İlim, amel içindir. Yoksa sırf ezberlemek ve insanlara anlatmak için değildir. Önce öğren ve öğrendiğinle amel et. Sonra da başkasına öğret. Önce öğrenir, sonra da öğretirsen, sendeki ilim konuşur. Sen sussan ve konuşmasan bile, ilim, amel diliyle konuşur. Yani ilminle işlediğin amel, ilmin amel olarak konuşması demektir.
Sen, önce zahir ilmini öğren, sonra da zahir ilminden bâtın ilmine atla. Sen, önce şu zahir ilmi ile amel et, zahir ilmini tatbik et. Ta ki onunla yaptığın amel, seni yapmadığın şeyin ilmine götürsün.
Sen zahir ilmi ile amel et ki, o, seni bâtın ilmine ve bâtın ameline götürsün. Şu zahir ilmi, zahirin ışığıdır. Bâtın ilmi de bâtının ışığıdır. Bâtın ilmi, Rabbinle senin aranda bir ışıktır. Her ne zamanki ilminle amel edersen, yolun Allah’a yaklaşır.
Peygamber Efendimiz şöyle buyururlar:
- Âlimler, peygamberlerin vârisleridir.
Âlimler, peygamberlerin ilimleri ile amel edince, onların halifeleri, vârisleri ve naibleri, vekilleri olurlar.
İlim kışırdır, kabuktur. Amel ise özdür, usaredir. Kabuk, özün muhafazası için korunur. Öz, tohum ise, kendisinden yağ çıkarmak için korunur. Kabuğun içinde öz bulunmayınca, o ne yapılır ki? Özün yağı bulunmadıktan sonra, o neye yarar ki? İlim gitmiş, ziyan olmuştur. Çünkü ilimle amel edilmeyince, yani amel gidince, hiç şüphe yok ki ilim de gider. Bunun için Peygamber Efendimiz, şöyle buyurmuşlardır:
- İlim, kendisiyle amel edilmesi için çağrıda bulunur. Eğer kendisiyle amel edilirse, ne âlâ. Aksi halde, ilim geçer, gider.
GAVSULAZAM