenâfillâh (Allah’ın nurunda yok olup benliğinden kurtulma) hazinesine erenler bu usûl ile yürümüş ve yürütmüşlerdir.

 

Beyt:

 

Bir kimseyi kılıcın, ikiye böldüğünü çok gördüm,

Aşk kılıcını gör ki, iki kimseyi bir yaptı…

 

Peygamber aşkıyla kendinden geçen âşıklar sevdâlılar malları ve canları karşılığında tek bir kez Efendimizi görecek olsalar bunu cana minnet bilirler. Çünkü Onu sevmek Rabbi Zülcelâl ve’l-Kemâl Hz.lerini sevmekten kaynaklanır. Sahabeyi (r.a) sevmekte Efendimizi sevmektendir. Evliyayı sevmek de yine onları sevmekten dolayıdır. Bir kez görmeye bin kez can verilse şaşılmaz. Kendini O’nun varlığında tüketmeye bitirmeye neden hayret edilsin.

 

Yay gibi kaşını göster ve kirpik oklarını saç!

Ermemiş zâhidin ciğerine derin oluklar aç…

 

Saçlarından bir tel beni mest eder,

Hatta çok söyledim, kokusu yeter…

 

Çölde dolaşır dururum, hep Leylâ derim,

Hep Leylâ derim dolaşıp durdukça

 

Allah (c.c) bize sevmeyi, sevgide sâdık olmayı ve bu sevgi ile damlamızı ummâna ulaştırmayı nasîb eylesin… Evvel âhir Allah’a hamd, Habîbullâh (s.a.s) Efendimize ve Âl u ashâbına selâm ve salât…

Gökler döndükçe, yıldızlar parladıkça, kuşlar öttükçe, rüzgârlar estikçe, yağan yağmurlar, alınan nefesler, deniz damlaları ve çöl kumları adedince…

H.İbrahim DURGUTLUOĞLU

Top