Muridan
Her Şey O'nu (c.c.) Zikrediyor!

Her Şey O'nu (c.c.) Zikrediyor!

"Hiçbirşey hariç olmamak üzere her şey Allah’ı zikr u tesbih eder. Lakin siz, onların zikrini anlayamazsınız” (İsrâ Sûresi, 17/44) İçinde yaşadığımız şu muazzam kainatta her şey sureti itibariyle kendisini yaratan Allah’ın (c.c) varlık ve birliğine işaret ederken, lisân-ı hâliyle de her an kesintisiz bir şekilde O’nu zikretmektedir. Fakat insan; göz ve kulaklarındaki perdeden dolayı eşyanın tesbihini idrak edememektedir. Göz ve kulak; manevi kirlerinden arındırıldığı zaman bu muazzam zikrin âhengini görüp işitmemesi mümkün değildir. Bu kirlerden temizlenmenin yolu da zikrullah yoluyla olur. Zikr-i İlâhiyi duyabilmek için, zikr-i Hakk’a müdavim olmak gerekir. Zikrullah o kadar büyüktür ki onu anlatmak için kelimeler yetersiz kalır. Hz.Allah (c.c) üç şeyi büyüklük vasfı ile bize bildirmiştir. Biri, Zât-ı İlâhisidir ki “Allahu Ekber” denilmiştir.Biri, rızâ-i Rabbânisidir “Rıdvanullahi Ekber”; biri de “Vele Zikrullahi Ekber” Yani “Allah’ın zikri en büyüktür”, âyet-i celîlesi ile bize bildirilmiştir.İşte yer- gök kendilerini yaratan Rabb-ı Zü’l Celâl ve’l Kemâl Hz.lerini aşk ve şevk ile zikretmektedir. Taş, toprak, ağaç …vs demeyelim; bunların hepsi zikir erbabıdır.

 

  Dâvud (a.s.) öyle güzel ve âhenkli bir ses ile, aşk ile Allâh’ı zikrederdi ki vahşi hayvanlar, kuşlar, canlılar, dağlar taşlar bile O’nun zikrine iştirak ederlerdi.

 

  Allâh Teâlâ, Enbiyâ Sûresi'nin 79. âyetinde:

  “…Kuşları ve tesbîh eden dağları da Dâvûd'a boyun eğdirdik. (Bunları) yapan da Biz'iz!” buyurmaktadır.

  Kur’an'da, dağlardan kopan kayaların bile Allah’ı zikrederek yuvarlandıkları, taşların Allah korkusu sebebiyle zikrettiği, tesbihlerini bilen kuşların olduğu bize bildirilmiştir.

  “Göklerde ve yerde olanların ve kanat çırpan kuşların Onu tesbih ettiğini görmedin mi? Onların hepsi duasını da bilir, tesbihini de. Allah ise onların yaptıklarını bilir.” (Nur Suresi, 41)

  Allah’ı anmayan bir kalb ne bahtsız bir kalbdir. O’nu anan zikreden bir dil ve gönül ne bahtiyardır. Kâinatın en üstünü Efendimiz (s.a.s) hadis-i şerifte buyurmuştur ki:

  “Allah’ı zikreden bir mü’min ile ; Allah’ı zikretmeyen bir mü’minin misâli, diri ile ölü gibidir. Zikreden diri, zikretmeyen ölüdür” (Buhari, Müslim)

  Eşyanın devam eylediği zikre insanın devam etmemesi ne kadar acaibdir. İnsan ne ile gururlanmaktadır. Kime karşı kibirlenmektedir. Kendini yaratanı bilip , O’na boyun eğip “Sensin, Sensin” demek olan zikre devam etmesi en güzeli değil midir? Zikrin manası “Ben yokum, hiçim, Senin var etmenle varım, neyim varsa Sen verdin, Sensin, Sen varsın, Sen Sen Sen demek değil midir? Allah, Allah, Allah demek, vicdani olduğu, kalbe indiği, aşk,zevk ve şevk haline geldiği zaman “yakınlık mertebelerini buldurur.İnsan sanki ötesinde sandığı Hakk Teâlâ (c.c) Hz.lerinin çok yakın olduğunu idrak edince, yakınında olana hitap eder gibi zikreder. “Ene, ene (Ben, ben) demekten geçer, Ente, ente (Sen, Sen) der hale gelir. Tasavvufta bunun bir diğer adı “Müşâhede” dir.

  Görülüyor ki zikrullah insanı olgunlaştırır, benlik duvarını yıkar ve insanlık hazinesini, ruh güzelliği cevherini meydana çıkarır. Kâinatın meşgul olduğu zikr-i İlâhiye insanın muhtaç olmaması düşünülemez. Seven sevdiğini çok anar, yâd eder... Rabbimizi her an zikredip O'nu (c.c) hiç unutmayanlardan olma nimeti cümlemize nasib olsun...

Top